7 Temmuz 2022 Perşembe

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)




İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da senin kalbinden nefesine ince bir yanık çiziyor, ciğerlerinde uyuşuk bir acılık bırakıyor ve boğazında düğümlenip kalıyordu. Belki dilinde can bulan bir çimdik sesle anlatabiliyordun sen, bilmem.

Ah, güzel kalemim... Benim içimde kalıyor, üstelik dilimde sese dönüşemeyecek kadar derinden yükseliyor gözlerime ve suskunca âh ediyor. Aynamda şekilden şekle giriyor bakışlarım, başım soluma düsüyor, solumda şifam, gizliden... Aczimin, cehaletimin, gafletimin nişanesi değil de ne şu halimden bihaberliğim? Bakma böyle dediğime, vardır bir hikmeti. Saatlerce attığım voltalarda varamadığım bir nihayette bir görünüp bir kayboluyor duygular, düşünceler ve aksine dipdiri önümde ayan beyan kelimesizliğim...

Oysa şükredecek ne çok nimet emanet edilmiş bize. Sen sana Allah'ın emanetisin mesela, ben de bana Allah'ın emanetiyim. Ve şu kendi muhtaç hâlimizle, Allah'a emanetiz. İnsan O'nun cc, zaman O'nun cc, mekân O'nun cc... Değişiriz, değişir her halimiz, O cc kalır ve Sahibimizdir, Sığınağımızdır, yegâne iştiyakımız Ona'dır cc. Tüm izlerimiz O'ndan, O'nun için, O'nadır cc... 


5 Temmuz 2022 Salı

AYNI SONA DOĞRU



İhtimal ki bilseydi birkes içimi samimiyetle

Vakit şu ân ki bilmese de bilmiş gibi zan ile

Yine de aynı olurdu nihayeti zira bak ki

Yalnızca dünyanın bahanesi değişti;

Bakışlarıyla diyen aynı bağdan vurdu tellere

Dinlemeyi bilmeyen yine aynı dağdan gitti...

Nakışlarıyla işleyen hayatı ilmek ilmek, yine aynı işledi ânı cânı son nefese

İnlemeyi bilmeyen ney yine aynı hamlıkla yandı sessiz bir tebessümle yerde

Usulca sızladı serden geçemeyen bir yolcunun mey niyeti, gönül mahzenindeki aynı mürekkeple aynı divitte

İhtimal ki bilseydi herkes içimi samimiyetle

Vakit şu ân ki, vallahi bilmedi hiç bir kimse

Vaktâ ki bilebilseydim kendimi ben bile

Aynı imtihan şu ömür dediğin aynı terane

Aynı fani şu insan dediğin aynı kabirde

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FeZA 

NEYLESİN KARA TREN

 




(eskiden yazmışım) 

İnatla düşer içime anlamsız gelen bir şeyler.

Sesten yoksun tınılar, gece ışıkları kadar silik pırıltılar, kısık bakışlarımda dağılır.

Kaldırayım isterim tutup kirpiklerindeki aynadan, kıyısıyla kesilir bir düğüm ve çakılır daha derine sis kırıkları.

Dikkatle bakarım dinlerim de duyulmaz, görünmez dağların uğultusu çınlar, suskunca konuşur ben anlamam.

Küskün değil nazlı durur kelimeler.

Zamanını bekler gibi çocukluk, büyümek için.

Bir gözü göğe diğeri şimdiye hasret, haşrolduğu maziden dirilip gelecek olur, gelmem der, gelmem git…

(az önce içimden gelenler)

Bir karlı dağa boyun eğer ve kalkar içimden mânâ yüklü bir kara tren.

Ah eder tıngır mıngır yüreği, raylarda süzülürken gözleri, uzaklara dalıp kalır izlerce duasıyla amini.

İndireyim isterim çekip bakışlarımı kırağından şu kapkara bir gece misali suskun duran trenin, takılır bir yıldız gibi öylece duran ak’ına ferinin.

Perde iner dizlerine yürüyemez olur güneş, karlar erir dağlarda solar kış çiçekleri, ayrı uçar kanatları kuşların- taşıyamadığı mektuplarda vurulur aşıkların içinde kalanları.

Nazından usanmış durur bekleyenler gelmeyenlerin, yine de gözler yollarını kara trenin mısralarca hasret dizerek inci tesbih gibi yanaklarına sinenin.

Zamanını bekler gibi büyümek! yaşamak için çocukluğunu, gençliğini…

Tükenir kelimeleri nefeslerin yanarak, bir heceteyn dökülür dudaklarına gökten yağarak, kabri olur kara trenin bir yol sapağı ve haşrolur bir meçhul gelecekte şu ân, âh ile inleyerek.

