30 Aralık 2020 Çarşamba

NİHAYETİNDE İNSANIZ


İnsan yorulsa da, nefes alıyor nihayetinde

Ama acı ama hoş veriyor

Yaşıyor, ama var ama yok gibi

Ölüm çözüyor düğümleri

Gönül, ama kör ama kor

Zaman koşuyor

Doğrudur hayalle gerçek

İnsan, ama kıymet ama boş veriyor

Ama emek…

İnsan, ama aranıyor ama kayboluyor

Nihayetinde, ama gidiyor ama kalıyor

Ama özlüyor ama umuyor ama dönüyor

Ama nihayetinde hep bekliyor son nefesi

Ama öyle ama böyle buluyor kendini

Ya çok geçe ya erkene ya tam vaktine

Denk geliyor da bilemiyor kaderde ne var?

Bilmemek de iyidir bazen 

Bilse, ama mahzun ama ahsen olacak

Sonra ama isyan ama nisyan

Bilmek belki ihsanıdır Rabbin

Ama sorarlar insana

Allah Seni görüyormuşça 

Sen Allahı görüyormuşça…

Biliyorsun da, nerede kulluğun?

Buldum sandığın yerde ne var?

İnsan mısın orada sen var mısın?

Nihayetinde 

Çekiliyor zaman insan ve mekan

O cc kalıyor mu yegane?

Vesiledir bilmek de bilmemek de nihayet

Nihayete varabildin mi cümlesinden geçip

Geçişsiz derin sularda boğulmadan yüzdün

Alevsiz ateşlerde kül olmadan yandın mı

Boğulmaya, kül olup savrulmaya

Ândan razı oldun mu?

Sıratın biletini Sahibinden cc aldın mı?

İnsan, ama ağlar ama güler

Ama susar nihayetinde

Ama sesli ama sessizdir dert

Rüzgâr ama musira ama serttir

Biz kimi derbeder kimi mert imtihanda

Kim kazanıyor kim kaybediyor 

Kimse bilmiyor Allah’tan başka

Bilse belki kibre düçar 

Belki aczine isyankâr olacak nefs

Bilmemek de iyi bazen

Ama tevekkül ediyorsun 

Ama teslim oluyorsun

Vuran güzel vuruyor

Sen, ama güzel ama gafil ölüyorsun…

Dirilmek istediğin gibi yaşıyorsun bilmeden 

Bile bile yaptıklarınla varıyorsun mizana

Ama kendi hükmünü dahi sen vermiyorsun

Sana tövbe düşüyor gayret düşüyor burada

Ne manidar…

İnsanız nihayetinde

Biz bilmesek de Allah biliyor.


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

 

26 Aralık 2020 Cumartesi

KALEMİM DOST



Biliyor musun, doğru olanın nasihatini yapmak kolay da doğru olanı yapmak o kadar da kolay değil. Hele ki önünde iki başlı kırk bacaklı nefsten bir çeldirici varsa...

Eskisi gibi değilim artık. Eskiden olsa yerden yere vururdum kendimi. Şimdi daha iyi anlıyorum bazı şeyleri. Ve nasıl mıyım? Bekliyorum. Beklediğim ne adım gibi de biliyorum. Geçse diyorum bazen şu vakit ve zamanı gelse nihayetin. Bazen de dursa diyorum iyi mi, zaman dursa geçmiş geçse gelecek kalsa olduğu yerde ve şimdi ne olacaksa olsa... Hepsi de aynı şeyler gibi. Yorgunum da biraz, ondan... Dinlenmeye ihtiyacım var. 
İki türkülük dert olur muymuş? Başa sara sara yaraya dönüşen sözler uyuşturur muymuş mantığı? Oluyormuş işte. Bırakıp gidesim var bütün buraları. Ama inatla kal ve savaş diyor kalbim. Yazmak istiyorum içimizin en karanlıklarını. Işık tutmak istiyorum gölgelere ki dağılsınlar. Çizmek istiyorum dile gelmez alı siyahı. Söylemek istiyorum her bestemde biraz daha göze düşmez sesleri. Dansını etmek istiyorum alakasız ritimlerde bütün saçmalıkların. Yollarını yürümek istiyorum kaçılıp gidilecek tüm ücraların. Seyretmek istiyorum yükseklerden ta en uzakları.
Nasıl mıyım? Bilmiyorum. Tek bildiğim, sadece beklemek istediğim. Bu defa gitsem bile ümit kesmeden. Kalsam bile korkarak. 

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 






 

25 Aralık 2020 Cuma

HÂLÂ SALINCAK MI SALLANIYORSUN


 Kocaman kız olmuşum hâlâ severim salıncakta yavaşça sallanmayı, kitap okumayı, müzik dinlemeyi, hayal kurmayı (hatta uyuklarken düşecek gibi olmanın verdiği heyecanı :) 

Kim demiş sadece bebekler sallanır beşikte çocuklar sallanır salıncakta! 

