29 Ekim 2020 Perşembe

FOTOĞRAFINI ÇEKSEM ŞARKILARIN, NE BULURUM?

.

Yaşıyorum. Zihnimdeki fotoğraf arşivinde milyonlarca hayal karesi var. Unutulmayan birkaç tane de hayat karesi... 

Yaşamak dediğim, bitti bitecek kadarlık bir zaman sahnesi. Bir nefes diyen var, üç gün diyen var, seksen yıl diyen var... 

.

İlk hayalinizi ne zaman canlandırdınız göz kapaklarınızın arkasında gizlice?

Ilk defa ne zaman hatırladınız sizde kalan iyi veya kötü izleri? 

.

Bazen, öyle alelade kamera arkası çekilmiş şaftı kaymış fotoğraflar da buluyorum. Bebek yeğenimin gizlice ele geçirdiği telefonla çektiği selfide sadece saçıyla kulağının görünmesi gibi fotoğraflar :) 

.

Düşünmeyi seviyorum. Düşünüyorum. 

Kendi kötülüklerimle meşgulken gözden kaçırıyorum hayatın bizzat benimle ilgili görünmeyen bölümlerindeki iyilik güzellik sahnelerini. Tam tersi, iyilik güzelliğe fazlaca daldığımda ise kötülük ihtimalini kabullenemez hâle geliyor ve gözden kaçırıyorum acizliğimi, kul olanın ben olduğum gerçeğini...

Fotoğraflar...

Müzik de biraz fotoğraflar gibi. 

Bugün bir şarkı dinlerken şöyle bir yorumla karşılaştım (ifadeleri yumuşatarak yazıyorum çaktırmayın) " fakir edebiyatı ve hüzün anlatıp duran parçaların arasında daima pozitif ve enerji veren şarkılar yaptığın için teşekkürler. Dünya zaten berbat bir yer. En azından müzik dinlerken mutlu olmalıyız bence". 

Bu yoruma siz katılır mısınız bilmem. 

Ben, türkü dinlediğimde raplerin, (sözlerine göre eleyerek dinlediğim) slow rock metalleri dinlediğimde roman havası müziklerin, kpop dinlediğimde klasik müziğin, hüzünlü pop dinlediğimde oyun havalarının vesaire zihnindeki fotoğrafları kaçırmış gibi hissediyorum. anlam dünyası bana aradığım bir şeyleri bulduran melodileri, sözleri özenle seçerek dinliyorum. bazen de sessizlik tabi... tüm sesleri ve sözleri kapatıp durup sessizlikten alıyorum bazı şeyleri...

Aynı zamanda, Yasin günlerinde nur yüzlü teyzelerin bayıla bayıla ısrarla ve aşkla söylemeye devam ettikleri şu meşhur "arafat dağı" ilahisinden tutun da tasavvuf musikisine kadar, kalkıp iki tur halay çekesinizi getiren coşkulu ilahilere kadar her birinde ayrı bir fotoğraf yakalıyorum. 

Bana göre hepsinin ortak noktası da farklılık noktası da aynı fotoğraf albümünün kapakları arasında yaşıyor.

İnsan.

Mini mini bir kuş donmuştu' ya o da şarkı mıymış demeyin yahu o bir merhamet şarkısı bir ayrılık şarkısı bir kendinden önce sevdiğinin mutluluğunu düşünme şarkısı... Çocuk da bir insan yavrusu. Ona dinlettikleriniz de bir hayat fotoğrafı oluşturuyor zihninde. 

Fotoğraflar...

İnsana dair...

Bütün fotoğrafları görmek ve hatırlamak zorunda değiliz hem kimse de buna güç yetiremez. Fakat bazı fotoğrafları da görmezden gelirsek, çok şey kaybederiz.

 Misal, sokaktaki ergenin yaptığı acemice bir rap şarkıdaki o fotoğrafı göremezsek, o ergeni yarın bir zehir masasından toplayabiliriz. 

Müziğe ara verelim.

Misal, şehidinin ardından ağlayan ülkemin gözyaşındaki niyazı göremezsek o fotoğrafta, vatan sevgisiyle iman kuvvetinin can ciğer olduğunu idrak edemeyebiliriz. 

Misal, aldığımız her nefeste kalbimizdeki niyetin fotoğrafını göremezsek, dünyalık çeldiricilerin tuzağında kendi kendimizi kandırıp duruyor olabiliriz. 

Fotoğraflar...

Sizin zihninizdeki albümde nasıl fotoğraflar var?

.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT 

FZA 



 

28 Ekim 2020 Çarşamba

ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA SUSUŞ

Savrulsam rüzgâra toz gibi essem durmasam uçsam kuş gibi 
.
Yağsam kar gibi dondursam tüm renkleri taze kalsa hayallerim kış gibi beyaz
.
Filizlensem kardelen gibi delsem sahtelikleri yapraklarımla keskin 
.
Solarken de koksam mis gibi yükselsem göğe çığlık çığlığa bir susuş gibi
.
FeZA




26 Ekim 2020 Pazartesi

ÖLECEKSİN DEDİLER BEN YENİDEN DOĞDUM (SORULAR HAYATTIR KONUK: ABİDİN KARABÖRK)


ÖLECEKSİN   DEDİLER  BEN YENİDEN    DOĞDUM


Kaldırımlar... 

O şiiri hatırlıyorum. 

Yürümek adımlarca bir ucundan diğer ucuna içimin, 

ne muhteşem bir hayal! Hayal hayat... 

O günden beridir kimsem de serseri kaldırımlarım da yok benim. 


        KALDIRIMLAR

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...
...
NFK

... Kabus sokağımın başında çocuk gölgeleri! 

Salyaları aka aka bağırıyorlar suratıma. 

Yaklaşıyorlar. Uzadıkça uzuyor boyları. 

Yerdeyim. Kaldıramıyorum başımı. 

Gözlerim yalvarıyor ölüme. 

İçimde kıvranan lisanım saf ağıt! 

Büyüyememiş kıvrılan kirpiğimde yaşlarım. 

Basmıyor ayaklarım kaldırımın tek bir taşına! 

Öyleyse aç köpekler nasıl duymuş çıkmayan ayak sesimi? 