Ve gel der bir cılız ümitle, gitmedim gel…

Bilmeden Mevlâ ne diler, bilerek ne varsa olan ve olmayan O cc diler ve O cc neylerse güzel eyler...

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FeZA

3 Temmuz 2022 Pazar

ADI KALIYOR YÂR'İN



Tükeniyor kelimelerim

Adı kalıyor Yâr'in cc.

Soracak olsam 

Dileyecek olsam

İnciniyor kalbim.

Bekleyecek olsam

Geçip gidiyor önümden

gafletimle ömrüm.

Çırpınıp dursam dahi

İnliyor son nefesimde

imanlı ölmek ümidim.


Tükeniyor kelimelerim

Adı kalıyor Yâr'in cc.

Acziyle kıvranıyorum

Hissimle irademin.

Bir hikmeti var elbet

yaşattığı ve öldürdüğü 

her saniyemin.


Daha demin geliyor gibiydi

kaderim levhi mahfuzdan beri

Ân bu ândır, takdirine hamdim

Devâm imiş derdi, O cc bilir

Nimeti imiş hüznü neşesi

Huzur imiş rızası, ezası nefsin 

amma

Haşarı çocuğa şefkat sillesi



24 Haziran 2022 Cuma

MEYYİT



Gassal elinde meyyit ol sen,

Bırak belin bükülsün, 

Dökülsün nefsin tüm pisliği ortaya

Ayıbından iğrenmekle vakit kaybetme

Dilin damağa varıyorken hâlâ,

Allah cc demeyi öğret kalbine sen,

İrin testi'si kırılsın şeytanların

Son nefeste iman dolsun kadehine


Gassal elinde meyyit ol sen

Teslim ol;

sorma, isteme, korkma, sevinme...

Güven ve tebessüm et, inan ve itaat et...

Can emaneti üzerinde duruyorken hâlâ 

Canan'a cc aşık olanlara bende ol sen,

Günah gurbetine sabret, ateşle mest ol

Bırak, buza kesmiş tenindeki ölü kokuyu

Cennet hasretini koy, Cemal'iyle cc hoş ol


Ey! Şu dünyada yaşıyorken bedeniyle,

Aşksızlıktan sekerata düşmüş meyyit!

Bırak geçmişteki ve gelecekteki nefesleri

Cesedine ruh üflesin Yâr cc hasreti,

Doğ ve ağla, 

her an kalbinde O'nun cc adıyla şimdi

TOPRAK VE SU


Gözler ihtiyacı kadar sus(a)madan 

düşer mi dudaklara söz damlası? 

Düşlerden, düşüşlerden sıyrılıp da 

Â(â)na var(a)madan, sarılır mı mazi yarası?

Özler kandıysa gönlüyle sessiz yağmura,

bir daha susatmamacasına, sımsıkı,

dökülür kevser ırmağına his yaşları. 


Bir şimşek çakar ardından bilmezsin, 

Yâr (ks) nazarından himmet deryaları...

Senden mi sanırsın, vallahi değil, 

O'ndan (cc) ve Habibi'nden (sav) gelir;

şakıyıp durduğun muhabbet çağlayışları.

Siretinden suretine şavkıyan nurların

Senden değil, benden değil; Oku'dukların 

ve halis duaların amin yakarışları...


Derununda ömür saklı iris parlayışları

hani, o, ilmek ilmek dokudukların,

Umudu olur mütemadiyen 

bekleyip duran bacakların da 

koşturur bir tren arkasından 

göz kenarında çizgi çizgi yaşları.


Toprak suyu özler, su toprağı;

tohum kıştan çıkar yola,

yolda sayıklar aşkla baharı yolcu,

son bir baharı, yazı, muştuyu...


Toprak yanarak çatlamadan

Karlı dağlar arasından 

yol bulur da akar mı su?

Duymasın ağyâr iç çekişlerini, sus!

Çekilirken tebessümle gözlerin 

yerinden fırlayacak yüreğinde 

buruk bir neşe-yle karışır nefeslerin


Dur!

Vaktini bekler her şey, acele etme!

Ve acele et! 

vakit ân gibi geçer kirpiklerde

Hisset!

Vakit geçmek bilmez, 

beklerken maşuk, bakışlar yerde-yken

âşık nerede?


Aşk mı bilmem bu hüsn-ü-zann-ettiğim

Belki bir imtihanıdır Ya Baki'nin (cc)

Ente'l Baki dedirtmek içindir kalbe, 

"ben" bilmez, Allah bilir-

Nasipten öteye yol gitmez...


İçiyorum şehrin ışıklarını, sırrı hoş ediyor

İçiyorum kalp nazarından bakışlarını aşkın

Ayılıyorum ve görüyorum ki; Allah için

Yaşamak debeleniyor içimde fakat başım

Akşamdan değil koşmaktan kalma, halsiz...

