28 Ocak 2021 Perşembe

SONUN SONUNDAYIM




Yaşlarımın en günahkârındayım.
Pişmanlıklarımın 
En gözü kuru zamanlarında
Sorgulardayım

Şeritleri silinirken 
Filmimin hayatımdan
Duvarımda gölgelerce 
Alev görmekteyim

Ölüm arefelerimin 
En gözü karası bu
Yaşantılarımın 
Depderin kabrindeyim

Toprağımın altına 
Yağmur sağılır
Ben dudaklarımla 
Çamur içmekteyim

Kalu bela'dan ölmüş 
Cenaze misalim
Dünyanın karnında 
Sancımaktayım

Tüm ışıklarımın 
En bulanığı bu gökten akan
Günlerimin doğuma 
En yakınlarındayım

Öyle nefessiz yüzerken 
Kulaç atmadan
Alnımda çizgiler, 
Buzlu terler dökmekteyim
 
Alacakaranlık içinde 
On bir kandil ararken 
Sandım ki sönerce 
Titriyorsa içim,
Tüm gecelere 
Mum ışığıyım ben!

Anladım ki 
Bir had bilmezim
Gecelerde 
Yıldızların nazı geçer
Ayakucumda 
Boğuk sesler duymaktayım
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT 
FeZA




19 Ocak 2021 Salı

CAM SURAT 1



Gözlerini inceledi bir süre aynada. Derin ve anlamlı bir şeyler düşünüyormuş gibi hissetti kendini. Dinledi, hiç bir sesin konuştuğu falan yoktu içinde. Kokladı, ne saf bir yağmur ne taze toprak ne henüz tutuşmuş bir odun parçası ne bir çiçek ne de suni bir parfüm kokusu vardı. Tadacak oldu vazgeçti. Kulubesine kimsenin hoş rehalı baharatlar serpmediğine kuşku yoktu. Duraksadı. Aynaya yeterince yaklaşıp yaklaşmadığından emin olamadı. Hızlıca bir nefes alışverişinden sonra hayatla pazarlığa tutuştu. Bir yandan da soluğuyla aynanın cam suratına buğu bırakacak kadar ilerledi ona doğru. Kârlı alışveriş! Akıyla, irisindeki zarif çapraşık çizgileriyle bol köpüklü, acımtırak rengiyle az şekerli kahvenin iki fincanını... Kaç yıl karşılığında almıştı? Aslında aldığı nefesin pek de kârlı bir alışveriş olmadığını fark etti. Verdiği her nefeste ayna biraz daha buğulanıyor ve görüşünü kısıtlıyordu. Biraz geri durmaya karar verdi. Çok değil ama; kirpikleri cama değmeyecek kadar. Gözlerini hafifçe kıstı, kaşlarını ve alnını kırıştırdı. Kendini daha fazla tutamayıp kıkırdadı hâline, sahiden düşünürken bu kadar komik mi görünüyordu? İyice geri çekilip sevgi ve şefkat dolu bir gülücük fırlattı muhatabına. O da aynen karşılık verdi. Hatırladı. Yıllar yıllar önce ne kadar da soğuk ve acımasızdı kendine karşı. Oysa sonuna kadar hoş görüp saygı duyduğu insanlar kadar etten kemikten ve ruhtandı o da. Duygu düşünce hayal dua ve gerçeklerden ibaretti. Bir o kadar sahte geliyordu hayat, ölüm sahici. Oysa şimdi...
(Gözlerinden bir yudum kahve içti, gözyaşından bir çintik tuzlu kurabiye ısırdı, gönül lokum istese de buncacık nefese karşılık ancak bunu alabilmişti.)
Şimdi karşısında duran görüntü sanki eğilmiş de şunları fısıldıyordu kulaklarına
"Ben senin yanındayım. Hayat nasibince yaşamaya da vaktince ölmeye de değer evlat! Gülümse. Ağla da istersen. Tutma. Bırak. Peşinden koşmak istediklerini düşün,  azimle gayret et. Yanında yürümek isteyenleri buyur et. Hoşçakalın deyip sen gidebilir ve güle güle deyip onları uğurlayabilirsin de. Kimse kalmasa da ben buradayım. Ne çabuk unuttun, beraber doğduk beraber gireceğiz kefene. Kimin uydurmasıymış bir başına olduğun! Katıksız saçmalık. Bak bana. Sana bakıyorum. Benimle birlikte toprakla oynarken söylemeyi en çok sevdiğimiz şarkımızı söylemeni istiyorum. Hani küçükken, yuvasına arpa taşıyan karıncalara daha şevkle çalışsınlar diye uydurduğumuz ve onlardan başka kimse duymasın diye mırıldanarak söylediğimiz şarkı. Hatırladın mı?... Hah, onu işte!"
...
Kimse yok muydu sahi?
Yüzündeki tebessümün gerçek olmamasına imkan yoktu. Vardı besbelli. Yaratıcı, o yalnız kalmasın diye gözlerinin içinden görüntülü konuşabileceği bir yansımasını yaratmıştı. Düşünüyordu da, aynaları her haliyle seviyordu şimdi. Ne iyi dinleyiciydi bu cam surat. Durdu. Derin bir nefes aldı. İyiydi. İyi hissettirmişti düşünmek.
.
FATMA ZEHRA AKYIĞİT 
FeZA