Huzur ve güven değil midir beşik? Gökteki kuşlara meydan okurca uçmak ya da konarca bir dala, meltemden bir nefes almak değil midir salıncak? 

Kafamın içine bir salıncak kursam bugün. Bindirsem çocukluğumu güzelce. Sallasam tam da istediği gibi, mütemadiyen... Gitmeden dersim var işim var gücüm var demeden. Bunca koşturmacanın üstüne gücüm kalmış mıydı gerçi?...

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

22 Aralık 2020 Salı

BELASI KALDI

                                              

Bugün sorular hayattır fza' nın dördüncü sorusunu sordum size dostlar. Sizden her dinlediğinizde etkilendiğiniz bir müzik istedim. Cevaplar gelmeye devam ediyor. Türküden tutun da rock'a kadar deli gönüllerimiz varmış meğer. Kimimizde kıpır kıpır kelebek kimimizde dert uçuyor içimizden dışarıya. Hepimizi toplasalar bir akıllı ederiz bence ha ne dersiniz? 
Lüzumu var mı? 
Var. Delinin aklına sır erdirebilen olmuş mu? Zor. 
Bir sırrımız var insanca ortak bir yanımız... 
Şşşt! Yerin kulağı vardır bilmeyelim boşverin (zihne serbest bir şakaydı :)) Arayalım içten içe. Biz ulaşamadıkça nazlanır içimizde bir diğerimiz. Özleriz, aslında hep bizde duran ama kayıp sandığımız hakikati. Birbirimizi insanca sevmeye duyduğumuz ihtiyacın sebebi budur belki de. Beraberce aradığımızdandır sırrımızı birbirimizde... Biriz zaten insanlığımızda. Daha ne olsun yetmez mi? Farkında değilizdir belki, daha dünyaya gelmeden, birbirimizin kulağına insan olmaklığı fısıldayanlarız. Doğar doğmaz duyarız o fısıltıyı bir kereye mahsus. Hayatımızın bazı dönemlerinde kafamızın içini dolduran notalarca uğultunun arasından cımbızlarız onu. Düşünürüz düşünürüz hissetmeye anlamaya duymaya çalışırız. 
Müzik dediğini dinlerken olanca gürültüsüne rağmen bazen o fısıltıya çok yaklaşmışsın gibi olur. (sahi müzik dediğiniz nasıl olur?) Serapça gözlerini sarhoş edip kaçar gibi ellerinden... Aklımızın tam da kalbini öylesine allak bullak eden nizamın kurucusu kim ola ki?
Uzatmaya lüzum yok.
Derinliği zorlamaya gerek var mı? Var.
Sırrımız BİR.
Kendimiz de unuttuk ne dediğimizi, belası kaldı... 

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA

 

17 Aralık 2020 Perşembe

KALEMİMDE AĞRIYAN YANIM


aklımla kalbimden düşenlerdi 
kalemimde ağrıyanlarım...
FZA

Hep destan yazardım ya ne varsa çıksın diye içimden. Görünür olsun diye çıkan ruhum... Kördü ya hani herkes! Yaza yaza büyüdü kelimelerim herhalde, komediye geel, az yazdım öz olmuş mu? Gören oldu mu ruhumdan çıkan canımı? Aynamdan silinirken bedenimi, kapanırken gözlerim şişerken her yaşıyla...

Anlamsız geliyor değil mi size, birbiri ardınca içilip intihar edilir gibi ilaç sözlerim? Şifa olur şifa, bilemezsin. Yalnız değilsin evlat! İçindeki mezarlıkta kaç tane sen, teslim ettin emaneti, sahibi olmayanlara? Öyle kesilir işte kelimeler her harfin bileğine birer çizik! 

Biliyorum, yaşamak istiyorsun deli gibi!  

Böyle bir dünyada da ancak deliler yaşar gibi zaten iyi mi :) eyvallah.

Bırakın deli yanımla sizin dünyanızda yaşayayım, akıllı yanımla kendi dünyamda öleyim. Bırakmasanız da sorun değil, deli yanımla da içime kaçarım, aklımdan kalbimden iyisini mi bulucam?! Buluruz buluruz onu da buluruz evlat sen az daha gel hele kalemime yaklaş dinle hele bir sus da...

Ben aklımı da kalbimi de Allah'a varan yollara satmışım hem de beleşe! Sen düşün kendi kıymetini kaç parasın kaç paralıklara satıyorsun kendini? Benim şah damarımdan yakınım seni bile var etti n'aber? Biricik Yaradanıma varan yollarda kurban (anladın sen) olmayım mı ben? Övün dur sen 'ben' diye diye egonu kışkırt bana ne?! 

Ama sen dur az daha. Sen sen hâlâ yazıyı okumaya devam eden evlat!

Bunca karmaşık yazdığım hâlde hâlâ buradaysan seninle yürüyecek uzun yollarımız var. Bana da senin gibi aklıyla kalbini emanet bilip emanetin Sahibine sadık kalan azıcık deli içi fazlaca dolu evlatlar lazım. Ne mi yapacağız? 