Yine de huzur sarıyor beni, treni ve o yeri

Anlıyorum ki, ben dinlenirken 

yüzümde yaşam izlerimle hayatın göğsünde

İnsan, zaman ve mekân, tam da merkezinde

Her şeyin Sahibi (cc) de; 

hepsinden münezzeh, kalbimde...


Koşsam ve nihayet yetiştiğimde 

velev ki bulsam, 

yaşamaya 

mecal kalmış olur mu dizlerimde?

Bunca harareti telaşların 

ve her vardım sandığında bulamayışların,

aslında kalbin Allah'a olan iştiyakı

zira dünyaya dair ne varsa da hep 

hüzün, gam ve keder dahil,

bir aldanma, oyun ve eğlence metaı.

Niyet eyle sen, ey!

İlâhi aşka mecnun olamamış yüreğimin 

Mevlamı hatırlatan Leyla'sı,

yaşamaya

Allah için.


Bilmem, 

çöl müdür yoksa serap mı 

baş gözünün gördüm sandığı

Bilmem, 

mahzeninde ne saklar kader sandığı

Bilmem çölde gül, serap ile sulansa açar mı,

Çöl dikeni can yakarsa göle zemzem dolar mı

Bilmem toprak ve su yorgun ve naçar mı

Bir gülüp bir ağlayan bir de kuruyan, solgun

gözler de doğar, yetişir ve yaşar mı

yolu

aşkı

hayatı

sonu?


“ben” bilmez, Allah bilir

mey nedir- 

şu gönül denen meyhanede-

çay bitmiş midir,

kahvenin kaç zamanlık hatrı, yitmiş midir?


Ey Aziz dostu bir kimsenin!

Öyle afili sözcüklerim yok benim senin gibi

Bir şişe, yıllandı mı gönül mahzeninde hiç?

Yoksa erken midir vakit, geç midir

varmak korku/ümit belirsizliğiyle 

bilmeden gül müdür diken midir çiçek-

mi kelebek mi ufukta görünen son nefes-

te Hak vaadine vuslat için, 

tüm yalınlığınla sohbetleşmeye bir'likte,

Nasiptir/değildir bilmem, tanışmak için

sen gelir misin?

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FeZA 


19 HAZİRAN 2022 PAZAR 

SAAT 01.30-04.35


20 HAZİRAN 2022 PAZARTESİ

SAAT 08.15-09.00



DİVİT, MÜREKKEP, MAHZENLER YAHUT TRENLER

Tavsiye Yazı: https://numankarabudak1.blogspot.com/2021/10/surete-taklan-gozun-ruhuma-yasattg.html

Sanma ki boş bir defter sayfası

Divit sende mürekkep sende emanettir

Sanma ki basit bir manav poşeti

Alın teri sende emanettir

Sanma ki akıl sadece baştadır

Kalpten göze vuran yaşın aklı, sende emanettir

Sanma ki yol başkadır, değil,

Kur'an ve sünnete hadim olmak nimeti

Sende emanettir

Sanma ki ömürde bir saniye yalandır

"Yaşamak" sende emanettir, 

Son nefeste Allah adıyla göçebilmek asıl yurda

Sanma ki garantidir, değil,

Bu dünya gurbeti, sende emanettir.



DİVİT, MÜREKKEP, MAHZENLER
YAHUT TRENLER 

Kıymetli yolcu, 
şimdi bu başlığın altına
yazılacak hikâye sende emanettir, 
yaz; 
iyi, doğru ve güzelce
aklına, kalbine, zevkine 
Allah adıyla başlayarak ki selim olsun.
Ver bir kara trene,
Bırak, her kelimen de
Yolun Sahibi'ne cc 
emanettir.
FeZA