18 Ocak 2021 Pazartesi

GÖMÜLDÜĞÜM TOPRAKTAN TÜTERKEN

 

Olmasam da olur fakat olmak istiyorum var.

Yaşamak istiyorum zihinlerinizde ölsem bile kendi ellerinizden, vicdan azabı duyar mısınız bilmem ben gömüldüğüm topraktan tüterken, kınamak yerine elimden tutmadığınız için. 

Hayırla yâd eder misiniz bilmem şerri gaflet ve günah olan birini. 

Kendi cennetlerinizden kevser dökün toprağıma madem, toprağın üstündeyken tövbe etsem affedilmeye ümidim olduğunu söylemediğiniz ve hep iğreti baktığınız için. 

Ya da kendi gözyaşlarınızı dökün şimdi toprağıma, benden çaldığınız ümitvar yaşlarımı...

Belli mi olur çiçek açarım belki küllerimden yeşerip.

Sizin kıymetsizce bir köşeye fırlattığınız tohum olarak ben, yaramaz çocuk, mevsimi gelince bol çiçekli bir ağaç olurum. 

Sallasanız hoyratça ben meyve veririm size, incinen dallarımın üstünü örtüp. 

Toprağın altında büyür ve anlarım belki sizin iyiliğinizi.

Şimdi küçüğüm henüz anlamıyorum, neden iyiler, affetmez yaramaz çocukları? 

Neden "yara"sıyla bırakır da başbaşa, bir elinden tut "maz" ?

.