Hiçbir şey. Sadece susacağız. Ve sarılacağız böyle uzaktan uzağa. Sen kimsin ben kimim bilmeden. Hissederek işte. 

Yeri gelecek, aklımızla kalbimizden kalemimize bizzat düşüp ağrıyacağız. Okuyarak yazarak süreceğiz merhemi, düşünerek anlayarak yapıştıracağız yara bandını, sorgulayarak kabullenerek gerekirse itiraz da edip şahlanarak saracağız kırıklarımıza imanımızı... 

Acımız dinecek mi Allah Kerim.

Kaç yazar ki? Alışık değil miyiz biz zaten akıl ağrılarına kalp ağrılarına insan ağrılarına? 

Çok dövülmüş sokak çocuğunun yumruğu acımaz acıtırmış... 

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 







BANA YAZARIM OKUMA


Bana ulaşmanın yolunu 

Ben bile bilmezken nasıl?

Pessimist tarafım depreşir ansızın.

Evrilir içim dışıma.

Mide bulantısı hayat ben nasıl?

Yaşamak isteyen yanıma döner yatarım.

Çekip dizlerimi göğsüme 

Anamın kucağı olurum içimdeki çocuğa.

Okşarım başımı kaşırım aklımı.

Bana yazarım okuma.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA



 

13 Aralık 2020 Pazar

KUM SAATİ

 


Kum saati! Gözyaşım gibi döküyorsun zamanı. Ben yanaklarımdan sen göklerden aşağı... Bulut dediğin kalbimde kararıyor, benim ruhuma incecik toprağın yağıyor sonsuzca. Yapma öyle! Yirmi dördümü de siyah sarmışken bile daha vakit var sanıyorum fütursuzca. 
Kum saati! Mezarımdan fatihalar çalınırken kulaklarıma, sağanaklar ıslatıyor yorganımı çamur içinde kalıyorum. Üşüyorum ama yakmıyor, unutuyorum. Unutuyorum yedi kat derini. Tahayyül edemiyorum azapla soyulan derimi. 
Kum saati! Geri topla döktüklerini n'olur! Ümit edemiyorum çocukluğum gideli beri sekizinci katını cennetin. 
Ya da akıt gitsin! Akıt ve bitir ki yakan yaksın serinleten serinletsin. Dök içinde ne varsa ki muhayyilemin ötesindekini görmeye ümidim olsun...

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA






11 Aralık 2020 Cuma

KALEMİM DOST (1)


Canım kalemim. Sen iyi ol olur mu? Ben her ne kadar sana içimin almadıklarını yazdırsam da sen içini ferah tut. Herkes terk etse de bir gün seni, ben buradayım ölünceye kadar. Herkes bir kere okuyup geçse bir daha da dönüp yüzüne bakmasa da yazdıklarının, ben seni başa sarıp okurum yıllanmış şarkılar gibi. 
Hiç bıkmadan yazıyorsun ya... Susup sarılıyorsun ya içime, seni çok seviyorum kalemim. Hani olmasın da, eğer bir gün olur ya, kafam atar da bırakırsam seni, kabrimi ziyarete gelirken bana gardenya getir olur mu? O çiçeğin kokusunu seviyorum. 

Kalemim!

Zaman zaman kendimi öyle bir başına hissediyorum ki bırakasım geliyor her şeyi. Her şey beni bırakıyor zihnimde. Onlar beni bırakmazdan evvel ben bırakıyorum onları bir koşu. Ve koşup yine sana geliyorum. Ben seni bıraksam bile sen benimle kal olur mu? 

Kalemim! 

Bazen öyle çok duygu ve düşünceler hücum ediyor ki!.. Önce bir uğultu sonra da derin bir suskunluk kopuyor içimde. Bunu nasıl ifade edebilirim başka türlü bilemediğimden karanlık oluyor hep şiirlerim. Birbirine dolaşık incecik oya ipleri gibi, ucu nerede sonu nerede belirsiz, Arap saçı! Duygusuzlukla bile suçlayanlar oluyor şiirlerimi. Aşırı duygusal olmakla da suçlanıyorum zaman zaman. Bense kendimi hissiz görüyorum çoğu zaman. Koronanın sosyal mesafesini aratmayan bir uzaklıktayım içimden dünyaya. Mesafeli olduğum kadar da meyyal... Ne anladık bu işten değil mi kalemim?! 

Biraz da dertleşelim hadi...