Susmuştum da oysa. 


Geliyorlar. 

Yankılanıyor avazları. 

Görün ve tutun şu elimi, Kaldırın beni! 


Evler ama. İçindekiler ama. Göremedim kimseyi. 

Göremedim güneşi, kirli camlarını kırmadan nefsimin. 

Geceyi bölük pörçük, kırıkları arasından kalbimin... 

Sonra... Ay hilal, yıldız asrı saadet oldu ruhuma. 

Doğdum. Sancım ağırdı.




Gök size mavi bana karaydı. 
Aşk size yar bana yaraydı. 
Can size lazım bana yük iken 
hayat size yaşamak bana muammaydı. 
Ölüm sizlerden uzak, bana... 
Bana "öleceksin" dediler. 
Öldüm. 
Kanım kırmızı. 
Yeniden dirilmek üzere iman gibi yemyeşil...



Merhaba Abidin Abi nasılsınız?

Merhaba iyiyim sen nasılsın FZA?

Ben de iyiyim çok teşekkür ederim. Okurlarımızla birlikte sizi daha yakından tanımak isteriz. Bize kendinizi tanıtabilir misiniz?

Tabi ki. (gülüyor) Tanıtmaya çalışalım. İsmim Abidin Karabörk. Ben bin dokuz yüz seksen iki yılında Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde doğdum. Tabi epey kalabalık bir ailede. (gülüyor)

Kaç kardeşiniz var merak ettim.

On dört çocuklu bir ailenin on üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldim.(gülüyor)

Maşallah maşallah. (gülüşmeler)

Malum, engelimizden dolayı eğitim hayatımız yarım kaldı. İlköğretim üçüncü sınıfa kadar devam edebildik. Böyle.

Peki, teşekkür ederim. Biliyorsunuz, bu röportajı engelli kardeşlerimiz hakkında bir farkındalık oluşturabilmek umuduyla yapıyoruz. Sizin için özel değilse engelli olma hikâyenizi bizimle de paylaşır mısınız?

Tabi ki paylaşırız. Engelli olma hikâyemiz çocukluk zamanına dayanıyor. O da şöyle, ben yedi yaşlarındayken bir ağaca çıktım. Oradan düşmemle başladı. Ayağım kırıldı. Sonra ayağımın kırığı iyileşmesine rağmen ailem, bacağımda bir güçsüzlük olduğunu fark ediyor. Doktora gidiyoruz. Doktorlar ilk başta pek bir şey anlamıyorlar tabi. Daha sonra tahliller falan yapılıyor. Bunun çaresiz bir hastalık olduğu anlaşılıyor. Kas erimesi hastalığı teşhisi konuluyor. Hatta doktorlar on dokuz yirmi yaşına geldiğimde ölebileceğimi söylediler. Ondan sonra hiçbir tedavi olmadığı için ailem de çok üzülüyor. Benden gizli bir şekilde ağlıyorlar çocuğumuz ölecek diye. Ama tabi ki Allah’ın hikmeti, şu anda otuz sekiz yaşındayız hala hayattayız.

Elhamdülillah. O günden sonra neler hissettiniz neler yaşadınız?

İlk zamanlarda epey bir zor oldu tabi benim için. Hani özellikle bu, doktorların “öleceksin” dediğini öğrendiğimde büyük bir şok yaşadım. Hatta öyle ki, orayı da tam hatırlamıyorum, kendimi atmak istemişim falan. Damdan aşağı… Ama ondan sonraki dönemlerde tabi gitgide insan, doğası gereği her şeyi kabulleniyor her şeye alışıyor. Bu alışma sürecimde benim için en büyük etken inanç yönü oldu. İslami kitaplar okumaya başladım. Bu hastalığın Allahtan geldiğini düşünerek, şikâyet etmemeye başladım. Böylece şu an çok mutluyuz yani.

Hastalığınız başladıktan sonra neler değişti hayatınızda?

En büyük sorun okul hayatımda oldu. Okulda çocukların alay etmeleri gibi şeyler çok zorladı. Zaten bunlar yürüyebildiğim zamanlardı. Hastalığımdan dolayı günden güne yürüyemez hale gelirken… On üç yaşına kadar yürüyebildim. Sonra çocukların alay etmelerine dayanamadığım için yürüyemez olduktan sonra eğitim hayatıma devam etmedim. Bu açıdan, insanların çocuklarına hiçbir şey vermediğini düşünüyorum engelliler hakkında.

Bilgi vermediklerini…

Evet, bilgi vermediklerini… Yani… Bilmiyorum işte. Bunun gibi sorunlar çok fazla yaşanıyor.

Ailenizden bahseder misiniz? Ailenizin engeliniz konusunda size desteği nasıldı?

Ailem. Zaten en büyük desteği ailem verdi. Engelim konusunda ailemde hiçbir zaman zorluk yaşamadım. Her şey onların sayesinde. Hem annem babam, kardeşlerim, hem komşular, akrabalar… Babamı, doktorların öleceğimi öngördükleri, yirmili yaşlarımdayken kaybettim.

Allah mekânını cennet eylesin. Rahmetiyle muamele etsin.

Âmin. Allah razı olsun… Yakınlarımız… Her zaman destek oluyorlar sağ olsunlar. Olmaya da devam ediyorlar yani olumsuzlukların yanında güzel şeyler de var.

Abidin abi, sizinle çok sık görüşemiyoruz. Merak ediyorum, sizin bir gününüz nasıl geçiyor? Gün içinde neler yapıyorsunuz? Bize anlatmak ister misiniz?

Tabi ki. Aslında engelliler olarak evden hiçbir yere gidemediğimiz için pek fazla bir şey yapamıyoruz. Yapacak pek bir şey olmuyor. Bundan dolayı genelde kitap okumaya gayret ediyoruz. İbadetlerimizi yapmaya çalışıyoruz elden geldiğince. Yanımıza gelen giden olduğu zaman onlarla sohbet ederek, bazen internette, bazen televizyon izleyerek vakit geçiriyoruz.

Size arkadaş olan çocuklarla telefon oyunları oynayarak, değil mi? (gülüşmeler)

Zamanımızın bir bölümü de öyle geçiyor evet.

