Yeniden dirilmek üzere iman gibi yemyeşil...
Merhaba
Abidin Abi nasılsınız?
Merhaba
iyiyim sen nasılsın FZA?
Ben
de iyiyim çok teşekkür ederim. Okurlarımızla birlikte sizi daha
yakından tanımak isteriz. Bize kendinizi tanıtabilir misiniz?
Tabi
ki. (gülüyor) Tanıtmaya
çalışalım. İsmim Abidin Karabörk. Ben bin dokuz yüz seksen iki
yılında Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde doğdum. Tabi epey
kalabalık bir ailede. (gülüyor)
Kaç
kardeşiniz var merak ettim.
On
dört çocuklu bir ailenin on üçüncü çocuğu olarak dünyaya
geldim.(gülüyor)
Maşallah
maşallah. (gülüşmeler)
Malum,
engelimizden dolayı eğitim hayatımız yarım kaldı. İlköğretim
üçüncü sınıfa kadar devam edebildik. Böyle.
Peki,
teşekkür ederim. Biliyorsunuz, bu röportajı engelli kardeşlerimiz
hakkında bir farkındalık oluşturabilmek umuduyla yapıyoruz.
Sizin için özel değilse engelli olma hikâyenizi bizimle de
paylaşır mısınız?
Tabi
ki paylaşırız. Engelli olma hikâyemiz çocukluk zamanına
dayanıyor. O da şöyle, ben yedi yaşlarındayken bir ağaca
çıktım. Oradan düşmemle başladı. Ayağım kırıldı. Sonra
ayağımın kırığı iyileşmesine rağmen ailem, bacağımda bir
güçsüzlük olduğunu fark ediyor. Doktora gidiyoruz. Doktorlar ilk
başta pek bir şey anlamıyorlar tabi. Daha sonra tahliller falan
yapılıyor. Bunun çaresiz bir hastalık olduğu anlaşılıyor. Kas
erimesi hastalığı teşhisi konuluyor. Hatta doktorlar on dokuz
yirmi yaşına geldiğimde ölebileceğimi söylediler. Ondan sonra
hiçbir tedavi olmadığı için ailem de çok üzülüyor. Benden
gizli bir şekilde ağlıyorlar çocuğumuz ölecek diye. Ama tabi ki
Allah’ın hikmeti, şu anda otuz sekiz yaşındayız hala
hayattayız.
Elhamdülillah.
O günden sonra neler hissettiniz neler yaşadınız?
İlk
zamanlarda epey bir zor oldu tabi benim için. Hani özellikle bu,
doktorların “öleceksin” dediğini öğrendiğimde büyük bir
şok yaşadım. Hatta öyle ki, orayı da tam hatırlamıyorum,
kendimi atmak istemişim falan. Damdan aşağı… Ama ondan sonraki
dönemlerde tabi gitgide insan, doğası gereği her şeyi
kabulleniyor her şeye alışıyor. Bu alışma sürecimde benim için
en büyük etken inanç yönü oldu. İslami kitaplar okumaya
başladım. Bu hastalığın Allahtan geldiğini düşünerek,
şikâyet etmemeye başladım. Böylece şu an çok mutluyuz yani.
Hastalığınız
başladıktan sonra neler değişti hayatınızda?
En
büyük sorun okul hayatımda oldu. Okulda çocukların alay etmeleri
gibi şeyler çok zorladı. Zaten bunlar yürüyebildiğim
zamanlardı. Hastalığımdan dolayı günden güne yürüyemez hale
gelirken… On üç yaşına kadar yürüyebildim. Sonra çocukların
alay etmelerine dayanamadığım için yürüyemez olduktan sonra
eğitim hayatıma devam etmedim. Bu açıdan, insanların çocuklarına
hiçbir şey vermediğini düşünüyorum engelliler hakkında.
Bilgi
vermediklerini…
Evet,
bilgi vermediklerini… Yani… Bilmiyorum işte. Bunun gibi sorunlar
çok fazla yaşanıyor.
Ailenizden
bahseder misiniz? Ailenizin engeliniz konusunda size desteği
nasıldı?
Ailem.