Ben bir şeyler başarmak için gayret eden insanlara yardım etmeyi destek olmayı çok seviyorum. İçimden gelerek yardımcı olmaya da çalışıyorum. Fakat insanlar farklı farklı. Bazıları kesinlikle yardım kabul etmek istemiyor. Bazıları yardım edeni enayiliğinden yardım ediyor zannedip onun iyi niyetinden daha fazla faydalanmayı fırsat biliyor. Bazıları kendisine yardım eden, kendi fikir ve görüşleriyle aynı düşünmeyen biri olduğu için o yardıma ihtiyacı olsa bile kabul etmiyor. Bazıları yardım edenin iyi niyetinin altında bir kötülük olabileceğinden şüphe duyarak bu yardımı kabul etmiyor. Bazıları yardım kabul etmeyi zayıflık olarak gördüğünden, sadece yardım eden olmayı tercih ediyor. Bazıları kendisi de beklentisiz yardım eden biri olduğundan, kendisine verilen yardımı da kabul edebiliyor... Ooo çeşit çeşit. 

Sence böyle gücüm yettiğince, ben istediğimce ve sınırsızca iyi bir şeyler başarmaya gayret eden insanlara yardımcı destekçi olmak istemekle hata mı ediyorum? Bence değil. Artık içimden geleni yapmaya sözüm var kendime. Artık insanların, benim yaptıklarıma mukabil nasıl tepki verdiğini birinci sırada tutmayacağım. Sadece saygı duyarım o kadar. Yardım istemeyene zorla yardım edemem ya. Etsem dahi o bundan fayda görmez. Olumlu ya da olumsuz bir yargıya da giremem bu insanlar için. Çünkü insanlar kendi kararlarını verebilmeli böyle konularda. Ve ben de en azından insanların tercihlerine saygı duyarak, onların 'kendi' olmalarına destek olmuş olurum. Tamam. Çözdük meseleyi. teşekkürler kalemim :) 

Biliyor musun, hiç lüzumu yok şu dünyanın kaygılarının. Ne geçmişine ne geleceğine... Tek bir soru sormak elzem. 

HAKİKAT?

İnsan inandığı gibi yaşamaya her nefesinde gayret etmeli ancak inandığı gibi yaşayamadığında inandığını da terk etmemeli. Sadakat dürüstlük güzel niyet... Bunlar önemli kalemim. İnandıklarıma ters düştüğümde nefsimin peşine takılıp, kendime cezalar yağdırasım geliyor. Gerçekten de hüküm koyuculuk ancak Allah'a yakışıyor yeminle kulluk da insana... 

Bu kadar. Bugün bu kadar yazmak istedim kalemim. Seninle konuşmak iyi geldi. İyi ki varsın. 

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA

















9 Aralık 2020 Çarşamba

KARAMLA DÖKÜLSE DE İHTİŞAMI KANATLARIMIN...


karamla dökülse de ihtişamı kanatlarımın
teker teker toplar tüylerimi ıslatırım dilimle
kirpiğimdeki yaşımla yapıştırırım ruhuma 
görmesinler diye yerin derinlerinde uçarım
karanlığa zincirli kalemimle

yaramla sökülse de düşlerimin gökyüzü
ilmek ilmek dikerim yıldız pençelerimle
ben maviyi beyaza yamarken incelikle
çizilir yüzü göğün kan akar dağlara kızıl
kalemime siner zarif isler...

saramla sönse titrek mumca umutlarım
sıkılır yumruğu en gizli korkularımın
okşarım omuzlarımı dostça sarsarım
ne rüzgarı boğabilir ne ellerimi kırabilirim
üflerim nefesim acır söndürür ayın da ışığını
renksiz tırnaklarımda ölü deri parçalarım

saçmamla serilse de yere mantığı aklımın 
kuşça duygulu ürker göğsümdeki sıcaklık
üşüme gelir ansızın gagamda sarı çığlık
hareketsizleşir kanatlarım ihtişamım dökük
donuk bakışlarımdan sızar yaşlarım yıllık
olsun, yaşarım yazdıklarımı anlık
sandıklarım zihnimde her anıyla sekeratlık 

ŞİİRİMİN ŞERHİ

"Karamla dökülse de ihtişamı kanatlarımın

iyilik güzellik erdemlilik gibi olumlu özelliklerimiz kalbimiz karardığında kötülüğe meylettiğimizde suçla günahla karamsarlıkla olumsuzluklarla yüklendiğimizde, yüzümüze yansıyan aydınlık kararır ışığımız ihtişamımız kalmaz. mısradaki benzetme yırtıcı bir kuş. geniş kanatlarıyla ihtişamlıdır ama simsiyahtır. kanat çırptıkça tüyleri dökülür. insan da yaşarken çırpınır durur daha iyi olmak için. çırpınırken kendisinden bir şeyleri kaybetmekle yüzleşir bazen eksilir. bu yorgunluk yüzüne de yansır. 