Evde kimse olmadığı zamanlarda veya hiç kimse yanınızda olmadığı zamanlarda ne gibi ihtiyaçlarınız oluyor?

Kimse yanımızda olmadığı zamanlarda hani en çok… Bilmiyorum, sohbet edecek birileri… İnsanlara ihtiyaç duyuyoruz. Onun için de sosyal medyayı kullanıyoruz. Genellikle bu yalnızlık duygusunu orada gidermeye çalışıyoruz. Bazen çocuklar geliyor yanıma mesela yeğenlerim akrabalar komşular…

İnsanlarla internet üzerinden iletişim kuruyorsunuz. Dışarıdaki dünyadan bu şekilde haberdar oluyorsunuz. Ne dersiniz, gerçek hayatı, gerçek insanları, “gerçek yüzleri” sanal bir dünyanın içinden tanıyabilir miyiz? Burada onlarla beraber yaşayabilir miyiz?

Evet, bu epey zor bir soru oldu. Yani gerçek insanları sanal bir dünyadan tanımak gerçekten zor. Bazı insanlar kendini tam olarak tanıtırken bazıları kendilerini değil de kendi olmak istedikleri kişiyi gösteriyorlar orada. Hiç olmadığı biri gibi bazıları. Bundan dolayı da onları gerçek hayatta oldukları gibi tanımamız hemen hemen imkânsız diyebiliriz. Evde olup da sanaldaki insanlarla çok vakit geçirdiğimden dolayı, sosyal medyadan birçok insan tanıdım. Genelde şahsen ben iyi insanlarla tanıştım. Şikâyet edebileceğim pek insan tanımadım. Ben onları sevdim onlar beni sevdiler. Güzel dostlar edindim evde.

Bütün vaktinizi mecburi olarak evde geçiriyorsunuz yıllardır. Malum, korona günlerindeyiz. Herkes “hayat eve sığar” diyor. Tabiri caizse sapasağlam insanlar da evde vakit geçirmek durumunda. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Bu konuda, onların… Bilmiyorum, bizi biraz daha anlayabileceklerini düşünüyorum. Şahsım adına, yirmi yirmi beş yılı aşkındır evde yaşayan biri olarak, bu sürecin onların da bizi anlayabileceği bir zaman olduğunu düşünüyorum.

Engelli kardeşlerimize karşı toplumun olumsuz bakış açısını, engelliler nasıl değiştirebilir?

Engellilerin… Aslında bizim tek taraflı olarak yapabileceğimiz bir şey olduğuna pek inanamıyorum açıkçası. Bunun için sağlıklı olan insanların da bize destek olmaları gerekiyor. Daha doğrusu onların toplumda bize bir yer vermeleri gerekiyor. Yani bizim için en önemlisi bir fert yerine konmak. Farklı bir şey değil de, toplumun bir parçası olduğumuzu kabullenmeleri gerekiyor. Biz tek başımıza kendi çabamızla, zor. Belki bir şeyler vardır ama benim görebildiğim kadarıyla yok. Bu tür değişimlerin hem sağlıklı insanlar hem de bizim çabamızla iki taraflı olarak gerçekleşebileceğini düşünüyorum.

Engellilerin toplum tarafından anlaşılabildiğini düşünüyor musunuz?

Aslında tam olarak anlaşılabildiğini düşünmüyorum. Son zamanlarda biraz daha anlaşılabilir olsak da yine de ‘tam olarak anlaşılıyor’ düzeyinde değil. Bazı kesimlerde var ama bazı kesimlerde yok bu anlayış. Toplum genelinde anlaşılıyoruz demek mümkün değil.

Engellisine sahip çıkmayan bir toplum nasıl bir toplumdur?

Bir toplum engellisine sahip çıkmıyorsa, belli bir bilinç seviyesine ulaşmış bir toplum olarak düşünmüyorum onları. Çünkü engelli olmak sadece bazı kişilerin kaderi değil yani. Her insan aslında bir engelli adayıdır. Sağlıklı bir insan da her an engelli bir duruma düşebilir.

Engellisine sahip çıkan bir toplum nasıl bir toplumdur?

Olması gereken odur aslında. Bir toplum, engellisine yaşlısına büyüklerine sahip çıkıyorsa bu gerçekten aranan bir toplumdur.

Türkiye’de bedensel engellilerin genel sorunları nelerdir sizce? Bu sorunlar için çözüm önerileriniz var mıdır?

Türkiye de en çok ulaşım sorunu olduğunu düşünüyorum. Mesela şahsım olarak bu ulaşım sorunu yüzünden hiçbir yere çıkamıyorum diyebilirim. Gerek yollarımız, binalarımız, taşıma araçlarımız olsun… Benim yaşadığım şehirde mesela çıksanız, bir toplu taşıma aracına binemezsiniz bir engelli olarak. Tekerlekli sandalyenizle yani bunun için kurulan bir sistem yok.

Büyük şehirlerde olsa da küçük şehirlerde bu imkân bulunmuyor.

Ona da bazı büyük şehirlerde diyelim. Ulaşım imkânımız kısıtlı olduğu için en büyük sorunumuz budur diyebilirim. Çözüm olarak da, yolların binaların toplu taşıma araçlarının, bunların olabildiğince engellilere uygun tasarlanması gerektiğini düşünüyorum.

Engelleri aşmak için engelliler ve aileleri gereken çabayı gösteriyor mu sizce?

Bu durumda engelliler ve aileleri çabalasa da iki taraflı desteklerle olur bu iş. Mesela bu sorunları dile getirebilmek için derneklere, sosyal projelere vesaire önderlik yapabilecek kurumlara ihtiyaç var.

Benim için can alıcı olan bir sorumu sormak istiyorum. “engelli olmak” kendisiyle savaşılması gereken bir şey midir sizce? Bunu psikolojik olarak kabullenmek ve Allahtan gelene rıza göstermek bağlamında nasıl yorumlarsınız?

Engelli olmanın kendisiyle savaşılacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ama tabi ilk anda yani engelli olmanızın farkına vardığınız ilk zamanlarda bunu aşmak çok zor gerçekten zor. Bunu aşabilmenin tek yolu ise güçlü bir inanca sahip olmak. Bu engelin bizim kendimizin bir hatası değil de Allahtan gelen bir şey olduğunu düşündüğünüz zaman aşabilmek kolay oluyor. Allah’ı seviyorsanız, ondan gelene razı oluyorsunuz işte. Kahrın da hoş lütfun da hoş meselesi.