FATMA ZEHRA AKYIĞİT 

FeZA



17 Ocak 2021 Pazar

DİRİLTEN HAPŞIRIK


Üst dudağın soldan soldan hareketlenir yukarı doğru. Burnunun içi gıdıklanırken ağzın kaşla göz arası açılıverir ve öyle bir hapşırırsın ki... Yanında yörende peçete falan da yoksa durum vahim. 
.
Evet dostlar gribim :) ve yarın final sınavlarım başlıyor. Kamera gözetimli olacakmış son ânım. 
(İvan İlyiç'in kulakları çınlasın. Neden o kitabı hatırladım ki durduk yerde?) 
Ciddi ciddi öldüğümün resmini çekecekler. Tamam kabul muhteşem bir espiri değildi. Canım burnum, payaço burnuna döndü sile sile eskidi. Hayır o değil de yarın sınav esnasında kurallar gereği kameraya karşı burnumu silmek zorunda kalacağım için heyecanlıyım. Eğlenceli olacak :) Onlar düşünsün, heh heh. (Aslında bu konuda stresliyim de kendimi oyalıyorum sanki hatırlamamak için.)
.
E hadi yeter mi bu kadar gevezelik? Biraz da kafamın içinde neler dönüyor onlardan bahsedelim. Sorular...
Kerataların azıcık durup dinlendiği yok maşallah. Bu defa size sormak istemiyorum. Kendim düşüneceğim. İşin garibi bir yığın cevap da benimle kafa bulur gibi tam karşımda sırıtıp duruyor. Tek yapmam gereken doğru soruya karar verip en uygun cevabın yanına gitmek. Kulağından tutup getirmek sonra onu :) Ne işi var sokakta, yeter oynadığı, akşam ezanı okunuyor duymadı mı? 
.
Hey gidi günler. Bazen düşünüyorum da aradığım cevaplar çocukluğumun dumanlı sokaklarında bulduğum kırmızı pampal (gelincik) çiçeğinde mi gizliydi?
.
Bu yazıyı okurken, size asıl anlatmak istediğim mesele hakkında zaman kazanmak için bir fırsat elde ettiğinizi bilin :) "Ölmeden önce..." diye başlayan gerçeği hani. Küçük bir ipucu bırakıyorum hadi yine iyisiniz :)  Ama anahtar kelimeleri ben söylemeyeceğim bu defa, siz bulun ;) Burnum aktı peçete bulmam la... ha... ha... haık kıiş yuuuu! 
(Allah aşkına kaçınız hapşu diye hapşırıyor merak ediyorum :)
Hadi Allah'a emanet... 
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT 
FeZA 
 
 

11 Ocak 2021 Pazartesi

ÇİZGİMİ HATIRLATAN NOKTALAR


 Bana göre oldukça uzun olan bir zamandan beri yeni yazı paylaşmadım sizinle. (Yazasım değil okuyasım var da ondan)
Kitap okurken, finallere hazırlanırken, Gönül Dağı ve Mymecra'yı izlerken, ara ara dostlarla mesajlaşırken... Evet bu sıralar gündemim böyle :) Neyi fark ettim biliyor musunuz? Ya da durun en başından başlayayım.
.
Sorular Hayattır projemi biliyorsunuz, işte, kendime bir soru sordum "Senin bir çizgin var mı?" Sonra sevgili beynimle kalbim iş birliği yapıp beni ilkokul yıllarıma götürdü. Kara bacaklı sarı sıralarda oturuyoruz. Karşımızda kopkoyu yeşil bir yazı tahtası. Öğretmenimiz, daha sonra ödevini verip testini yapacağı için ezberlememiz gereken garip şeyleri yazıyor tozlu tebeşirle. Ders matematik. Matematik... Geometri... Sahi, öğretmen tahtaya bir doğru çiziyordu. Çizgi... Çizgi ne demekti? Noktalar... Doğrunun tanımı olarak ne yazdırmıştı öğretmenimiz defterimize? 
.
Aramızda kalsın ben hakkikaten unutmuşum doğruyla çizginin tanımını ya :) hemen google amcama sordum. Dedi ki:

DOĞRU: İki yana doğru, sonsuza kadar giden çizgilere "doğru" denir.

İki yana... İyiliğe kötülüğe, cennete cehenneme, meleklerden daha üstün olmaya hayvanlardan daha aşağı olmaya, iradeye zaaflara, doğuşa ölüşe, geçmişe geleceğe, rızaya arzuya, yüksekliğe alçaklığa, affa suça, belki de tövbeyle birlikte yeni bir başlangıca gayret etmeye veya kendini bilmezce bir mübaha günaha savruluşa... iki yana doğru hem de sonsuza kadar! Sonsuza kadar giden, çizgiler..
.
Ürperdim.
.
Sonra toparlanıp ikinci sorumu sordum google amcama. "Çizgi ne demek?" Dedi ki:

ÇİZGİ: Plastik ve geometrik bir kavram olmakla birlikte görsel anlatım dilinin temeli, başlangıcı ve önemli bir denge unsuru olan temel tasarım ögesidir. Teknik olarak yan yana sıralanmış noktaların oluşturduğu iz ya da sınır olarak tanımlanabilir. Hareket halindeki noktaların oluşturdukları iz anlamı da taşımaktadır. Insanoğlunun ilkel çağlardan günümüze kadar kullandığı en temel ve ilkel görsel anlatım aracıdır. Görsel sanatlardaki biçimlerin karakteristik ayrımlarını sağlayan, psikolojik değerleri de içerisinde taşıyan bir dışavurum öğesidir. İnsanın karakteristik özelliklerini ve ruhsal durumunu bu denli yansıtan onun gibi bir öğe daha yoktur.
.
Tanımı okudum. O anda elime bir ayna alıp baksaydım göz bebeklerimi kocaman görecektim eminim. Hayranlıkla şaşırdım. İçimde öyle şimşekler çaktı ki anlatamam. 
Anlatmayacağım da zaten. Farklı bir yöntem deneyeceğim. (Okurlarım olarak gönüllü deneklerim olur musunuz? :) İnce espiriyi anlayan gülsün. Anlatamadıysam he deyin geçin.) Şeyi deneyeceğim; bu sıralar felsefe tarihi sınavı için baya baya Sokrates'le kanka olduk da, ondan öğrendiğim bir şeyi deneyeceğim. Sorular sorarak var olan bilgiyi doğurtma yöntemi. (Laf aramızda Sokratesin annesi ebeymiş. Neyse konumuz bu değil) Şimdi yazacağım anahtar kelime ve sözcük öbeklerini okuduktan sonra geri dönüp Doğru ve Çizginin tanımlarını tekrar okumanızı istiyorum. Sonra da kendinize şu soruyu sormanızı "Benim hayatımda, bana asıl çizgimi hatırlatacak noktalar ne kadar var?"
.
ANAHTARLAR: Doğru, hakikat, Ya ilahi!, iki yana doğru, hesap, sonsuza kadar giden çizgiler, yaşamak, ölümle sonrası, YaBaki Ente'l Baki, çizgi, plastik, fani, bu da geçer ya hu, geometrik, nizam, görsel anlatım dili, maskeli yüzlerimizden taşan gözlerimizden fışkıran derinlerimiz, başlangıç, kalu bela, önemli bir denge unsuru, iki yana doğru, ifrat tefrit, orta yolu tutan ümmet, denge, dünya ahiret, ruh beden, kalp beyin, madde mana, var yok, korku ümit, temel tasarım ögesi, dünya bir oyun ve eğlenceden ibarettir, dünya bir tarladır, ölmeden önce ölmek, ölünce uyanırlar, yaratılış hikay... gerçeğimiz, teknik olarak, fıtrat, sebepler âlemi, yan yana sıralanmış noktalar, birlik beraberlik kardeşlik, birileri ölürken doğan diğerleri, her nefeste kemale eren yaşımızla birlikte kemale eremeyişimiz, (nokta... Doğruyu çizmeye başlamak için de nokta şart, sonsuza kadar giderken de... Noktayı sizin yorumlamanızı istiyorum. Ve bu defa google amcama değil de size soruyorum "Nokta ne demek? Hatta tekrar soruyorum, Doğru ne demek? Çizgi ne demek?" devam ediyorum anahtar kelimelere) iz, sınır, hareket halinde, insanoğlu, ilkel çağlardan günümüze kadar, temel, ilkel, görsel anlatım aracı, biçim, karakteristik ayrım, psikolojik değerler, içinde taşıyan, bir dışavurum ögesi, insanın özellikleri, ruhsal durum, yansıtan, onun gibi bir öğe daha... Ente Maksudi ve Rizake Matlubi...
.
Sanıyorum daha fazla izahata lüzum yoktur. Sizleri kendi adınıza çıkardığınız sonuçlar üzerinde biraz tefekkür etmeye davet ediyorum. Fza'ya efkâr düştü...
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT 
FZA 

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...