"Teker teker toplar tüylerimi ıslatırım dilimle

dökülen tüyler, insanın ödediği bedeller, yaptığı fedakarlıklar, kendinden verdikleri, hayat yorgunluğunun emareleri... insan ne kadar bitmiş de hissetse yine ayağa kalkmalıdır. yüzünden dökülen parçalarını toplamaya da çalışır. mısradaki benzetme, yırtıcı kuşun yeniden ayağa kalkabilecek kadar güçlü olduğunu ima ediyor. tüylerin her biri hayatına dair birer mektupsa bu mektupları adresine göndermek için zarfın kapağını yapıştırmak gerekir. bu işi de dilimizle ıslatarak yaparız. yaşadığımız her şey iyisiyle kötüsüyle hayatın bize verdiği birer mektup. yırtıcı kuş da dökülen her tüyünü geri toplayıp hayatın kendisine verdiği mesajları kendi çabasıyla alıyor.

"Kirpiğimdeki yaşımla yapıştırırım ruhuma 

hayatın mesajlarını anlamak ağır gelir. bu ağırlığı taşımakta zorlanır ve ağlarız bazen. sonra gözyaşımızı ellerimizle sileriz. mısradaki benzetme, gözyaşlarımızın hayatın öğrettiklerini bedenimizin ardındaki bize, içimizdeki bize kazandırmaktaki rolüne işaret ediyor.

"Görmesinler diye yerin derinlerinde uçarım

ne kadar insanlarla içi içe yaşamaya ihtiyacımız varsa da içimizde yaşadıklarımız da vardır. 

"Karanlığa zincirli kalemimle

ne kadar iyi olmaya gayret halinde olursak olalım insan olmamız hasebiyle bir yanımız hep kötüye meyyaldir. nefsimize atfen. ne kadar iyi tarafından baksak da yaşadıklarımıza içimizden ikilemlere düştüklerimiz vardır. mısra kaçamadığımız olumsuzluklara işaret ediyor.


"Yaramla sökülse de düşlerimin gökyüzü

yaralandığınızda deriniz yarılır açılır. benzetme, sökülen elbise. düşler kurarız hayallerimiz vardır iyi olmak iyileşmek adına. düşlerimiz dışarıdaki gerçekliğin aksine zihnimizdeki ayrı bir dünyadadır. bu dünyanın da bir gökyüzü var.

"İlmek ilmek dikerim yıldız pençelerimle

yırtıcı kuş ne kadar sert ve hırçınsa da nihayetinde bir kuş kalbine sahiptir. düşlerinin sökülen gökyüzünü dikmek, yaralarını iyileştirmek ister. psikolojik sorunları olan birinin umutsuzluk içinde acı çekiyor olmasına rağmen tedavi alıp iyi olabileceğine inanmak istemesi gibi. mısradaki benzetme, yırtıcı kuşun elleri değil pençeleri vardır. ilmek ilmek dikmeye niyetlenir söküğü.

"Ben maviyi beyaza yamarken incelikle

çocukken çizdiğimiz resimlerde suyu maviye boyarız. yağmur sudur. mavidir. yağmur yüklü bulutlar siyah olur. yağmurlu havada gökyüzü berrak bir mavi olmaz. yırtıcı kuş sökükleri dikerken kara bulutların beyaz olduğunu ve bozarmış gökyüzünün berrak bir maviye dönüşmesini hayal etmektedir. bütün güzellikleri hayat tablosuna çizmek ister. 

"Çizilir yüzü göğün kan akar dağlara kızıl

pençeler eller gibi değildir. tırnakları sivridir. yırtıcı kuş iyilik için elini her uzattığında sivri tırnaklarıyla çizer sıyırır istemeden hayalini kurduğu güzel gökyüzünü bile. gökyüzünün çizilen derisi kanar. kan dağların arasına dökülür. güneş dağların ardından batar. gün batımı kızıldır. yırtıcı kuşun hayalini kurduğu günlük güneşlik açık bir havayken çabaladıkça bozarmış havayı silmeyi başarsa da bu defa da çektiği zorlukların hüzünlerinden kurtulamaz. gökyüzü akşam üzerine boyanır.

"Kalemime siner zarif isler…

kuş ne kadar yırtıcıysa da kalbinde iyi niyetleri vardır. hassas bir tarafı vardır. 
bu mısra, bir sonra gelecek olan mısradaki mum ateşinin isini getiriyor. mumun ateşi kuvvetli değildir. zarifçe yanar. dumanı değil zarif bir isi olur. 


"Saramla sönse titrek mumca umutlarım

umutlarını bazen bir sara hastasının şiddetli titremesi gibi bazen de bir mumun salına salına hafifçe titremesine benzetiyor. bazen umut ederiz ama umutlarımızın gerçeğe dönüşeceğine inanmakta tereddütlerimiz, ümitle ümitsizlik arası kararsızlıklarımız vardır.

"Sıkılır yumruğu en gizli korkularımın

sara hastası krizi tuttuğunda yumruklarını sıkabilir. uğraşsanız da açamazsınız. çok sıkıdır. kuvvetlidir. korkularımızla yüzleşmek istediğimizde güçlü olduğumuza inandırmaya çalışırız kendimizi. yumruğumuzu sıkar mücadeleye hazır olduğumuzu kendimizi savunabileceğimizi gösteririz muhatabımıza. yırtıcı kuşun muhatabı kendi hayatının ta kendisi.