Zaten en büyük desteği ailem verdi. Engelim konusunda ailemde
hiçbir zaman zorluk yaşamadım. Her şey onların sayesinde. Hem
annem babam, kardeşlerim, hem komşular, akrabalar… Babamı,
doktorların öleceğimi öngördükleri, yirmili yaşlarımdayken
kaybettim.
Allah
mekânını cennet eylesin. Rahmetiyle muamele etsin.
Âmin.
Allah razı olsun… Yakınlarımız… Her zaman destek oluyorlar
sağ olsunlar. Olmaya da devam ediyorlar yani olumsuzlukların
yanında güzel şeyler de var.
Abidin
abi, sizinle çok sık görüşemiyoruz. Merak ediyorum, sizin bir
gününüz nasıl geçiyor? Gün içinde neler yapıyorsunuz? Bize
anlatmak ister misiniz?
Tabi
ki. Aslında engelliler olarak evden hiçbir yere gidemediğimiz için
pek fazla bir şey yapamıyoruz. Yapacak pek bir şey olmuyor. Bundan
dolayı genelde kitap okumaya gayret ediyoruz. İbadetlerimizi
yapmaya çalışıyoruz elden geldiğince. Yanımıza gelen giden
olduğu zaman onlarla sohbet ederek, bazen internette, bazen
televizyon izleyerek vakit geçiriyoruz.
Size
arkadaş olan çocuklarla telefon oyunları oynayarak, değil mi?
(gülüşmeler)
Zamanımızın
bir bölümü de öyle geçiyor evet.
Evde
kimse olmadığı zamanlarda veya hiç kimse yanınızda olmadığı
zamanlarda ne gibi ihtiyaçlarınız oluyor?
Kimse
yanımızda olmadığı zamanlarda hani en çok… Bilmiyorum, sohbet
edecek birileri… İnsanlara ihtiyaç duyuyoruz. Onun için de
sosyal medyayı kullanıyoruz. Genellikle bu yalnızlık duygusunu
orada gidermeye çalışıyoruz. Bazen çocuklar geliyor yanıma
mesela yeğenlerim akrabalar komşular…
İnsanlarla
internet üzerinden iletişim kuruyorsunuz. Dışarıdaki dünyadan
bu şekilde haberdar oluyorsunuz. Ne dersiniz, gerçek hayatı,
gerçek insanları, “gerçek yüzleri” sanal bir dünyanın
içinden tanıyabilir miyiz? Burada onlarla beraber yaşayabilir
miyiz?
Evet,
bu epey zor bir soru oldu. Yani gerçek insanları sanal bir dünyadan
tanımak gerçekten zor. Bazı insanlar kendini tam olarak tanıtırken
bazıları kendilerini değil de kendi olmak istedikleri kişiyi
gösteriyorlar orada. Hiç olmadığı biri gibi bazıları. Bundan
dolayı da onları gerçek hayatta oldukları gibi tanımamız hemen
hemen imkânsız diyebiliriz. Evde olup da sanaldaki insanlarla çok
vakit geçirdiğimden dolayı, sosyal medyadan birçok insan tanıdım.
Genelde şahsen ben iyi insanlarla tanıştım. Şikâyet
edebileceğim pek insan tanımadım. Ben onları sevdim onlar beni
sevdiler. Güzel dostlar edindim evde.
Bütün
vaktinizi mecburi olarak evde geçiriyorsunuz yıllardır. Malum,
korona günlerindeyiz. Herkes “hayat eve sığar” diyor. Tabiri
caizse sapasağlam insanlar da evde vakit geçirmek durumunda. Bu
konuda neler söylemek istersiniz?
Bu
konuda, onların… Bilmiyorum, bizi biraz daha anlayabileceklerini
düşünüyorum. Şahsım adına, yirmi yirmi beş yılı aşkındır
evde yaşayan biri olarak, bu sürecin onların da bizi
anlayabileceği bir zaman olduğunu düşünüyorum.
Engelli
kardeşlerimize karşı toplumun olumsuz bakış açısını,
engelliler nasıl değiştirebilir?
