2 Kasım 2020 Pazartesi

DEMESEM OLMAZDI (2) İZMİR DEPREMİ


   İfade etmek istediğim konuya geçmeden önce, hislerim henüz başka gündem haberleriyle körelip İzmir'in keskin acısını unutmamışken, günahkâr ağzımdan kalemime sızabildiği kadar dua etmek isterim.

 Allah'ım! Bize birbirimizi sırf Senin rızan ve muhabbetin için sevmeyi öğret.
Allah'ım! Biz birbirimizi sırf Senin için anıyoruz dualarımızda. 
İzmir'de yaşam mücadelesi veren kardeşlerimiz var. 
Mutlak İrade ve Tekvin Senindir Allah'ım.
 Senden gelen kahır da lütuf da hoştur bize.
 Fakat bizler aciziz Ya Rabbi.
 Yalnız Sana muhtacız. 
Sen kalplerimize akıllarımıza hidayet ver,
 ellerimize ceplerimize kuvvet ver ve 
niyetlerimizi halis eyle ki biz de yardıma muhtaç olan insanlara kardeşçe uzanabilelim. 

Sen hakikati gönlümüze duyurmazsan biz bilemeyiz. 
Hikmetini yalnızca Senin bildiğin bu yaşadıklarımız karşısında Sana olan imanımızı ve birlik beraberliğimizi muhafaza eyle Allah'ım. 

Amin.


  Kıymetli kardeşlerim! 
Hadi bu zamana kadar depremlerde hayatını kaybetmiş olan kardeşlerimizin ruhuna Yüce Kıtabımız Kuranı Kerim'den birer sure okuyalım.
Hadi, o depremin elim şiddetini yaşamış ve madden manen, psikolojik, ekonomik olarak yaralanmış olan kardeşlerimizin ve onlardan gelecek nesillerin içlerine huzur, sükûnet olsun diye birer İnşirah suresi okuyalım.
Depremde malını mülkünü yakınlarını kaybetmiş olan kardeşlerimiz için Allah'tan duaen ve fiilen yardım dileyelim. 
Bizim de bir saniye sonra ne durumda olacağımız ancak Allah'ın ilmindedir.
Allah'tan geldik yine Allah'a döneceğiz.

Artık konuşabiliriz. Beni bu yazıyı yazmaya iten aslında şiirseveryazar arkadaşım Fadime Polat' ın bana yönelttiği bir soru oldu. Söylediklerini duyuncaya kadar haberlerden bihaber, önümde ders kitapları defterler kalemler ödev yetiştirmeye çalışır vaziyetteydim. Bana dedi ki 

- Kanka İzmir'de deprem oluyor ya...

_ Ne?

-Hâlâ sallanmaya devam ediyor.

_ ...

Ne tuhaf değil mi? Bir yerde dert, ödev yetiştirmek diğer yerde enkaz altında kalan bir vatandaşın acısına kulak vermek... Baktım haberlere. Ortalık yangın yeri. Bağırlara ateş düşmüş. Fadime bana dedi ki

- Kanka şimdi sana bir şey soracağım hani çok tartışılan bir konu. İzmir'de deprem oldu ya herkes hani bazı kesim demiş ki orada zina çok alkol çok hani dine bağlamışlar. Bazı kesim de buna tepki vermiş hani dinle ne alâkası var siz işte cahilsiniz yobazsınız bu fay hattından kaynaklanıyor falan filan. 
Biz, inanan insanlar olarak yani ben duymuştum zina yapılan yerde zelzele çoğalır gibi hadis rivayetleri vardı. Ama böyle deprem anında insanların bunu dine siyasete bağlaması dinle alakalı değil değil mi çünkü gerçekten mü'min insanlar dini siyasi görüşü ne olursa olsun can kaybı olan insanlara moral vermek açısından iyi sözler güzel sözler destekleyici sözler konuşur. O can kaybı anında can havliyle tutuşan yerlerde siz şöylesiniz böylesiniz diye tepki verilmesi... Bunun dinle alakası yok değil mi bu yanlış bir tutum?