20 Nisan 2022 Çarşamba

18 Mart 2022 Cuma

KALMAYI SEÇİYORUM

Bu defa kalmayı seçiyorum. 
Bedeli birkaç yaş daha almak ya da hayatın bir penceresine geç kalmak olabilir. Bundan dolayı pişman da olabilirim. Farkındayım.
Fakat bundan öncesinde hep kaçmış olmaktan dolayı duyduğum pişmanlıklarımı, geç kalmışlıklarımı da görmezden gelemem.
BİR DERDİ OLMALI İNSANIN.
Bir derdim vardı benim de. Unutmuştum nicedir. Rabbim güzel kulları vesilesiyle hatırlattı çok şükür. Ve önüme seçenekler sundu. Adeta "niyetini derdini iyi belirle ve hangi yoldan gidersen git yanındayım kulum" dedi. 
Bu defa kalmayı seçiyorum. Bir güruhun sözleri ve tavırları beni üzebilir, zaman zaman keşke dedirtebilir, biliyorum. Fakat şunu da gayet iyi biliyorum ki ALLAH BENİ BU DÜNYAYA BOŞUNA GÖNDERMEDİ. Allah'a sığınarak, yolda olmayı seçiyorum. Ne kadar sürerse sürsün. Bu defa kalmayı seçiyorum. Bedellerini ödemeye de razıyım. Çünkü, Rabbim şah damarımdan yakınımda hep benimle olduğunu öyle güzel hissettirdi ki, artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz modundayım. Allah cc Kendisinden gafil bırakmasın, muhabbetiyle nurlandırsın. Yüce dinine hizmet eden şerefli kullarından eylesin. Bir başıma kalsam bile yalnız olmadığımı biliyorum. Allah, Habibullah, Hak dostları, Gönül dostları... 
MEVLÂM GÖRELİM NEYLER
NEYLERSE GÜZEL EYLER
Başka söze ne hacet...
Allah muvaffak edecek, tüm kalbimle inanıyorum.

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKAN 31

 

12 Mart 2022 Cumartesi

AH!

 

İçimde yangın,
Soğuk; güneş ve kar.
Nefesime ah dedirten
Titrek sancı,
Gözlerimde yabancı bir nâr,
Nûra muhalif olmayan bir nazar.
Sesimde kıvılcım,
Harflerimde şiir tınısı,
Buz dağı ağaçların dallarında kar
Ardında sokak lambası
Yanan, soluğumda yaralı buhar,
Mahzun bakışlarımda donan buğu...
Ah! Konuşabilsem...
Gerek mi var?
Sükût sıcak, kelâm hangi mevsim?
Bilmem, kalemin diline düşen nedir,
Daha doğmadan boğazından asılan
O his nedir? 
Bilmem, akıl ne der bu hâle 
Ne der insaflı bir bilge şu melâle?
İçimde bir yumru hâlâ yanıyor.
Güneş kızıllaştıkça daha da üşüyor.
Kar; ağaç dallarında grileştikçe
Ayaklarımın izinde çukurlaşıyor,
Gölgeli bir turunculukla doluyor içi.
Kirpiklerimde ne biçim bir acı!
Ellerim karıncalanıyor.
Zihnimde hareketsiz kelimeler,
Bam tellerimde ehlileşiyor sesler.
Sükûn buluyor fark ettirmeden
Kalbimin beşer yanında cûşa gelen
Tüm sevmeler
Buruk bir ayrılık acısı gibi hissettiriyor.
Fakat hiç kavuşulmamış bir hayâlden gidiş...
Hakikate iştiyak duyan ilâhi bir seviş
Dolmak ve taşmak istiyor.
Ve tek şartı beni benden isteyiş...
Hak etmeyişini bilmesi mahcubiyetimin
"Ben" dediği ne varsa!
Vazgeçiş...
Kim için?
Ah! Susabilsem!
Öyle latif, öyle zarif, öyle narin...
Ey Soğuk güneş!
Ey kar!
Ey!
Ey Aziz dostu bir kimsenin!
Ah! Gidebilsem!


9 Mart 2022 Çarşamba

İNSAN


İnsan...
İnsan olmak yolundaydı işte, 
gelip geçen insanlar, zamanlar, mekânlar
eşlik ediyordu onun kendi başınalığına; bitkiler, hayvanlar, cümle eşya... 
Değişiyordu her şey, 
insan mütemadiyen dönüşüyordu 
yüreğinde taşıdığı niyete doğru. 
Insan...
Özlüyordu nihayetini bir şeylerin
hiç bitmesin isterken muhabbetleri
kimselerin.
Kırılıp giden elmasları seyrediyordu uzaklaşırlarken, 
içten içe yanarak sarmayı 
göze alıyordu yaraları 
lâkin güç yetiremiyordu 
zira ateş yakıyor, o, 
bir ihtiyarın saçı sakalı gibi grileşiyordu.


2 Mart 2022 Çarşamba

KALEMİM DOST (5)



Her zaman yaptığı iş değildir aslında, şu an başım felaket ağrıyor. 

Dinlemek...

Aynalar...

Karar...

Önümüzdeki birkaç ay bu üç kavram üzerinde kafa yoracakmışım gibi geliyor. Geçtiğimiz aylarda mevzu niyet, gayret ve (aslında daha çok) tevekküldü.

Dinlemek... Bunu sonra konuşalım. Biraz daha demlensin hele. 

Aynalar... Allah'ın, biz onlara baktığımızda kendimizi, ahvalimizi görelim diye karşımıza çıkarıp bizi uzaktan yahut yakından muhatap kıldığı aynalar... 