"Okşarım omuzlarımı dostça sarsarım

yırtıcı kuş bu hayatta tek başına olduğunun farkındadır. yalnız doğduğunu ve yalnız öleceğini bilmektedir. kendi kendine dost olur. omuzlarını dostça okşar ve sarsar 'güçlü ol, ayağa kalkabilirsin' der gibi cesaretlendirir kendini.

"Ne rüzgarı boğabilir ne ellerimi kırabilirim

rüzgar mumu söndürebilir. ama yırtıcı kuş, ateşini rüzgara zorla söndürtemeyeceğini biliyor. yapıp ettiğimiz bütün yanlışlıkları hataları kendi ellerimizle yaptığımızın bal gibi de farkındayızdır bazen. fakat ne kadar yanlış işler yapmış olsa da kıramayız elimizi. çünkü iyi işler yapabilmek için de aynı ellere ihtiyacımız vardır.

"Üflerim nefesim acır söndürür ayın da ışığını

içimizde yandığımız ateşi üfleyerek söndürmeye kalkışırız bazen. yaramıza üflediğimizde iyileşiyormuş gibi daha az acıyormuş gibi gelir. nefesimiz üflememizin başında soğuktur sonuna doğru ılık çıkar. yaranıza üflediğiniz bir anı canlandırın gözünüzde hissedin o anınızı. mumun ateşi sıcaksa da ışığı aydınlatıcıdır. hayatımız boyu yaşadığımız acılar yaksa da içimizi çoğu zaman bizi daha da güçlü hale getirir. nasırlaşmış yumruklar acıyı hissetmez olur malum. çok dövülmüş sokak çocuğu bir süre sonra sizin atacağınız tokatla sarsılmaz hale gelir. mumun ışığı, yakıcı ve aydınlatıcı. ay gecenin karanlığında yaşar. aynı zamanda ışıktır. yırtıcı kuş, öyle bir acımış bir nefesle üfler ki mumu da söndürür ayın ışığını da... yanmayayım derken karanlıkta kalıverir.

"Renksiz tırnaklarımda ölü deri parçalarım

bir depresyon hastasına her şey renksizdir. yırtıcı kuş, aşırı stresinden dolayı kaşınma zorlantısına sahip bir obsesif. derisini kaşıdıkça cildinin üzerindeki ölü deriler sıyrılıyor dökülüyor. 

"Saçmamla serilse de yere mantığı aklımın 

böyle karanlık bir ruh haline sahipken psikolojisi yerle bir bir durumdayken her zaman mantık aramaz kişi. saçmaladığı zamanlar da olur. 
ikinci bir anlam, saçma, bir çeşit tüfeğin içine konulan hafif bir mermi çeşididir. yırtıcı kuş, nereden geldiğini hesap edemediği bir saçmayla vurulmuştur.

"Kuşça duygulu ürker göğsümdeki sıcaklık

ne kadar sert ve güçlü görünse de yırtıcı kuş, nihayetinde bir kuşun küçücük hassas kalbine sahiptir. vurulma anında ürker. göğsündeki sıcaklığı hisseder. saçmayla yara aldığınızda yaralanan yerde yanma hissedersiniz. yırtıcı kuş başından vurulmuştu. psikolojik bir hastalığı olan birinin sorunu başındadır ama kalbinde derin acılar duyar. başından vurulmuş olsa da yırtıcı kuş aslında kalbinden yaralanmıştır. diğer bir anlam, akıl ve kalbin birbirine bağlandığı noktaya işaret ediyor.

"Üşüme gelir ansızın gagamda sarı çığlık

saçmayla yaralandığınızda kan kaybeder ve vücut ısınızı kaybedersiniz hızla. gücünüz düşer. yüzünüzden can çekilir sapsarı olursunuz. yırtıcı kuş acı çekiyordur ve canı yandıkça çığlık atar feryat eder 

"Hareketsizleşir kanatlarım ihtişamım dökük

yırtıcı kuşun dayanacak hali kalmamıştır artık. kanatlarını dahi oynatamaz. kendileriyle yüksek göklerde ihtişamlı uçmayı hayal ettiği kanatları bütün tüylerini dökmüştür. 

"Donuk bakışlarımdan sızar yaşlarım yıllık

ölürken donuk bakar gözler. yırtıcı kuşun gözlerinden yaş dökülür. ağlar sessizce ölürken. diğer anlam, ölürken yaşadığı yıllar gözlerinin önünden geçer. her yaşını gözlerinde canlandırır. donuk bakışıyla izler hayatını. 

"Olsun, yaşarım yazdıklarımı anlık

ne olursa olsun kalemiyle yalnızca yaşadıklarını yazmıştır dürüstçe. yalansızdır yazarken her şeye rağmen. bu içini rahatlatır.