Düşündüm biraz. İçime düşen cevapların elini tutup kaldırdım birer birer. Üstündeki başındaki tozları sildim. Meğer ne kadar da geri itmişim hafızamda bu incileri. İhtiyaç mı duymamışım acaba dünyanın koşturmacası içinde? Fadime' ye anlattıklarımı sizinle de paylaşmak isterim

_ Şimdi burada birkaç şeyi aynı anda düşünüp öyle karar vermek lâzım. Böyle tek bir bilginin peşine düşüp sadece onu öne çıkardığımız zaman bakış alanımız daralır, birbirini tamamlayan açıklayan diğer bilgilere yer veremez hâlde sıkışır kalırız

Şimdi önce bir durum tespit yapalım. Görünen mevcut durum ne? Bir doğal afet. Deprem. Diğer durum ne? İkiye bölünmüş yorumlar. 

" Siz günah işlediniz bu günahın sonucunda Allah size bu cezayı verdi." ve 
" Bunun dinle diyanetle alâkası yok, bu fay hattıyla alâkalı." 

Hadisi Şerif... öyle bir rivayeti ben de duydum. Ama gördüğüm kadarıyla mevzumuz hadisi şerif olmaktan çok daha başka boyutlara gelmiş. Burada hadisi şerifin rivayet senedinin sağlamlığından zayıflığından ya da bilimsel bilginin dinle düelloya tutulmasından bahsetmek şu anki duruma için lüzumsuz kalır. 

İnsan olarak bence'lerimiz, neredeyse Depremde zor anlar yaşayan sence'lerimizi arka plana atmakta görünüyor. Başımızı ben'imizden kaldırıp bir sen'imize bakmayı denesek birbirimizi görmeye başlayacağız aslında. Ama şimdi bence'lerin âşık atışmasına dönmek durumundayız malesef.

Görünen açıdan baktığımızda elimizde iki tane doğru var. Hadisi şerif ve bilimsel bilgi.
Zina yaygınlaşırsa zelzele çoğalır, fay hattından geçen şehirlerde deprem olur. 

Büyük resme baktığımızda her iki görüşün de gözden kaçırdığı ince bir nokta var. Bütün olayı çözen nokta da o. 
Bu dünya bir sebepler âlemi mi? Evet. Allah bir şeyi bir şeye sebep kılmış. Bunu doğru yorumlamak lazım. 

Dini olana dışarıdan baktığın zaman
"Sen günah işlediğin için bu zelzele başına geldi" diye algılayabilirsin.
Bilimsel olana dışarıdan baktığın zaman
"Senin bulunduğun şehir fay hattı üzerinde olduğundan bu deprem senin başına geldi" diye algılayabilirsin. 

O manidar nokta şu,
Allah Teala dilediği için bu musibet başınıza geldi. 

Peygamberleri düşünün aleyhisselam, hiç günah işlememişler. Sahabe Efendilerimizi düşünün radıyallahu anh, bizzat Kur'anla övülmüşler. Hakiki Allah dostlarını düşünün kaddesallahu sırrahu, her ânları günahlarına tövbe edip Allaha kulluğa gayret etmekle geçiyor. Çevrenizdeki salih/saliha insanlara bakın, güçleri yettiğince gayet de dindarlar. 

Kıymetli kardeşlerim!
Bu insanların da başına binbir türlü musibetler geldi ve geliyor. (Koronayı hatırlayıverin) Velev ki deprem yaşanan yerde müslüman ya da değil, onca insan yardıma muhtaç hâlde. Şu anda bu konuda İslam dinine inananlar için  kötülük teodise problemlerine iman amel ilişkisi meselelerine girmeye de lüzum yok. (İlgilisi olan varsa tefekkür etsin tabi.)
Allah diledi ve oldu. Bu kadar.

Tamam, dünya sebepler âlemi. Hadi maddi sebep fay hattı manevi sebep günah olsun kabul... O zaman sorarlar adama 

" O sebepleri yaratan kim? " 

" O sebeplerin neye hizmet edeceğini takdir eden kim? " 

" O sebeplerin bir musibet olarak gerçekleşmesindeki asıl irade kim?" 