İsyandan rızaya çıktıktan sonra aşılmayı bekleyen nice engeller, yürünmeyi bekleyen nice güzel yollar var sanıyorum. Bu konuda engelli kardeşlerimize ve onlara destek olmak isteyen okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Ben yine isyandan rızaya çıkmak konusundan gideyim. Yani insan razı da olsa isyan da etse zaten bu engel başına gelmiştir. Engelli kaderdaşlarıma şunu söylemek isterim, isyan etmek yerine kendi durumumuzu kabullenip bize yardım etmek isteyen insanlara kuruluşlara derneklere vs. bizim de yardımcı olmamız gerekir. Okurlarımıza da şunu söyleyebilirim, onlar da herhangi bir engelleri olmasa dahi bu tür sosyal proje ve derneklere ve bizlere destek olabilirler.

Engelleri aşmak, bir yol bir kapı bulmak…?

Hm kapı. Doğru… Bu kapı benim için kitap okumaktı. Kitap okumak açtı bana o kapıyı. Daha sonra, kendimce yazılar yazarak… Bunu diğer arkadaşlarımız da kendilerince yapsınlar. Mesela yapabiliyorlarsa resim yapsınlar, işte, ne bileyim sosyal medya üzerinden kendilerine bir sayfa açıp hobilerini, sevdikleri şeyleri vs. orada paylaşabilirler. Bunun yanında ne bileyim, İslami yazılar okumak aslında psikolojik rahatlama açısından en güzel yöntem. Yani ilk önce insan durumunu kabullenebilmek için bunun Allahtan geldiğini kötü bir şey olmadığını düşünmesi gerekiyor. Hani bunun için de inanması gerekiyor. İnancının güçlenmesi için de en güzel yol, İslami kitaplar okumak bana göre. Engelleri aşmak dedin, engellilerin kendi yapabilecekleri işlerle uğraşmasını tavsiye ederim. Burada kendimizi kanıtlama çabası içine girmek de doğru olmaz. Sadece gücünüzün yetebileceğine güvendiğiniz… Bilmiyorum, kendimizi kanıtlama çabasına girmememiz, aşağılık duygusuna kapılmamamız gerekiyor.

Çünkü her insan kendisi olduğu gibi değerlidir.

Ya şimdi mutlaka her insanın bir amacı vardır. Engelli olmakla kendi amacımızı bulabiliriz biz de yani. Hani engelli olduk diye hayata küsmemek lazım. Yahut bununla savaş içine girip gücümüzün üstünde işlere kalkışıp kendimize eziyet etmememiz lazım.

Bildiğimiz kadarıyla sosyal medyada hatırı sayılır derecede takipçiniz sevenleriniz vardı. Hatta tabiri caizse her şeyi yakıp paylaşımları bırakmak istediğinizde hem Türkiye’den hem farklı ülkelerden dostlarınız, bırakmamanız için çok dil dökmüşlerdi. O zamanki çalışmalarınızdan ve duygularınızdan bahseder misiniz biraz?

Evet, bu güzel bir soru oldu. Engel durumumuzdan dolayı malum evdeyiz. O zamanki çalışmalarımız da sosyal medya üzerinden oluyordu. Orada insanlara faydalı olabileceğini düşündüğümüz sayfalar açıp paylaşımlar yaparak değerlendirdik zamanımızı. 1000kitap gibi platformlarda kitap inceleme araştırmaları yapıyorduk. Yazarın, eserin tarihçesinden tutun da bu zamana kadar o yazara ve eserine dair yapılan önemli eleştirilere kadar derin araştırmalar yapıp bunları takipçilerimizin istifadesine sunuyorduk. Güzel çalışmalarımız oldu yani. Çok da faydalı ve ufuk açıcı oluyordu hem şahsım adına hem de takipçilerimiz adına. Başka, şimdi sadece biz kendi dertlerimizi dinleyecek birilerini aramak değil de başkalarının dertlerini dinleyerek, onların da yaralarına bir merhem olabilmek çabasına girdik. Ondan dolayı da zaten çok sevenlerimiz oldu. Biz de onları sevdik.

Bunlar çok güzel işler Abidin abi. Peki, her şeyi silip bırakmak nereden çıktı? O zamanki duygularınızı merak ediyorum açıkçası.

Orada da aslında bir yorulmuşluk hissi vardı. Hani şimdi birçok insanla tanışıp konuşmak, onların dertlerine ortak olmak gibi şeyler güzel fakat bir yerden sonra insan yoruluyor. Bu noktada zaten her şeyi yakıp kaçmak gibi şeyler oluyor. Aslında bir dinlenme, yenilenme süreci de diyebiliriz buna. Tabi takipçilerimizi de biraz üzmüş olduk ama yani yine de bırakıp kaçmalarımız oldu.

Geri dönmeyi ve hayalinizi gerçekleştirmek için çalışmalarınızı ilerletmeyi düşündüğünüz zamanlar oldu mu?

Dönmeyi de düşündüğümüz zamanlar oluyor ama şu an için değil… Hedef olarak da, geride bırakabileceğim yazılı basılı bir eserim olmasını istiyorum. İlerleyen zamanlarda geri dönüşümüz bu yönde olabilir.

Engelli kardeşlerimize, böyle umutsuzluğa düştüğü zamanlardan hep birlikte çok daha güçlü bir şekilde aydınlığa çıkabilmek adına neler söylemek istersiniz?

Umutsuzluğa düştükleri zamanlarda her şeyi bırakıp tamamen gitmek değil de biraz zamana bırakmalarını tavsiye ederim. Yani biraz dinlendikten sonra bu durum geçecektir zaten. Öyle zamanlarda büyük kararlar almamalarını tavsiye ederim. Geçici bir dönem susup daha sonra hayatlarına geri dönmelerini tavsiye ederim ve zaten öyle de olacaktır. Sabırla biraz beklesinler.