Onlar ne güzeller ne güzel hikmetler.

İnsanın; aynaya baktığında gördüğü kişiye hangi nazarla bakıp onu hangi açıdan ne netlikte yahut sahilikte gördüğünden başlayıp cümle aynadan sıyırarak gözlerini, akıl-gönülkalp-ruh gözüne Allah'ın muradı doğrultusunda itimat edip etmeyişine kadar her pencerenin; yine bir vesile ile mütemadiyen tefekkürle yıkanması, berraklaştırılması; imanın kuvvetlenmesiyle, muhabbet ile cilâlanması parlatılması...

Şu an başımın ağrıması geçti ama bu defa da uykum geldi :) Yahut kalemim, bu gecenin hakkı bu kadarmış ki yazmaz oldun vesselam...

8 Şubat 2022 Salı

KALEMİM DOST (4)




 Yazmaya nereden başlayacağımı bilemediğimden direkt söylüyorum işte, aynama dokunan yüzümde neyin eksik olduğunu buldum; içimdeki huzuru ve neşeyi gözlerime yeterince yansıtamadığımı fark ettim. Baktığımda gördüğüm; biraz yorgunluk biraz 'her şeyin geçici olduğu' biraz sükunet biraz da tatlı dualı hüzün... Düşündüm ki aslında iç dünyamda binlerce renk ve ses var, coşkulu bir sevgi var; ben bunları o kadar kendime saklamışım ki (!) gözlerime baktığımda ben bile göremiyorum :) Meraklanma kalemim bazen ben de diyorum "Nasıl bir dünyan var senin?" Aman be kalemim, hep şikayetlenip duruyorum da "hiç kimse beni gerçekten tanıyacak kadar yanımda kalmıyor ailemden başka" diye... Ya ben, kendimin yanında kalmayı ve kendimi gerçekten tanımayı başarabiliyor muyum? İnsanlara kızamıyorum biliyor musun, nihayetinde insan kendiyle arasına bile dağlarca mesafe koyabiliyor bazen. Misal, "Fatma Zehra" ile "FeZA" nicedir uzaktı birbirinden. Belki vakit kavuşma vaktidir kendimize, beraberinde yakınlığa... Allah'a? Kullara? Hayata? Ölmeden önce ölmeye?..

31 Ocak 2022 Pazartesi

KALEMİM DOST (3)

 



İçimde tutmamaya ahdim vardı hatırlarsın kalemim. Yeterince kök saldıktan sonra hüzün eski defterlerime, artık, bir şekilde ifade edebilmeye gayret edecektim. Yazdım, çizdim, sonu ne olursa olsun hayra yorarak. Fakat çizgilerin de yetemediği sessizlikler var içimde. İfadeye gelmiyor bir türlü dile gelmiyor. Belki de, ki sanırım öyle, ahvalimi anlaştıracak kalitede kelimelerim yok dimağımda. Eskisi gibi okumak istiyorum. Dostluğumu tazelemek kitaplarımla... Bir de ses var. Bu kez de sesi kullanmak istiyorum, müziği. Gitar öğrenmek istiyorum. Kendi bestemi kendi müziğimle kendi içimle oluşturmak...
Kalemim, içimde kalanlar var yine bir yığın! 
Yine sonunu hayra yorarak, hata yapmak korkusu pahasına, ifade etmeyi denemeli miyim? Bunu yapabilir miyim? 
Sanki en kötü senaryo...
En fazla ne olabilir? 
Neden en iyi ihtimalleri düşlemek o kadar hızlı ve kolay fakat düşünmek bu kadar zor? Neden düşler hep bitecek gibi hüzünlü düşünceler hiç bitmeyecek gibi izli, hisli..? Oysa bazen de gerçek olur düşler, cevap olur sorgularımıza düşünceler. İyiye yormak lazım değil mi kalemim? Kötüye razı olmak lazım. İfadeye gelmeyen şu içimizde kalanlarımız... Biz ne yapacağız bu sessizlikte bunca sesle içimizi, bilmiyorum. Ah be defterim, demleniyoruz işte böyle böyle. Suyumuz da kaynıyor bir taraftan, gassallar cesedimizi yıkasınlar diye. Çay... Ömür gibi, ölüm gibi, bizim gibi, bildiğin insan işte. Çayı severiz biz değil mi kalemim? Ancak çay paklıyor şu ruhumuzda dalgalanan renklerini efkârın, ahvâlin. Anlatmak gerek tabi. Anlatmak her şeyi hayra yorarak...