"Sandıklarım zihnimde her anıyla sekeratlık 

sekerat, azrailin artık canı çekeceği andır. sandıklarım, birinci anlam, hayatının mektuplarını kilitlediği sandıkları ölüme gidiyor artık. tüm anılarının artık son anları. ikinci anlam, zannetmek. son anımızda iyi sandığımız insanların kötülüklerini görmüşüzdür. son anımızda doğru sandığımız bazı gerçeklerimizin yanlışlarına şahit oluruz yalanları görürüz. bunu çoğaltabiliriz. öyle zannettiklerimizin aslında öyle olmadığını gördüğümüz o an, artık son, ölüm anımızdaymışız gibi duygular yaşatabilir bize. ve öyle olmadığını gördüğümüz öyle sandığımız herkesi ve her şeyi içimizde öldürmek isteriz çoğu zaman. ve o kadar buza dönüşür ki duygularımız, onların zihnimizde sekerata düşüşünü hissizce seyredebiliriz.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA














 

8 Aralık 2020 Salı

VARLIĞIMIN ADALETİ

Hadi bakalım an itibariyle bir okurumuzdan yazılarıma ilk taş da atılmış bulunuyor. 

Çok garip. Eskiden olsa "Rezil oldum. Kötü yorumluyorlar işte. İyi diyenler de kırılmayayım diye iyi diyorlar" vs. modunda kendime yüklendikçe yüklenir, asla da yeniden yazı paylaşmaya cesaret edemezdim. 

Şimdi ne değişti? Ne oldu da böyle nötr kalabiliyorum? Herkesin çekip gitmesinden korkum kalmamış. Çekip vurmasından da... "Acımadı kii" bile demeye lüzum görmüyorum. Sadece bakıp geçiyorum. 

Mesele bunlar değil. Asıl mesele şu sıralar içinde bulunduğum tembellik. Çok çalışırken tembel olabilir mi insan? Sadece çalışmak benim çalışkan tanımıma uymuyor. Bir taraftan çuvalı doldurup yırtık kısmından da geri dökmesi bir insanı çalışan yapar ama çalışkan yapmaz. Eksikliğini hissettiğim şey bu. Çuvaldıza ip takıp çuval niyetine kendi zihnimdeki niyetimdeki yırtıklara batıra batıra onları dikmem lazım. 

Diğer mesele de şu ki, neyin "lazım" olduğunu biliyor olmak içindeki adaletin gerçeğe dönüştüğünü göstermez. Her şeyi yerli yerine koymak adalet ise...

Kendimi şu koca alemin içinde ait olduğum yere koyabilseydim belki de tüm düzensizliklerim bir nizama dönüşürdü. Evim ailem herhangi bir şehir herhangi bir mekândan ziyade soyut bir yer bahsettiğim. 

Eşref-i mahluk olmak...

Kul olmak...

İnsan-ı Kamil olmak... 

Varlığımın adaleti bu mu?

Kendimi hayatının kanununu çiğneyen suçlu biri gibi hissediyorum zaman zaman. Pişmanlığı kodeste kalmış dışarı çıkınca işler değişmiş sağı solu belirsiz bir suçlu. Ara sıra vicdanını sızlatan kodes günlerini anımsayıp iyiye niyetlenen, sonrasında adeta suratına okkalı bir şamar savururcasına "bu diyardan kaçamazsın" diyen bir kara sesle geri düşen...

Allah hidayet versin ne diyim, terzi kendi söküğünü dikemezmiş.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA

7 Aralık 2020 Pazartesi

YOĞUNUZ KARDEŞ


Madem bu kadar yoğun talep var eğlendirirken düşündüren tarzdaki yazılarıma, yazalım bakalım ne çıkacak ortaya. 

Yoğunum yoğunsun yoğun yoğunuz kardeş!

Allah meşguliyetsiz etmesin. Bir şeylerle uğraşmak iyidir iyi. Ben şahsen azıcık boş dursam depresyona giriyorum Allah etmeye :) dinlenmek için bile elim boyaya fırçaya gidiyor, o derece. 

Tabi dünyana ahiretine faydalı işler tutmak lazım. Siz benim gibi gaflete düşmeyin de resim neyim yapacak olursanız her çizikte bi dene estağfirullah deyin. Her günahta biraz daha kararan kalbinize biraz mavi atın da doğru olsun biraz yeşil atın da doğal olsun biraz da fırçayı iyice ıslatıp beyaz akıtın da nur oluversin. Hocanın yap dediğini yapıp yaptığını yapma derler, benim kalbimin karasına bakmayın, ak pak olun inşallah. 

Şimdi şey diyorsun duydum duydum :) 

"Gel şu vizeleri finalleri bütler dahil bilimum hayat sınavlarını dahi sen hallet de ben de oturup tövbe ede ede sanat eseri yapam" 

Aynen aynen katılıyorum sana evlat. Benim de sağ yanımda ders kitapları sol yanımda kalem sosyal medya önümde ders videoları ses kayıtları arkamdan seslenen... 