Okurlarımız ve kendi adıma söylüyorum, sizinle tanıştığımıza çok memnun olduk Abidin Abi. Son mesaj niteliğinde eklemek istedikleriniz var mıdır?

Mesaj olarak şunu söyleyebiliriz, hani insan sağlıklı olsun veya engelli olsun, hayattan hiçbir zaman umudunu kesmemeli. Allahtan ümidini kesmemeli en önemlisi. Kendilerine küçük de olsa büyük de olsa hedefler belirlesinler. Bu hedefleri doğrultusunda koşar adım olmasa bile yürüyerek de ilerlenebileceğini bilsinler. Ve şunu söylemek istiyorum, insan küçük şeylerle de mutlu olabilir.



Dirildim. Baş ucumda durdu çocuklar. 

Başımı okşadı pamukça bir el. 

Kaldırdım başımı. Kahkahalar atarak gülüyorlardı. 

Düşündüm sonra. 

Biliyor ve ağlıyordum, bilmiyor ve gülüyordu uzaktan duyduğum sesler. 

Yaklaştıklarında gülmeyi öğrettiler bana. 

Ağlamayı öğretmişim onlara bilmeden. Anladık birbirimizi. 

Sevdim onları. Sevmişler beni. 



Şimdi muhteşem bir hayalin sokaklarında 

yürüyorum adımlarca, 

yanımda çocuklar yanımda sizler... 

Ne vefakar dostmuş meğer 

cefakar yolculara kaldırımlar!

Kaldırdım başımı gökte tonlarca mavi, 

gün cümbüşü ışıklar, 

gece kara, doğmuşum ben, 

doğmuş ay'la yıldızlar...

Yolcu yolunda gerek dostlar 

bizi beklemekte yollar.




YAZAR: FATMA ZEHRA AKYİĞİT (FZA)

KONUK: ABİDİN KARABÖRK

bu röportajı

http://fatmazehraakyigit.blogspot.com/ ve http://Www.hayattan.net

sayfalarından okuyabilir ve paylaşabilirsiniz.

.

kas erime hastalığı hakkında bilgi edinmek için bkz.

https://www.medicalpark.com.tr/dmd-hastaligi/hg-2085 

.


18 Ekim 2020 Pazar

İNSANI SEVMEKTİ YA BİZİM DERDİMİZ, HA IŞTE


Şimdi, muhtemelen bundan bir sonra paylaşacağım yazım hakkında düşünüyorum. O yazım, bunlar gibi anlık yazdığım durum yazılarımdan olmayacak. Üzerinde çalıştığım bir şeyler okuyacaksınız.
Bir röportaj. Hayır, ünlü bir aktörle, başarılı bir iş adamıyla veya bir bilim kadınıyla konuşmadım. 
(Belli mi olur belki bir gün şu acemiliği üzerimden atarım ve kendisiyle konuşulan bir yazar olurum. Ne hayal ama :) hmm, tuttum bunu) 
Kiminle röportaj yaptım biliyor musunuz, bedensel engelli bir okurumuzla... SORULAR HAYATTIR projesini emin adımlarla büyütmek istiyorum. Şimdi yazmak istediğim, daha doğrusu yazarken düşünmeye çalıştığım şey de bununla alakalı. Ben... bu röportaj metnini düzenlerken duygularımı biraz sahte hissettim. Nasıl mı? Bilmiyorum yani bu yazıyı hazırlamak gündemime gelene kadar engelli kardeşlerimizle ilgili neredeyse hiç düşünmemiştim. Hani biliyordum evet, dünya engelliler gününde elimize birer pankart alıp yürüyüş yapmayı, sosyal medyada gündemi takiben duyarlılık mesajları paylaşmayı falan... Ama hiçbir zaman derdim olmamıştı böyle bir konu. 
İnsanları sevmekten söz ediyordum bir ara, bilirsiniz. Insanlar kimdi? Yazılarımı okuyan sizlerden bahsediyordum ya bilmeziye, sizler kimsiniz? 
Bu yazıyı okuyan kardeşlerim! Hepimiz engelliyiz galiba. Bunu slogan olsun diye söylemedim. Ben mesela, nefsimin kötü arzularıyla engelliyim. Sizden biri, elalem ne der'le diğeri karamsarlıkla diğeri daha fazla zenginlik ve başarı hasediyle diğeri ... Hangimizin eli kolu bağlı değil ki korkularımızdan dolayı mesela? Hangimiz başedebildik içimizi kemirip duran ne üdüğü belirsiz karmaşalarla? Bilmiyorum işte, elim ayağım gözüm kulağım elhamdülillah gayet sağlıklıyken bir anda gözle görünmez engellerim olduğunu fark ettim. Ve bir de diğer mesele işte! İnsan deyince aklıma neden sadece bedeni sağlıklı ruhu bin dallılar geliyor ki? İnsan dediklerinin arasında içi dışı şöyleydi böyleydi ayırt etmeksizin "insanlar" var. engelliler de var hastalar yaşlılar yolcular düşkünler çocuklar da var. Çöp toplama görevlileri, sağlık çalışanları, güvenlik görevlileri, inşaat ustaları, el emeği göz nuru el işi yapıp satan süt sağıp peynir yapan kadınlar, yazdığı şiirlerden uçak yapan yazdığı romana ateş basan yazarlar, sokaklarda iş arayan tövbekar gençler, meydanlarda mızıka çalan ufaklıklar... Kimler var! 
İnsanı sevmek. 
Okur yazar olmadığı halde ömrünü yaz kış bir yaylada hayvan güdüp bekçilik yapmakla geçirmiş bir amca var. Dinleseniz filozofları psikologları cebinden çıkarır. Okumamış diye küçümsediğiniz bir cuma namazı müdavimi dede var. Dinleseniz imanıyla bin kitap yazmış akademisyene bütün literatürü tek kelimeye indirtir. Allah dedirtir. 
İnsanı sevmek.
Parasını alın teriyle kazanmış zengin mi zengin bir İstanbul Hanımefendisi bir Istanbul Beyefendisi var. Kimseciklere göstermeden infak ettiği varlıklarıyla nice mazlumun yüzünü güldürmüşler.
Bir sokak kedisi var. Kedi dediysem, bildiğin sokak kedisi olmuş ergen çocuğun biri işte. Her gece uyumaya gittiği mezarlıkta kaç yasini şerif okumuş, sizin yanlarına bayramdan bayrama gittiğiniz ölülerinizin ruhuna, bir bilseniz... kim attı o çocuğu sokağa? Kim almadı o çocuğu sokaktan? 
İnsanı sevmek.
Sevmemek de gerek bazen biliyorum. Mazlumun olduğu yerde zalim, kurbanın olduğu yerde suçlu da var. 
Sevmek zor iş. Allahı sevmek lazım. Yaradandan ötürü yaradılanı. Allah sevmedi diye mesela sevmemek de lazım. Ama daha kendi kabrimizi görmeden Allah sevdi mi sevmedi mi bilmeden de kimsenin niyeti akıbeti hakkında hüküm vermemek lazım. 
Dağıldım yine ben üzgünüm. Engelli kardeşlerimizi düşünmekten çıktık yola yine kendimize döndük. Hepimiz "bir" değil miyiz nihayetinde. "Bir" olanın kuluyuz. Tek kişilik kabir sonumuz. Aynıyız hasılı...
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT 
FZA 