Engellilerin…
Aslında bizim tek taraflı olarak yapabileceğimiz bir şey olduğuna
pek inanamıyorum açıkçası. Bunun için sağlıklı olan
insanların da bize destek olmaları gerekiyor. Daha doğrusu onların
toplumda bize bir yer vermeleri gerekiyor. Yani bizim için en
önemlisi bir fert yerine konmak. Farklı bir şey değil de,
toplumun bir parçası olduğumuzu kabullenmeleri gerekiyor. Biz tek
başımıza kendi çabamızla, zor. Belki bir şeyler vardır ama
benim görebildiğim kadarıyla yok. Bu tür değişimlerin hem
sağlıklı insanlar hem de bizim çabamızla iki taraflı olarak
gerçekleşebileceğini düşünüyorum.
Engellilerin
toplum tarafından anlaşılabildiğini düşünüyor musunuz?
Aslında
tam olarak anlaşılabildiğini düşünmüyorum. Son zamanlarda
biraz daha anlaşılabilir olsak da yine de ‘tam olarak
anlaşılıyor’ düzeyinde değil. Bazı kesimlerde var ama bazı
kesimlerde yok bu anlayış. Toplum genelinde anlaşılıyoruz demek
mümkün değil.
Engellisine
sahip çıkmayan bir toplum nasıl bir toplumdur?
Bir
toplum engellisine sahip çıkmıyorsa, belli bir bilinç seviyesine
ulaşmış bir toplum olarak düşünmüyorum onları. Çünkü
engelli olmak sadece bazı kişilerin kaderi değil yani. Her insan
aslında bir engelli adayıdır. Sağlıklı bir insan da her an
engelli bir duruma düşebilir.
Engellisine
sahip çıkan bir toplum nasıl bir toplumdur?
Olması
gereken odur aslında. Bir toplum, engellisine yaşlısına
büyüklerine sahip çıkıyorsa bu gerçekten aranan bir toplumdur.
Türkiye’de
bedensel engellilerin genel sorunları nelerdir sizce? Bu sorunlar
için çözüm önerileriniz var mıdır?
Türkiye
de en çok ulaşım sorunu olduğunu düşünüyorum. Mesela şahsım
olarak bu ulaşım sorunu yüzünden hiçbir yere çıkamıyorum
diyebilirim. Gerek yollarımız, binalarımız, taşıma araçlarımız
olsun… Benim yaşadığım şehirde mesela çıksanız, bir toplu
taşıma aracına binemezsiniz bir engelli olarak. Tekerlekli
sandalyenizle yani bunun için kurulan bir sistem yok.
Büyük
şehirlerde olsa da küçük şehirlerde bu imkân bulunmuyor.
Ona
da bazı büyük şehirlerde diyelim. Ulaşım imkânımız kısıtlı
olduğu için en büyük sorunumuz budur diyebilirim. Çözüm olarak
da, yolların binaların toplu taşıma araçlarının, bunların
olabildiğince engellilere uygun tasarlanması gerektiğini
düşünüyorum.
Engelleri
aşmak için engelliler ve aileleri gereken çabayı gösteriyor mu
sizce?
Bu
durumda engelliler ve aileleri çabalasa da iki taraflı desteklerle
olur bu iş. Mesela bu sorunları dile getirebilmek için derneklere,
sosyal projelere vesaire önderlik yapabilecek kurumlara ihtiyaç
var.
Benim
için can alıcı olan bir sorumu sormak istiyorum. “engelli olmak”
kendisiyle savaşılması gereken bir şey midir sizce? Bunu
psikolojik olarak kabullenmek ve Allahtan gelene rıza göstermek
bağlamında nasıl yorumlarsınız?
Engelli
olmanın kendisiyle savaşılacak bir şey olduğunu düşünmüyorum.
Ama tabi ilk anda yani engelli olmanızın farkına vardığınız
ilk zamanlarda bunu aşmak çok zor gerçekten zor. Bunu aşabilmenin
tek yolu ise güçlü bir inanca sahip olmak. Bu engelin bizim
kendimizin bir hatası değil de Allahtan gelen bir şey olduğunu
düşündüğünüz zaman aşabilmek kolay oluyor. Allah’ı
seviyorsanız, ondan gelene razı oluyorsunuz işte. Kahrın da hoş
lütfun da hoş meselesi.