" O musibet başına gelen insanlar üzerinde asıl hükmün sahibi kim? "

Eğer müslüman ise bir insan, cevabı Allah cc olacaktır. Bu cevap onu takdire rıza'ya takdir edene muhabbete götürecektir. 

Şimdi sen, ben günah işlediğim için bu başıma geldi dersen yarın da dersin ki ben bu kadar bu kadar namaz kıldım sadaka verdim hani bizim zebercetten köşkler nedir bu çektiklerim, dersin. Başına gelen musibeti hak etmediğini düşünmek gafletine düşersin. Allah'ın hikmeti iradesi senin günahının ederinden daha muktedirdir. 

Belki sen, İzmir'de ikamet eden tanımadığın bir müslümana zina ettiğinden içki içtiğinden dolayı depreme düçar olduğu gibi zanlar savurduğun için ortalığa, bunun imtihanını Allahın dilediği şekilde göreceksin. 
Öte yandan yargıladığın günahkar kişi, enkaz altında kalan bir insana sırf Allah rızası için bütün gayretini sarf ederek yardım ettiği için 83 milyon insandan hayır dua alacak, Allah da onun gönlüne hidayet verecek ve o insan Allah'ın razı olduğu bir kul olarak yaşamaya devam edecek. Sen sûizannınla verdiğin hükmü kendin yaşayacaksın. İmanında olacak senin zelzelen. Allah muhafaza.

Velev ki Allah'ın irade edip yarattığı bir şeyi yaratılmış bir varlık olan insanın kendi aciz mantığıyla açıklamaya çalışması belli bir noktadan sonra hadsizliktir. Buna güç yetiremez. Allah kulun akledebileceği bir sebebi olmaksızın sırf Kendisi öyle dilediği için de bir musibet yaratabilir. Allah'a iman eden müslümanlar ittifakla bunu kabul ederler. Belki yarattığı musibetle sadece kulların imanını imtihan ediyordur. Senin kendi üzerine düşen vazifeyi yerine getirip getirmeyeceğini imtihan ediyordur, senin bir şeylerin farkına varmanı bir şeyleri sorgulamanı murad ediyordur... Mesele günahının ederi kaç şiddetinde deprem meselesi değildir belki. 
Depremin faili kırmızı fay hattı falan da değil. Yağmurun münadisi meteorolojinin verileri falan da değil. 
Sebepler doğruysa bile Hakikat hiç kuşkusuz Allah'tır cc.
Bir şeyi sebepten bilmeyeceksin. O sebebi yaratan Allah'tan bileceksin. 
Mesela kâmil mürşid, sebeplerden bir sebeptir sadece. Kulun kulluğundaki esas yegane biricik muhatabı Allahtır cc. Hidayet verecek olan da kula icabet eden de Allahtır cc.
Günah da fay hattı da sebeplerden birer sebeptir. Bize şer görünen musibetin sonsuz hikmetli faili yalnızca Allah'tır cc. İmanımız bu yöndedir elhamdülillah. 

Fadime tekrar sordu

- Allah razı olsun. Peki hani bu korona virüs gibi deprem gibi can kaybı olan olaylarda atılan bu tip olumsuz mesajların, bir nevi dini kötülemek için atıldığı ortaya çıkar değil mi yani çünkü bizim dinimizde zor zamanlar yaşayan insanları bunaltmamak vardır. Yani mesela birinin evi yandı yıkıldı. Ben dedim ki ha işte sen günah işledin ondan senin evin yıkıldı... hatta tuttum bunu sosyal medyada yaydım. Bu dini kötülemek değil midir? Mesela Izmir'de deprem olmasını oranın dini siyasi görüşüne içkisine zinasına bağlanması Allah sizi helâk ediyor falan denmesi bir nevi dini kötülemedir yani. Bu mesajlara inananların da pek bir bilgisinin olmadığı görülür o zaman değil mi? Açıkçası ben bunu sormak istiyorum.