9 Ekim 2020 Cuma

AÇKEN SEN SEN DEĞİLSİN DOYDUĞUNDA SEN OLUR MUSUN BİLEMEYİZ

 


Öğretim ilke ve yöntemleri dersimin ödevini yapıyordum. Bunu sizinle de paylaşmak istedim. Hocamız bizden "öğrenmenin ve öğretmenin ne olduğuna dair bir benzetme" yapmamızı istedi. E ben de yaptım :)


Öğrenci aç insandır. Öğrenmek karnını doyurabilmek telaşesiyle başlar. Hadi karnınız doydu diyelim içeride neler oluyor? Peki, meseleye tam ortasından başlayıp devam edeceğim müsadenizle.
.
Bilgiler sindirim sistemimizden faydalısı zararlısı ayrıştırılarak geçtikten sonra görevi öğretmek devralır. Bir nevi boşaltım sistemi. Bu da öğreticiye göre değişir. Aslında burada işler bilinen biyolojik sistemimizden farklı işliyor. Şöyle ki, bazısının sistem bozuk olunca zararlı olanı boşaltır öğrenciye. Bazısı gayet sağlıklıdır, faydalı olanı boşaltır. 


Öğretmek yeniden acıkmayı da beraberinde getirir. Öğretici yolun başındaki gibi öğrenci konumundadır. Karnını doyurabilme derdine düşmüştür. Var gücüyle çalışır ekmeğini kazanmak için. Emeklerinin karşılığını alır karnını bi güzel doyurur. Eğer işin sırrından haberdar ise ekmeğini ihtiyacı olanlarla da bölüşür. Paylaşıldıkça çoğalan nimetler gibi böyle bir ilim de başka başka sindirim sistemlerinde besleyici rol oynar. 
   Yalnız, boşaltım sistemlerinde iki püf nokta vardır. Faydalı, aç olana yani öğrenciye boşaltılır. Dikkat! Doyabileceği kadar, sindirebileceği kadar. Zararlı olanı "sıfır atık" gibi geri dönüşüm kutularına boşaltılır. Zira zararlı olanın da içeride kalması en az öğrenciye boşaltılması kadar korkunç sonuçlar doğurabilir. 


Hasılı bana sorarsanız, öğrenmek ve öğretmek süreci, ilme karşı açlık hissetmekle başlar. Acıkırsınız. Allahın daha siz doğmadan önce taksim etmiş bulunduğu rızkınızı kulluk görevinizi yerine getirmek adına helal yollardan aramaya başlarsınız.
Çalışır kazanırsınız. Bazen birileri size hediye etmiştir infak etmiştir falan. Yersiniz doyasıya. Sindirirsiniz. Boşaltırsınız. 
Sonra yine açlık başınıza vurur ilme azmedersiniz.
(Sen! koltukta yayılmış vaziyette bu yazıyı okuyan evlat, aklından geçen soruyu  biliyorum. Cevap :) burcum değil ama evet yükselenim boğa. Ya ne alâkası var burçla şunla bunla. Insan mısın insansın. Yemezsen büyüyemezsin. Büyüyemezsen nolur, bir düşün bakalım. Yemekten kastım ilim anladığın üzere ;))


NOKTA.
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT
FZA







8 Ekim 2020 Perşembe

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN


Bugünlerde yeterince cesaretimi topladığımı düşünüyorum. Artık hayalime giden yolda ilk korkumu aşmış bulunmaktayım. Kendimi test ettim. Okurlarımdan gelen geri bildirimleri gözlemledim. Ve testi oldukça yüksek bir puanla geçtiğimi yakinen görebiliyorum. Kendime sorduğum soru şuydu; kendi yazdıklarını her haliyle samimiyetle kabul ediyor musun? 

   Bir anne baba evladını tüm yaramazlıklarına rağmen kabul edebiliyor. Bir öğretmen öğrencisini tüm yaramazlıklarıyla kabul edebiliyor. Bir dost dostunu tüm yaramazlıklarıyla kabul edebiliyor. 

(Şu an aklıma geldi, konu değiştirip dönüyorum müsadenizle)

Yaramaz sözcüğü nereden çıktı ortaya acaba? Atklıma gelen ilk tahmin şu “yara””maz”.

yarar sağlamaz

bir yarayı sarmaz.

yarası onulmaz.

Şu an uykum gelmeseydi buradan çok sayfa çıkardı.

   Pekala konumuza dönelim. Bugüne kadar kişisel blog sayfamda paylaştığım yazıların hepsi benim yaramaz yazılarımdı. Başlarda çok sinirimi bozdular. Baştan başa hata doluydu kimisi. Anlatım bozuklukları, gereksiz kelime cümle kullanımı, dilbilgisi ve noktalama hataları vs. hatta bazen uykulu uykulu yazdığımdan saçmaladıklarım bile olmuş! Ama test gereği silip düzenleme hakkım yoktu. Tuttum kendimi. Hata yapmama izin verdim. Zor oldu tabi. Kaç kere elim sil tuşunda diretti ama ben direndim. Vuhuuv! Sonra zamanla alıştım biliyor musunuz? Nasıl mı? Siz okurlarım beni çok şaşırttınız. Yüzde doksanınız özelden yapıcı eleştirel ve olumlu geri dönüşler yaptınız. Kalan yüzde beş “özensizsin ve çok uzun yazıyorsun okumaya üşeniyorum” culardı 🙂 Yine de başarılar dilediler canıım. Diğer yüzde beş de “bence sen yazmayı bırak” çılardı. Ve ben başlarda yüzde doksana inanmıyordum 🙂 Yüzde onu haklı buluyordum çünkü dediğim gibi kendim yazımda yayınlandığı andan itibaren o kadar çok hata buluyordum ki! 