İsyandan
rızaya çıktıktan sonra aşılmayı bekleyen nice engeller,
yürünmeyi bekleyen nice güzel yollar var sanıyorum. Bu konuda
engelli kardeşlerimize ve onlara destek olmak isteyen okurlarımıza
neler söylemek istersiniz?
Ben
yine isyandan rızaya çıkmak konusundan gideyim. Yani insan razı
da olsa isyan da etse zaten bu engel başına gelmiştir. Engelli
kaderdaşlarıma şunu söylemek isterim, isyan etmek yerine kendi
durumumuzu kabullenip bize yardım etmek isteyen insanlara
kuruluşlara derneklere vs. bizim de yardımcı olmamız gerekir.
Okurlarımıza da şunu söyleyebilirim, onlar da herhangi bir
engelleri olmasa dahi bu tür sosyal proje ve derneklere ve bizlere
destek olabilirler.
Engelleri
aşmak, bir yol bir kapı bulmak…?
Hm
kapı. Doğru… Bu kapı benim için kitap okumaktı. Kitap okumak
açtı bana o kapıyı. Daha sonra, kendimce yazılar yazarak… Bunu
diğer arkadaşlarımız da kendilerince yapsınlar. Mesela
yapabiliyorlarsa resim yapsınlar, işte, ne bileyim sosyal medya
üzerinden kendilerine bir sayfa açıp hobilerini, sevdikleri
şeyleri vs. orada paylaşabilirler. Bunun yanında ne bileyim,
İslami yazılar okumak aslında psikolojik rahatlama açısından en
güzel yöntem. Yani ilk önce insan durumunu kabullenebilmek için
bunun Allahtan geldiğini kötü bir şey olmadığını düşünmesi
gerekiyor. Hani bunun için de inanması gerekiyor. İnancının
güçlenmesi için de en güzel yol, İslami kitaplar okumak bana
göre. Engelleri aşmak dedin, engellilerin kendi yapabilecekleri
işlerle uğraşmasını tavsiye ederim. Burada kendimizi kanıtlama
çabası içine girmek de doğru olmaz. Sadece gücünüzün
yetebileceğine güvendiğiniz… Bilmiyorum, kendimizi kanıtlama
çabasına girmememiz, aşağılık duygusuna kapılmamamız
gerekiyor.
Çünkü
her insan kendisi olduğu gibi değerlidir.
Ya
şimdi mutlaka her insanın bir amacı vardır. Engelli olmakla kendi
amacımızı bulabiliriz biz de yani. Hani engelli olduk diye hayata
küsmemek lazım. Yahut bununla savaş içine girip gücümüzün
üstünde işlere kalkışıp kendimize eziyet etmememiz lazım.
Bildiğimiz
kadarıyla sosyal medyada hatırı sayılır derecede takipçiniz
sevenleriniz vardı. Hatta tabiri caizse her şeyi yakıp
paylaşımları bırakmak istediğinizde hem Türkiye’den hem
farklı ülkelerden dostlarınız, bırakmamanız için çok dil
dökmüşlerdi. O zamanki çalışmalarınızdan ve duygularınızdan
bahseder misiniz biraz?
Evet,
bu güzel bir soru oldu. Engel durumumuzdan dolayı malum evdeyiz. O
zamanki çalışmalarımız da sosyal medya üzerinden oluyordu.
Orada insanlara faydalı olabileceğini düşündüğümüz sayfalar
açıp paylaşımlar yaparak değerlendirdik zamanımızı. 1000kitap
gibi platformlarda kitap inceleme araştırmaları yapıyorduk.
Yazarın, eserin tarihçesinden tutun da bu zamana kadar o yazara ve
eserine dair yapılan önemli eleştirilere kadar derin araştırmalar
yapıp bunları takipçilerimizin istifadesine sunuyorduk. Güzel
çalışmalarımız oldu yani. Çok da faydalı ve ufuk açıcı
oluyordu hem şahsım adına hem de takipçilerimiz adına. Başka,
şimdi sadece biz kendi dertlerimizi dinleyecek birilerini aramak
değil de başkalarının dertlerini dinleyerek, onların da
yaralarına bir merhem olabilmek çabasına girdik. Ondan dolayı da
zaten çok sevenlerimiz oldu. Biz de onları sevdik.