30 Ocak 2022 Pazar

ÇOCUK - İHTİYAR (1)



Büyümüyor çocuk yanım inatla

Takılıp düşmekten yeşil-mor dizlerim

Silinmiyor yaşları gözlerimden izlerin

Yürümüyor ihtiyar yanım inatlaşıp

Kapılıp gitmekten Azrail'in ardına

Almıyor bir nefes, ömrüm hatrına

Yaşamak diyorum, hatasıyla sefasıyla

Sen sev diyorum, affedilmemek pahasına

Zeze geliyor aklıma, 

Defterim, şeker portakalım.

Portugam, Mangaratibam, 

Mahalle sakinleri...

Büyüyorum.

Biliyorum, 

Çoktan dalgalanıp duruldu yaşıtlarım

Benimse hâlâ çalkalanmakta denizlerim

Yelkenlerim fora!

Fakat hâla bilmediğim yerlerde meltemim

Deniz tutuyor ihtiyar yanımı, 

Liman uzaklaştıkça gözlerimden.

Yağmurda sırılsıklam neşeli, çocuk yanım

Yarası kabuk -tuttukça- ellerimden.

(bişnevdergi-başlıksız şiirlerim 5)

24 Ocak 2022 Pazartesi

DEĞİŞİR İNSAN (1) HOŞ GÖNÜLLÜ OLMAK

 


Hani şu üslûp meselesini konuşurken, değişmesi gereken bir durumdan 

(FeZA mesela. Kaybetmek istemediği insanlarla yakın olmaktan uzak durur. (Bu durumun değişmesi gerektiğinin farkındayım, değişir insan...) Çünkü samimiyetine inandığı ve güvendiği insanların, her şey yolunda giderken eften püften bir konuda "yanlış üslûp" gerekçesiyle onun samimiyetini ve tüm iyiliklerini güzel hatıralarını bir kalemde silip atmaları, ona ağır gelir.

bahsetmiştim ya; bugün Nazım Hikmet'in şu sözünü  okuyunca 


  bunları tekrar düşündüm. 

"Kaybetmek", 

"samimiyetimiz, iyi'liklerimiz, güzel hatıralarımız...", 

"bir kalemde silip atmak", 

"yakın olmaktan uzak durmak".

Kaybetmek... Yakın olmaktan uzak durmak... Belki de birbirini tetikleyen şeyler bunlar. Biz kendimizi kapattıkça "tanıtmadıkça" muhatabımız bizi nasıl tanıyabilir ki? Biz, "yakınlık kurmadıkça" muhatabımız da samimiyetini iyiliklerini güzelliklerini bize nasıl tanıtabilir ki? Hâl böyleyken; "insan" ile nasıl "tanış olunur" insan nasıl "hoş görülür" insan nasıl "kazanılır" insan nasıl "ait, hür, güvende, huzurlu, samimi, sevgili, saygılı, dürüst, sadık, vefakâr, iyi... kalabilir" yanımızda yahut nasıl "sadece kendisi olarak var olabilir, kendisini dönüştürebilir, geliştirebilir" yanımızda? Acaba kendini tanıtmayan ve muhatabını tanıyamayan FeZA mı bu örnekte? 

Samimiyetimiz, iyi'liklerimiz, güzel hatıralarımız... Bütün bu hoş'luklar gönülden gelen ve zahirde can bulan şeyler değil midir? İnsan gönlünden gelerek "olduğu ve yaptıkları" için, bir karşılık bekler mi? Karşılığında istediği şey "hatır, gönül, vefa, belki de kusur ve hatalardan affediliş" olsa, bu, dost olanın haklı bir "beklentisi" midir? Beklentileri karşılanmadığında "kırılıp gönül koyan" bir dost olabilir mi? Beklentilerin karşılanmamasının zahirdeki tezahürü "hatırın, gönülün bir kalemde silinip atılması" olsa bile, dost olanın, kırgınlıklarını yeniden sevgiye dönüştürüp "gidecek olana ya da gelmeyene" onun iyi olması iyilerle karşılaşması için hayır dualar etmesi icap etmez mi? "Dost" olmak bunu gerektirirdi herhalde. Ben dost diyeyim de siz isterseniz yârinize eşinize arkadaşınıza ailenize... yakın muhatabınız olan kim varsa ona uyarlayın. Kim olursa olsun, kimse bize maddi manevi bir karşılık vermekle borçlu değil, gönülden gelmeli; gelmiyorsa hoş görmek lazım. Kendi gönlümüzden gelerek bizim yine kendimizi, samimiyetimizi... ızhar etmemiz hiç olmazsa meramımızı dürüstlükle ifade etmemiz yeterlidir. Gayrı gelen hoş gelsin bize giden hoş gitsin bizden, Nazım Hikmet'in dediği gibi bu önemli olmamalı bazen.