_ Şimdi bu mesajı her yayana "Sen bu mesajı dini kötülemek için attın" demek de doğru olmaz. Senin de dediğin gibi ilim eksikliği, saf niyetlilik, cahillik, kim ne derse sorgusuz sualsiz onun peşine gitmek, sürü psikolojisi... 

Mesela bir olay olur gündemde. Hemen hayali bir bıçak ortadan üçe bölüverir yorumları. 

Üçüncü kısım kaygısızdır dünya yansa umrunda olmaz. Bebektir, meczuptur, çok hastadır, çok çalışması gerekiyordur işiyle gücüyle çok meşguldür farkında olmaz ya da kafasındaki birkaç çıta çürüktür farkındaysa bile kalkmaz yerinden işte. 
Diğer iki kısmın biri dini takılır diğeri bilimsel diyelim. 

Sen geliyorsun diyorsun ki
"Dindar kesim bu mesajı yayıyor. Ben de müslümanım çok şükür. O zaman benim de bu mesajı savunmam paylaşmam gerekir" diyorsun ve günah deprem ilişkisini kafana göre kullanarak insanlar hakkında sûizan ediyorsun bunu da sosyal medyada yayıyorsun. Haşa Allah cc gibi o insanların akıbeti hakkında hüküm veriyorsun. 

Ben de diyorum ki " Ben de müslümanım ama ben aynı zamanda çağdaş aydın düşünen biriyim. Bilimsel olarak kanıtlanmış bir bilgiyi savunmalıyım. Bu mesajları sosyal medyada yaymalıyım. " diyorum. 

Ya şimdi bunların hangisine sen dini kötülemek için mesaj atıyorsun diyebiliriz ki? Kendi işinde gücünde olan yaşayıp giden normal bir vatandaşın oradan buradan kulaktan duyduğu bir yorumu adettendir diyerek paylaşması da doğru değilse bile art niyetli de olmayabilir. Bilemeyebilir insan. Belki henüz idrak seviyesi o kıvama ulaşmamıştır. Sen bu insanlara dini kötülemek için mesaj attın dersen günahını alırsın yani. Tabi kasıtlı olarak böyle mesajlar paylaşanlar da vardır illaki. Insanların bu sürü psikolojisini kötü emelleri için kullananlar da vardır. Bilmem kaç k takipçisi olan ehli sünnet olmayan tonlarca hoca var orada burada görüyoruz. Beklenir yani. Ama aynı yorumu yapan insanların hepsini de aynı kefeye koyamayız.

Öyle ya da böyle şimdi bu konuda ikiye bölündük mü? bölündük. Allah birleştirsin. Hadisi şerif sahih diyelim. Fay hattı kanıtlanmış. Elimizde iki doğru var. Birinden diğeri yanlış kavgasına düşmek yerine şu anda bu durumda bizim üstümüze düşen görev nedir sorusunun cevabını arayalım. 

Sen hafızsın Kuran oku, sen inşaat mühendisisin malzemelerin kalitesini kontrol et, sen işadamısın maddi yardım gönder, sen öğrencisin dersine adamakıllı çalış mesleğini hakkını vererek yap, sen doktorsun depremzedelerin başına gelen çeşitli yaralanmaların farklı tedavilerini araştır, sen imamsın cami cemaatini bilinçlendir, sen psikologsun depremzedelerin yaşadığı travmalar hakkında daha detaylı araştırmalar yap... Benim gücüm de ancak dua etmeye yetiyorsa duamı en güzel en samimi şekilde canı gönülden yapayım. 

İşte çözüm. 
Allah cc. Birlik beraberliğimizi daim etsin. 

İzmir'de belki uzun yıllar boyunca onulmayacak yaralar açılıyor insanların içinde. Size bize uzaktan konuşmak kolay. Her şeyi saniye saniye oradaki kardeşlerimiz yaşıyor. Allah maddi manevi yardımcıları olsun. Hayırla kalın.
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT 
FZA









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...