Anladın sen :) 

Evlat estağfirullahı geçtim namaz bile 

"hadi fza hadi fza aç gözlerini imsak vakti girdi sabah vakti girdi okudukların da birbirine giriyor zaten öğretim yazacağın yerde çakır çukur "ördüğüm örgüler" yazıyor :D kalk abdest al kıl beni de yat yürü..." demeye başladı dâ!

Yoğunuz tamam anladık da nefs'ten gelen yoğun taleplere dayanamayıp gaflet ediyoruz be. En başta fza. 

Neyse. Allah imanımıza kuvvet vere. 

(Sırıtma da amin de amin!)

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA



5 Aralık 2020 Cumartesi

MADE İN FZA


İÇİMDEKİLER

 

BAŞYAZIM: sayfa:

1.BÖLÜM

ŞİİRİM

HİKÂYEM

DENEMEM

TRAMVAY DURAĞI

HEPİMİZİN MESELESİ

SORULAR HAYATTIR

MERAK ETMİŞTİM

SİZDEN GELENLER

EDEBİYAT ERBABI

MELANKOLİKLİĞİM

YAZARLIK NOTUM

ÇOCUKLUĞUM

YORUMLARIM

ALTINI ÇİZDİKLERİM

2.BÖLÜM

ÇİZİMLERİM

GÜLESİM GELDİ

ÖNERİLERİM

KARİKATÜRÜM

MEŞHUR SÖZ

TARİFLERİM

PRATİK BİLGİM

MANZARAM

MAZİDEN

SÖZLÜĞÜM

EVİM

ÇİÇEĞİM

RENGİM

HOBİM

OYUNUM

TARZIM

SAĞLIĞIM

PSİKOLOJİM

MOTİVASYONUM

YARAMAZLIĞIM

KİŞİSEL GELİŞİMİM

DİKSİYONUM

ARAŞTIRMAK İSTERSEN

MATEMATİĞİM KIYAK

HABERİM VAR

FARK ETTİM Kİ

İNSANLAR NASILDIR BİLİRSİN

AŞK AŞK DEDİĞİN NEDİR Kİ GÜLÜM

3.BÖLÜM

AYET-İ KERİME

HADİS-İ ŞERİF

KAMİL SÖZLER

BİR KISSADAN BİN HİSSE

BİR MENKIBEDEN BİN MANA

İMANIM

RASULULLAH SAV.

AMELİM

AHLAKIM

DUAM

TASAVVUFUM

PEYGAMBERLER

HANIM SAHABİLER

YILDIZLAR (SAHABE-İ KİRAM)

DOSTLAR (ALLAH DOSTLARI)

4.BÖLÜM

TÜRKÇEM

ARAPÇAM

İNGİLİZCE

KORECE

SON BÖLÜM

DENEME TESTİMİZ

MAİLLERİNİZ

SON SÖZ: sayfa:


BAŞYAZI

ŞİİRİM

HİKÂYEM

DENEMEM

TRAMVAY DURAĞI

HEPİMİZİN MESELESİ

SORULAR HAYATTIR

MERAK ETMİŞTİM

SİZDEN GELENLER

EDEBİYAT ERBABI

MELANKOLİKLİĞİM

YAZARLIK NOTUM


ÇOCUKLUĞUM

YORUMLARIM

ALTINI ÇİZDİKLERİM

ÇİZİMLERİM

GÜLESİM GELDİ

ÖNERİLERİM

KARİKATÜRÜM

MEŞHUR SÖZ

TARİFLERİM

PRATİK BİLGİM

MANZARAM

MAZİDEN

SÖZLÜĞÜM

EVİM

ÇİÇEĞİM

RENGİM

HOBİM

OYUNUM

TARZIM

SAĞLIĞIM

PSİKOLOJİM

MOTİVASYONUM

YARAMAZLIĞIM

KİŞİSEL GELİŞİMİM

DİKSİYONUM

ARAŞTIRMAK İSTERSEN

MATEMATİĞİM KIYAK

HABERİM VAR


FARK ETTİM Kİ

İNSANLAR NASILDIR BİLİRSİN

AŞK AŞK DEDİĞİN NEDİR Kİ GÜLÜM

AYET-İ KERİME

HADİS-İ ŞERİF

KAMİL SÖZLER

BİR KISSADAN BİN HİSSE

BİR MENKIBEDEN BİN MANA

İMANIM

RASULULLAH SAV.

AMELİM

AHLAKIM

DUAM

TASAVVUFUM

PEYGAMBERLER

HANIM SAHABİLER

YILDIZLAR (SAHABE-İ KİRAM)

DOSTLAR (ALLAH DOSTLARI)

TÜRKÇEM

ARAPÇAM

İNGİLİZCE

KORECE

DENEME TESTİMİZ

MAİLLERİNİZ


SON SÖZLERİM

MADE İN FZA 1. SAYISI İLE YAKINDA ...

























































































YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...