Yeniden başlamak gerek bazen. Değişir insan. Hoş gönüllü olmak, hoş gönüller kazanmak için yeniden "hoş"görülü olmak lazım gidene de gelmeyene de.

GÜZEL İNSANA BAKTIKÇA BAKASI GELİYOR İNSANIN


Öyle güzel insanlar da var ki bu yeryüzünde; hâlleriyle kâlleriyle sergiledikleri ve dahi sırf yüzlerinden yansıyan duruşları, insana muhabbet akıtıyor. Hem bu öyle bir muhabbet ki; Allah'a kul olmayı, Allah Rasulü'ne ümmet olmayı, Kur-an'a hadim olmayı, Salih/saliha kullara dost olmayı, ümmet-i muhammede kardeş olmayı hizmetkâr olmayı... Güzel insan olmayı "hatırlatıyor". Unutuyoruz sahi, nefsimizin derdine düşünce. Kendi çamurlarımıza gömdüğümüzden başımızı, hakikati görmek niyetimiz bilmem kaç asırlık mazide kaldı. Kalmasın. Allah öyle güzel insanlarla karşılaştırsın ki bizi, onların güzel insanlık hâlleri bize de sirayet etsin ve biz de güzel insan olmaya gayret edelim. Yalnız değiliz. Biz mü'minler, kardeşiz. Hatırlayalım da birbirimizle kardeş kardeş iyi geçinelim birbirimize doğru örnekler olalım olur mu güzel insanlar ;)

 

23 Ocak 2022 Pazar

ÜSLÛP'TAN KAYBEDIŞLERİMİZİ SAMİMİ NİYETİMİZ AFFETTİRMİYOR

 


Üslûptan kaybettiklerimizi, o kelâmı söyleyişimizdeki asıl samimi niyetimiz, affettiremiyor. 

FeZA mesela. Kaybetmek istemediği insanlarla yakın olmaktan uzak durur. (Bu durumun değişmesi gerektiğinin farkındayım, değişir insan...) Çünkü samimiyetine inandığı ve güvendiği insanların, her şey yolunda giderken eften püften bir konuda "yanlış üslûp" gerekçesiyle onun samimiyetini ve tüm iyiliklerini güzel hatıralarını bir kalemde silip atmaları, ona ağır gelir. "Sen beni tanımıyor musun?" diyesi geliyor insanın. Böylece bu insanların gözünde; muhatabını tanımak, sevmek, onu olduğu gibi kabullenip yanında kalarak onun ilerleyişine gelişimine değişimine şahitlik etmek... vb. bunların bir anda hiçbir öneminin kalmayıverişi, insanı yakın mesafelerden uzaklaştırıyor. 
Hayır, yanlış üslûba savunma yazmıyorum. Diyorum ki, samimiyet kurduğumuz yakın gördüğümüz insanları, ne kadar tanıyoruz?
Onları

ceviz kabuğunu doldurmayacak bir meselede 

sizin baktığınız pencereye göre 

yanlış üslûp kullandığı için

aslında belki de kendisinin yaşadığı çevrede normal ve içten sayılan bir şekilde ifade etmeye çalıştığı için meramını, hadi çevresi ya da niyeti bahane değil diyelim insanları bize uyduğu ölçüde doğru kabul edelim (!) ;

bir yanlış üslûbu, görünenin aksine iyi niyetle düşünülmüş fakat yanlış bir şekilde ifade edişi

affedebilecek kadar yakından tanıyor musunuz? 

Yoksa daha onu anlamaya bile çalışmadan "Ben, bana bu üslûpla konuşulmasını asla affedemem, ben bu şartlar altında devam edemem, benim için sen bu kadarsın, mümkünse bir daha yan yana gelmeyelim, iletişimimizi keselim, arkadaşlığımız buraya kadarmış..." kabilinden "doğru üslûplu sözlerle", bir kalemde silecek kadar "gurur ve prensip sahibi, kibar..." biri olarak, onu hiç mi tanımıyordunuz? 

Yanlış üslûba savunma yazmıyorum fakat yanlış olan ne ki birbirimizi tanımak gayretine bile girmeden, kendimizi açmak tanıtmak gayretine bile girmeden, öyle yakın gibi ama meğer uzak bir mesafeden, kendimiz çok kusursuzmuşuz gibi insanlardan mükemmellik ve tam tamına bizim doğrumuza uyum bekleyerek, kolayca, zihnimizde ona bir etiket yapıştırıveriyoruz?

2021-2022'DEN BİRKAÇ BİR ŞEY (1)


"Herkes de aynılaşıyor gözümde-gittikçe- geldikçe- değişse de insan zaman ve mekân- aynı- kalıyoruz işte var ve yok"

 .