Sonra neyi öğrendim dersiniz? 

   Yazımın iyi ya da kötü olmasının; herkese göre iyi ya da kötü olmasına değil, benim yazmaktaki niyetim ve samimiyetimi doğru ve güzel ifade etmekte nasıl ve ne kadar gayret ettiğime bağlı olduğunu fark ettim. Cesaretimi topladığıma inandığım bu günlerde Allah için, samimi niyetimin arkasında durmaya karar verdim.

   En basiti, sırf ciddi bir konuyu anlatırken dili sürçtü diye bir dostunuzu dinlemekten vazgeçmezsiniz değil mi? Ne bilim işte, komik bir örnek vereyim durun 🙂

   Diyelim ki patronunuz evinize konuk olacak bu akşam. Hazırlıklar tamam her şey mükemmel. Konuk geldi yemekler yendi sofra toplandı falan. Artık koltuklara oturuldu çay içiliyor. Evin küçük yaramazı da gece üstü açık yatmış üşütmüş. Karnı ağrıyor. Gaz sancısı çekiyor yavrucak. Patron çayından ilk yudumunu aaldı ki 🙂 bizim ufaklık bam! Ortam fena. Pencereleri sonuna kadar açsanız da gider mi o koku beri vakitte? Heh heh. napcanız şimdi? Rezil etti sizi ufaklık. napcan atcan mı? Sevmicen mi bidaha annesi? Babası? Ha?

   Yaa bahsettiğim mesele de bu işte. E şimdi ben bu kalemi klavyeyi nerelere atayım? Nasıl atayım? 

Evet, artık endişeye lüzum yok. 

Zaman zaman on dört yaşımda yazdığım şiirlerimden zaman zaman on altılarımdaki melankoliğimden zaman zaman on sekiz yaşında yazdığım denemelerimden zaman zaman yirmilere başlarken yazdığım gelgitlerimden kesitler okudunuz. Yazmaya devam ediyorum ve okumaya devam ediyorsunuz. 

(bu siteler, yazımı kaç kişinin okuduğunu da gösteriyor 🙂 Yani okuduğunuzu biliyorum. Keyifli okumalar diliyorum.) 

   Aslında bir mesele daha var 🙂 Mesela şiirimde diyelim ki ölümün kıyısında depresif rüzgarlar esiyor, korkmanıza gerek yok ya hu kimsenin bir yerlerden atladığı yok 😀 Ben bazen kendimi yazarım bazen sizden birinizin içinde kalanları anlatırım. Nereden mi biliyorum sizin içinizde kalanları? Gözlerinizi dinliyorum. Bazılarınız yaşadığını iddia ediyor. Fakat alt kirpiğinde buğulanan soğukluk hiç de öyle söylemiyor. Vesaire vesaire öyle işte. Hayat bazen dağ zirvesi bazen kuyu dibi. Bazen de yuvarlanıp gidiyor işte. daha görecek gözler var. Daha yazacak çok şey var. Bana müsaade. hayırlı geceler hayırlı gündüzler…

9 EKİM 2020 CUMA



.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT

FeZA

2 Ekim 2020 Cuma

SORARIM SIZE EY INSANLAR (TÜM CEVAPLAR)

SORULAR HAYATTIR fza

.

KONU: sorular

SORU: bütün insanlara sormak istediğiniz bir veya birden fazla soruyu sorar mısınız?

.

Hayat nedir ?insan ne için yaşar ?Hakikat nedir, hayatımızın neresinde ?

.

Kendini seviyor musun?

Kendinle barışık mısın?

Yaşama amacın ne?

Hayalin var mı? Ya da hedefin?

Hayattan beklentin nedir?

Kendini nasıl anlatırsın?

Seni tüm sıkıntılarına rağmen ayakta tutan nedir? 

Yaşamaktan mutlu musun?

Say say bitmez sorular 😁😉

*b)*

.

YAZAR SENA TÜTÜNCÜ 

"Ey insan nereye?"

.

Men rabbüke?

.

FILIZ YUŞAN

Bu dünyada Neden yaşıyorsunuz?

.

sormam.

.

 İnsan aklındaki soruların bir şwkilde cevaplanması gerekir bu yüzden insanları bunlatmadan birden fazla soru sorulabilir

İncitmeden bunlatmadan nazik bir şekilde sorulabilir diye düşünüyorum 😂

.

GSB MANEVI DANIŞMAN MERYEM TURGUT

Hayattaki amacın nedir?Kendin için insanlık için ve en önemlisi Allah için ne yaptın?

.

Merhamet, empati ve hoşgörü duygularınız sizde yeterince var mı sizce?

.

ESRA BOZBIYIK

Sorum: Bir kereden bir şey olmaz cümlesi sizce ne derece önem taşıyor ? 

Kimileri bu normun doğru olduğuna inanırken kimileri kesin yargılarla reddediyor. Örneğin ben bir kereden bir şey olmaz kanısındayım. Çünkü insan irade sahibidir. Eğer isterse içerisinde olan merakını gidermek amaçlı veyahut sebep-sonuç doğrultusunda ilerleyerek birtakım şeyler elde edebilir. Elde edilen şeylerin doğruluğu ve yanlışı tamamen insan ahlakına kalmayarak başta dinin esaslarını göz önünde bulundurarak karar verme yapısı da buna etkendir. 

a) isimle birlikte paylaşılsın

.

Çılarlarınız ve zevkleriniz için yaptığınız kötülüklerden pişman mısınız ?                              Dünyada adalete verilen değer nedir?

.