Bunlar
çok güzel işler Abidin abi. Peki, her şeyi silip bırakmak
nereden çıktı? O zamanki duygularınızı merak ediyorum açıkçası.
Orada
da aslında bir yorulmuşluk hissi vardı. Hani şimdi birçok
insanla tanışıp konuşmak, onların dertlerine ortak olmak gibi
şeyler güzel fakat bir yerden sonra insan yoruluyor. Bu noktada
zaten her şeyi yakıp kaçmak gibi şeyler oluyor. Aslında bir
dinlenme, yenilenme süreci de diyebiliriz buna. Tabi takipçilerimizi
de biraz üzmüş olduk ama yani yine de bırakıp kaçmalarımız
oldu.
Geri
dönmeyi ve hayalinizi gerçekleştirmek için çalışmalarınızı
ilerletmeyi düşündüğünüz zamanlar oldu mu?
Dönmeyi
de düşündüğümüz zamanlar oluyor ama şu an için değil…
Hedef olarak da, geride bırakabileceğim yazılı basılı bir
eserim olmasını istiyorum. İlerleyen zamanlarda geri dönüşümüz
bu yönde olabilir.
Engelli
kardeşlerimize, böyle umutsuzluğa düştüğü zamanlardan hep
birlikte çok daha güçlü bir şekilde aydınlığa çıkabilmek
adına neler söylemek istersiniz?
Umutsuzluğa
düştükleri zamanlarda her şeyi bırakıp tamamen gitmek değil de
biraz zamana bırakmalarını tavsiye ederim. Yani biraz dinlendikten
sonra bu durum geçecektir zaten. Öyle zamanlarda büyük kararlar
almamalarını tavsiye ederim. Geçici bir dönem susup daha sonra
hayatlarına geri dönmelerini tavsiye ederim ve zaten öyle de
olacaktır. Sabırla biraz beklesinler.
Okurlarımız
ve kendi adıma söylüyorum, sizinle tanıştığımıza çok memnun
olduk Abidin Abi. Son mesaj niteliğinde eklemek istedikleriniz var
mıdır?
Mesaj
olarak şunu söyleyebiliriz, hani insan sağlıklı olsun veya
engelli olsun, hayattan hiçbir zaman umudunu kesmemeli. Allahtan
ümidini kesmemeli en önemlisi. Kendilerine küçük de olsa büyük
de olsa hedefler belirlesinler. Bu hedefleri doğrultusunda koşar
adım olmasa bile yürüyerek de ilerlenebileceğini bilsinler. Ve
şunu söylemek istiyorum, insan küçük şeylerle de mutlu
olabilir.
Dirildim. Baş ucumda durdu çocuklar.
Başımı okşadı pamukça bir el.
Kaldırdım başımı. Kahkahalar atarak gülüyorlardı.
Düşündüm sonra.
Biliyor ve ağlıyordum, bilmiyor ve gülüyordu uzaktan duyduğum sesler.
Yaklaştıklarında gülmeyi öğrettiler bana.
Ağlamayı öğretmişim onlara bilmeden. Anladık birbirimizi.
Sevdim onları. Sevmişler beni.
Şimdi muhteşem bir hayalin sokaklarında
yürüyorum adımlarca,
yanımda çocuklar yanımda sizler...
Ne vefakar dostmuş meğer
cefakar yolculara kaldırımlar!
Kaldırdım başımı gökte tonlarca mavi,
gün cümbüşü ışıklar,
gece kara, doğmuşum ben,
doğmuş ay'la yıldızlar...
Yolcu yolunda gerek dostlar
bizi beklemekte yollar.
YAZAR: FATMA ZEHRA AKYİĞİT (FZA)
KONUK: ABİDİN KARABÖRK
bu röportajı
http://fatmazehraakyigit.blogspot.com/ ve http://Www.hayattan.net
sayfalarından okuyabilir ve paylaşabilirsiniz.
.
kas erime hastalığı hakkında bilgi edinmek için bkz.
https://www.medicalpark.com.tr/dmd-hastaligi/hg-2085
.