"Yalnızlık soğur canı çekik bedenimde

Yanar alevlerce ağır başımda gözlerim

Yorgun hissediyorum bugün kendimi

Mevsim beyaz

Ellerim buzdan kemik gibi

Batıyor parmak uçlarım kalemime

Kanı ılık akıyor damarlarımın

Kaynamıyor genç bir aşığınki kadar

Donmuyor da

İhtiyarlamış hissediyorum göğsümdeki 

Nef-e-si

Sekerat hâli bir susamışlık çöküyor

Şerbetim şehadet, kabrim tek kişilik

Toplu gömülüyor yaşayanların hepsi"

.

 "Bir hisli görüş... Bakışlarıma çarpıp düşen kar tanesi gibi süzülerek inse ve yumuşakça erise dudaklarımda, aksa usulca yüreğimin en derinlerine tertemiz bir damla su gibi aziz- bir dost gibi ama değil. Zira benim kelimelerim afilli değildir gönül gözlüğü olmayana, sisli görünür..."

.

"Gökten yağar nazlı aklar, 

Gözbebeklerin nerede?

Yağsın bakışlarından yüreğime şu fani aşk dedikleri

Kirpiğinden, karla karışık yağmur gibi

Islanır bir çiçek yol kenarında sırılsıklam

Nerede sağanakları beşerce hislerinin?

Yağ gözünü seveyim, 

Yaş alsın ömrüm ömrüne ilişik,

Açayım solayım seninle çiçekler gibi

Sesinle nağmeler gibi can bulayım

Aşık falan değilim, sevdalı değilim...

Meçhul bir yâr nasıl sevilir? 

Deli derler insana, kul aklım nerelerde?

Gitmedim diyorum kendimden de nicedir

Kaldım mı bilmiyorum bite bite-

Azaldıkça azalıyorum

Olmayan yâre yazılır mı şiir? 

Yazmak istiyorum"

 .

 "Çek içine bir tomar nefes gibi 

yazmak istediğin ne varsa

Demlensin çay gibi içinde kalanlar,

meraklanma

Gözlerinde buharlanıyor taşanlar, 

sesinde çatallanıyor

Çek içine duman gibi 

anlatmak istemediklerini

Küllensin yıllar gibi, 

ölüne toprak olsun

Yanaklarından sarkıyor 

taşıyamadıkların,

alnında çizgileniyor

Saçlarında ağarıyor zaman, 

gün de ağarıyor şafaktan

Sinende kararıyor bulutlar, 

yağmur nazlanıyor yanağında

Ayaklarında toz bırakıyor kaçışlar"

.

"Yaşamak bir suç gibi yapışmak zorunda mı yakamıza?

Kur-an'ın affedişiyle bir nur gibi yakışmaz mı ahvalimize?

Yaşamak bir alacaklı gibi dayanmak zorunda mı kapımıza? 

Allah'ın nasibiyle bir lütuf gibi yakışmaz mı sol yanımıza?

Yaşamak bir kafes gibi hapsetmek zorunda mı bizi? 

Kuşlar gibi hür, uçurmaz mı bir ömür gözbebeklerimizi?

Yaşamak sende nefes gibi huzur doldurur içime yâr

Kavuşmak yazılmış mıdır deftere Hak bilir

Bir sıcak çay gibi ısıtır yüreğimi hayalin,

İçinde adın geçen dualarım dahi "

 


KURALSIZ YAZMAYI ÖZLEDİM, GELDİM



Ah canım okurlarım, çoook uzun zaman oldu bu blogta yazmayalı. Nicedir kendi defterimde kendime yazıp duruyorum bir şeyleri. Bazen de bizim Bişnev Dergi'de gel-gitlerimi (kurallıca :) , 24Okurda Tramvay Durağını (yine biraz kurallı) vb. yazıyorum. Ama hiçbir dergide yazdıklarım bana burada öyle taktiksiz kuralsız bam bam yazarken rahatladığım kadar sıcak samimi hissettirmiyor. Canım defterim iyi ki var. Bir de bu blog, iyi ki var; kendime ve hayata yönelmek için gitmek istediğimde gidebildiğim, dönmek istediğimde yine aynı sadakatle bana kucak açan bu blog. Sadece FeZA'nın kalemini merak edip paylaştığım kadarıyla tümm yazılarımı google'ın her bir tarafından araştırıp bulup okumak isteyen çılgın okurlarımın olduğu bu blog (sahi öyle bir ademoğlu bu yeryüzünde yaşamıyor olmalı :) Yeniden başlamak ve kuralsızca, kim ne düşünür umursamadan yazmaya devam etmek istiyorum. Çok şey değişti. Konuşuruz. Hadi Allah'a emanet ;)

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...