30 Kasım 2020 Pazartesi

GECE AKIŞI

Dokundum, karanlıktı gözlerin gece. Birkaç heceden ibaret söyleyeceklerim. Dinle, bir beste var dilimde, fısıldadım göklerin göğsüne. Sağırdın, çağırdığım türküler sustu bağlamanın telinde. Kustum, bulandırdın artık gece. Kah yağmur çamur kar kah katran döktün zihnime. Geçti artık, iyi de değilim kötü de. Uzandım sana,  yıldızların kayıp gitti ellerimden. Bir avuç hayal içtim aydan, sekerat irini. Kördü, şeytan bile görmedi içimi. Söndüremedi isyanlarım dahi bende tevhidi. Kanmadım oysa, cennetlik miydim günahlarım da olsa, ateşlik mi, bilmiyorum. Af diliyorum emmaresinden dolayı nefsimin. Levvamesinden düşüp… Düşüp kalıyorum.

Kokladım, isliydi üstün başın gece. Tütmüştü yakmayı beceremediğin soba. Abası yamalı şiirler bir beden büyüktü bana, üşüdüm. Nem almış, küfsü bir havası var yüzünün. Rutubet karası duvarlar gibi kasvetim. İnsanın içine işleyen sert soğuk… Bu nasıl bahar, ilk değil son değil! Hüznüme demi kara çay gerekti ısınmak için. Penceremde dal yaprak gölgesi, ürperdim. Sokak lambası kirletmiş berraklığını senin, içimi ben kendim… Düşündükçe sarardım da solmaya üşengecim. Bir deli merakı var bahara üç mevsimin.

Senin, bir yönün dar çıkmaz sokaklarda bir çocuk, gece! Bir yönün kalabalık caddelerde ergence özgürlük, bir yönün bastonunda ömür yüklü ihtiyarca ölüm! Bir ayağı çukurda yürüyen kabirler gibi intiharca… Aslında ne yanmaya niyetli pervanesiyim dünyanın ne de küllüğe talip isyankâr bir genciyim ahir zamanın. Sadece yaşamak kendimce mevsimleri kendince… Son mevsiminde hayatımın, can vermenin tadı nasıldır? Susam yağı sürsem burun deliklerime yine de öyle kokar mı kadavrası gündüzlerin? Ne kadardır ağırlığı kalp karasının son demde mesela, bilmiyorum. Hangi matik deterjanla arıtmalı mesela karmaşasını hislerin? Artık özlemek istemiyorum yaralarımı, sarmaya üşeniyorum. Kanamak kolay ben… Sadece acıyorum geçip giden zamana dur diyorum o ise karıştıkça karışıyor…




 

ÖZEL YAZIM (3)

 


Yazmak bana ne öğretti biliyor musun okurum? Kendime karşı ve defterime karşı dürüst olmayı... İçimden ne geliyorsa onu yazmak bana bazı insanların kolaylıkla yalan söyleyebildiğini gösterdi. Artık ezberlediğim yalanları izlemek bana kendim kalmayı öğütledi. Aynı kapıya çıktı hep yolum; değmez...

Okumak bana ne öğretti biliyor musun okurum? İnsanlara karşı önyargılı olmamayı... Her cümlede en az bir insanın içinden gelenler vardı zira. Bazısında acı bazısında nefret bazısında hikmet bazısında umut vardı. İnsanların içinde kalanları olduğunu bilmek bana tek başıma olmadığımı gösterdi. Tek başıma olmadığımı bilmek, kendi kitabımı yazmam için bana cesaret verdi. Bu kez farklı bir kapıya çıktı kapısı düşüncelerimin,

Kalbinde Allah cc varken asla tek başına değilsin. 

Belki bir gün ünlü bir eğitimci yazar olurum ve birçok okurum olur. Belki bir gün hepsi terk eder... 

Bu defa kapım ıssız bir inzivaya çıkar...

Kim olursan ol, kapım sana her zaman açık okurum. Gel ya da git...

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 




29 Kasım 2020 Pazar

AKLIN GİZLİ YOLU

 


Nu’man b. Beşir’den rivayet edildiğine göre Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.” (Buharî, İman, 39)”

Kalp deyince akla ilk önce sevgi geliyor. Sevgi deyince kimi, neyi?... 