Bütün insanlara... Aslında sorulacak çok konu var

Ördüğünüz o kabuklarla yaşarken ve tüm olaylara sessiz kalırken hiç utandınız mı?

Sanırım son gündeme uygun bir soruydu

Ha güncel sorunlarımızdan birinin daha sorusu var

Sanal alemde kopardığınız zelzeleleri gerçekliğin yüzünde dilinizin ucuna getirebildiniz mi? Çünkü 'Söz uçar yazı kalır' işini çok yanlış anlıyoruz bu yüzyılda.

Teşekkürler projen için 💕

.

Sormak istedigim soru șu, Allah'u teala insani ahsen-i takvim olarak yarattigi halde insanoglu nasil bu kadar cani, zalim ve vahis olabiliyor?? 😒😔

.

yakınlarıma bu soruyu sordum. Şöyle cevaplar aldım.

1. Soru

Sana iyi bir insan olduğunu düşündüren değerlerin nelerdir?

2. Sence temiz kalpli olmak ne demek.

3. Soru şu an neye ihtiyacınız var

 4. Soru: Arkadaşlık senin için ne ifade ediyor.

.

FATMA DEVELI

aklima bir soru geldi suan butun insanlara 

" neden insanlarin yaptığı şeyleri (her turlu davranis,aktivite ,iş , sosyal hayatı ,vb gibi akiliniza gelebilecek her türlü şey) sorgulama ,elestirme , veya yaptigi seylere karışma  gereksinimi duyuyorsunuz?" 

 diye sormak isterdim😄

.

Sorarım ama sorunun niteliğine göre

.

Dünyadaki en büyük ceza ve mükafat nedir?

.

Bütün insanlara sormak istediğim soruların hepsini sormam...

Soramam daha doğrusu...

Cevabın zamanla geleceğini düşündüğüm sorular için beklerim..

.

ÜMMÜ GÜLSÜM GÖKGÜL

Galiba ben bu sorunun sorulmasını bekliyor muşum 😂(şu yoğunluğumun içinde bile bu soruyu zevkle cevaplayabiliyorum ,soru için çok teşekkürler ,bu soru benimde hayalimdi 😊🙏 boşuna ruh ikizim demiyorum Sana 😍)

     1)En büyük hayaliniz nee?

     2) kendinizi 10 yıl sonra nerde ve kiminle görüyorsunuz?

     3) Bu gün Allah rızası için ne yaptın?

     4) Hayatınızda araçlar mı yoksa amaçlar mi daha öncelikli!?

     5) Hayatta ki amaclarinizi 10 maddeyle anlatın desem nasıl bir liste olustururdunuz?

     6) insan üstü bir yeteneğin olsa ne olsun isterdin?

     7) Hayata tekrar gelicek olsan ,kim olarak ne zaman dünyaya gelmek isterdin?

     8) (yukarıdaki sorunun devamı niteliğinde)annen ve baban kim olsun isterdin ?

     9) doğduğun sehirde değil de başka yerde yaşama şansın olsa hangi şehirde yaşamak isterdin?

     10) denizi olan bi manzara mi /ormanı olan bi manzara mı?

     11) dans etme yada şarkı soyleme yeteneklerinden birine sahip olucak olsan hangisini secerdin?

     12) okuduğun okul olmasaydı hangi okulda okumak isterdin?

     13) cennetti kazanmak için ne yada neler yaptın?/yapmadin? 

     14) En sevdiğin huyun?

     15) En sevmediğin alışkanlığın?

     16) Allah'ın sevdiği kullar listesinde olmayı mı isterdin yoksa Allah'ı seven kullar listesinde olmayı mı isterdin?

     ....

Umarım fazla abartmamisimdir😅😅🙊🙊ama napim durduramadim bu soruyu görünce

 Istediğin gibi mesajın tüm hakları senindir👸🏻🌸

.

Sorular sorular 

Erkelere sormak istediğim .

Kadınları neden insan gibi görüp de saygı göstermiyorsunuz .

Kadını kadın olarak değilde

İnsan olarak görseniz olmaz mı. 

Çünkü insan olarak görseler akılları biraz daha az fitneliğe çalışır. Helede bir bayan yanlızsa hemen kullanılmaya 

Hazır bir eşya gibi bakar ve görürler. 

Neden siz erkeklere soruyorum.

.

GÜLCAN AKYIGIT

Bu dünyaya niye gönderildin  amacın ne ne için yaşıyorsun

.

1.Sorum Hayatta en çok yapmak istediğiniz hayaliniz nedir ve gerçekleştirebildiniz mi 2. Dünyaya tekrar gelseniz aynı ailede, aynı ülkede, aynı ırkta, aynı dini inanç da, gelmek ister miydiniz?

.

Neden hepiniz cahilsiniz veyahut cahil olmayı seviyorsunuz 🤪😂

Azcik kitap okumayı denediniz mi

.

Ben soruyu anlamadım

.

Sormak isterim, ve imkan bulursam sorarım. 

Sebebi ise merak ettigim konuyla ilgili, herkes benle hemfikir mi yoksa başka görüşleri varmı, eğer varsa bu benimsene bilir mi. 

Ve yararlı mı. Empati kurmayı sağlama konusunda faydalı bulurum böyle şeyleri. Empatinin yanı sıra bu size karşıt düşünceleri bilme olanağı da sağlar, olaki  size aykırı gelen fikirleri duyduğunuzda karşınızdaki ile çatışma yaşayabilirsiniz  ve bu çatışma anlayış çerçevesi içinde seyrederse görüş zenginliği yaşamanıza sebep olabilir. Sabit fikirli iseniz ön yargılarınızı yikmaniza kendinizi aşamanıza sebep olabilir.  Belkide yavaş yavaş değer yargılarınızı yikmaniza gerek kalmadan yaparsınız bunu🥰

.

Sizce tevhidin asıl anlamı  nedir ?

.

SORULAR HAYATTIR PROJEME DESTEK OLAN HERKESE TEŞEKKÜR EDERIM. BU CEVAPLARIN HER BIRI BIRER DUSUNCE KAPISI. 

Peki siz insanlara neler sormak istiyorsunuz?

.

FATMA ZEHRA AKYIGIT

FZA












YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...