19 Kasım 2020 Perşembe

ÖZEL YAZIM (1)


Bu yazımı, sosyal medyada paylaşmamı beklemeksizin, sırf kalemimle iki çift kelâm etmek için gelen okurlarım için yazıyorum. Evet, özel yayın. Diğer hesaplarımda paylaşmayacağım. 
.
Kıymetli okurum, hoş geldin sefa getirdin. Nasılsın bugün? Ya diğer günler, hayat nasıl gidiyor? İyi misin? Allah cc dünyada da ahirette de iyilik güzellik versin. Hâlin varsa azıcık dertleneceğim sana.
Biliyor musun ben arayıp sormaya üşenen biriyim. Bunu yazılarımı okuyan herkes biliyor artık. İçimdedir herkes ama dilim söylemez. Kalemim de yazası gelirse... 
Dostların da okuyası gelmez bir türlü. Öyle uzaktan uzağa bekleşir dururuz genelde birbirimizi. Ne ben arayıp konuşurum ne onlar gelip okur yazdıklarımı. Dilimiz mi farklı?
Unutmamak da vefa sayılır mı sence? Hatırlamak ve kendileri bilmeden de olsa onlar için bir şeyler yapmak...
Hadi bunu konuşalım bugün seninle. Geçenlerde bunu düşündüm. 
İnsanlar hep bir dostların vefasızlığından dem vurur. Gerekçe: 
"Hiç aramaz sormaz, ben de onu sildim."
Sen de mi haklı buluyorsun?
Eğer benim için de böyle düşünen varsa, yanılıyorlar. Fza' yı hiç tanımaya çalışmamışlar demektir. Ya demesinler artık şöyle ya, hayır, insanlar pek âlâ yazarak da anlaşabilir , hatta yazmak istediklerine kelime bulamadıklarında sırf hissederek anmakla da anlaşabilir! 
Sen ne dersin? Yorumlar kısmına yazar mısın? Sence illaki konuşmak zorunda mıyım, silinmemek için (!)
Benim, gözümden ırak olanı gönlümden ırak ettiğim olmuş mu hiç sor defterime. İnsanlar sadece konuşunca mı hatırlar birbirini? Biri kendilerini arayınca mı değerli hissederler sadece? Benim içimde paha biçilemez birer hazine her biri.
Sırf arayıp sormadım diye cenazeme gelmeyecek olan sonuna kadar haklı mı? Şimdi ben, sırf yazılarımdan beni okuyup dinlemediler diye küsmeli miyim okuyamayanlara? İstemiyorum. Belki sevmiyor okumayı belki okumayı bilmiyor belki başka tür bir yazıdan hoşlanıyor belki sadece çekirdek çitleyerek dizi izlemek istiyor... Ne yapayım? Konuşmaktan çok yazmak bana hitap ediyor belki...
Biliyor musun hayal kurarken düşünüyorum da bazen, hani olur ya bir konferans vermeye gitmişim ya da dur, Ted'e çıkmışım diyelim, ünlü bir yazar olarak konuşma yapacağım :) O nasıl heyecan o nasıl bir duraksama takılmalar konuşurken daldan dala atlamalar öyle o nasıl acemi konuşma ! Okurun kafasında şu: "Bunun çok kitap okuduğuna ve yazar olduğuna emin miyiz" falan :) 
Söyler misin, merak ediyorum, kötü bir konuşmacı olsam da iyi bir yazar olsaydım, güzel konuşmamı beklemeyi bırakıp yazdıklarımı okur muydun? 
EvvelAllah, olduğu yerde kalmayan bir ileri üç geri de olsa ilerleyen biri fza. Elhamdülillah. Diksiyon da çalışıyorum korkma :D Ted'e çıkınca Istanbul türkçesiyle konuşmayı planlıyorum. Heh heh :) Araya birkaç cümle de Osmaniye Gadirli dili eklerim tabiii kimse alamaz ana dilimi :) O güne varırsak o vakte dek ölmezsek bakalım...
Mesele o değil.
Mesele...
Mesele şu ki, insanların birbirini beklentisiz sevmesini ve tam yüreğinden anmasını diliyorum. Senin hiç mi beklentin yok, dersin belki. Var. Elbette vardır yani. Ama mecalim yok anlıyor musun? Gerek de yok. Alıştım ve kabullendim biraz da. Gelene hoş geldin gidene hoş gidesin. Gelmeyene hoş kalasın gitmeyene hoş durasın. Elbet musibetin ilk anında sabredenlerin rızasında değilim henüz. Az buçuk sitem ederim ben de. Ama anlamak lazım tabi. Kelebek avuçta durmuyor, hamsi gökte uçmuyor, kar ateşte yaşamıyor, güneş karanlığın gözünü kör ediyor işte...
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT 
FZA 














Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...