Küçüklüğümde aklıma şöyle bir şey takılmıştı, kimseye soramadım bugüne dek, kafamızın içindeki ses mi aklımız, yoksa kalbimizdeki düşünceler mi? Bir şeyin iyi doğru güzel olup olmadığına hangisiyle karar veriyoruz? Kötü yanlış çirkin bir iş yaptığımızı hangisiyle biliyor ve hangisiyle bunlardan uzak durmayı istiyoruz? 

Okula başladıktan sonra bu sorum şekil değiştirdi. Çünkü yetişkinler kafamı karıştırmaya başlamıştı. Hiç sesimi çıkarmadan bir kenarda uslu uslu oturup büyüklere ayak dolaşığı olmadığımda onların sözünü kesip merak ettiğim (cevabını büyüyünce öğreneceğim) sorular sormadıgımda "akıllı" olduğumu söylüyorlardı. Tam dört defa anlatmasına rağmen, bir matematik probleminin nasıl çözüleceğini anlayamadığımda öğretmenim "akılsız" olduğumu söylemişti. 

Ortaokula geçtiğimde artık bu yetişkinlerin bildiklerini nereden öğrendiklerini keşfetmiştim. Abiler ve ablalar anne ve babalarından, anne ve babalar hocalarından, hocalar da kitaplardan... Kitaplar! Bizim evimiz bir kitap cennetiydi. Ben de bilmek istiyordum ve kitaplıktaki kalın bir kitabı seçip okumaya başlamıştım. Gazali. Kalplerin keşfi. Sonra bir başka kitap sonra bir başkası... Bir tanesinde şöyle okudum "akıl ile kalp arasında gizli bir yol vardır". Yürümek istedim. 

Örgün eğitimi bırakıp açıktan okumaya başladığımda çevremdeki bazı insanların "akılsız" olduğumdan şüphesi kalmamıştı. Fakat ben artık akıllı olmanın sırf bilmekle olmadığını tecrübe etmeye başlamıştım. Bazı şeylerin kötü yanlış çirkin olduğunu bilsem de onlara meyl ediyordum. Bütün insanlarda nefs diye bir şey varmış, onu öğrendim. Günahın kalp kararttığını ve ondan kurtulmanın sadece yetişkin vaazı dinlemekle mümkün olamadığını gördüm. Hatırladım "akılla kalp arasındaki gizli yolu". Attığım ilk adım şu oldu, her şeyi bildiğine gördüğüne inandığım şah damarımdan daha yakınımda olana, Allah'a mektup yazmak... Günlük defterimde Allah cc ile dertleşmeye başladım. Yetişkinlere soramadığım her soruyu O'na cc sordum. Her sorumun cevabını imanda buldum. 

Biraz daha büyüyüp tekrar örgün eğitime başladığımda ki bu ikinci üniversite hayatım oluyor, yeni bir soru takıldı aklıma. Soramadım yetişkinlere çünkü benim de artık yetişkin sınıfına dahil olduğumu söylediler. Yetişkinler her şeyi bilir sanırdım. Bilemedim. Kendime cevabını veremedim sorumun. Okudum. Daha fazla okudum... Niyette buldum cevabı. "Allah cc için" ise niyetim, her işim gerçekten de önünde sonunda iyi doğru güzel oluyordu. Niyetim kalbimden doğup aklımla yükseliyor imanımla sükûnete eriyordu. Sevmiştim bunu ama bir taraftan da nefsim mütemadiyen aklıma ve kalbime çelme takıp beni düşürüyordu. Düştüğümde çaresizce dermansızca bir çıkmaz sokağa giriyordum. 

Bana bu yollarda düşmüş kalkmış bu yollarda yürümüş bir Dost gerekti. Aklımı gönlümü dünyadan çözüp Allah'a bağlayacak iyiliği doğruluğu güzelliği telkin edecek bir Dost... Kur-an ı Kerim ve sünnet-i seniyyenin, ehli sünnet ve selef-i Salihinin, her biri gökteki yıldızları kıskandıran Ashab-ı güzinin yer yüzünün direkleri misali olan salih kimselerden olduğuna hüsnü zann ettiğimiz kâmil zatların... Onların izinden yürümek istedim zira her adımımda sükûnet bulduğumu hissediyorum. 

Her yerde Dost kelimesinin altına güvensizlik yazıyor. Haberleri malesef ben de izliyorum. Allah cc kimin sahtekâr kimin Dost olduğunu kulların aklına kalbine duyurmaktan, velev ki kulu saf bir niyetle yanlış insanlara takılıp onların peşinden gidecek olsa bile onları şefkatle geri çekmekten aciz değildir. Allah buna kadirdir cc. Yeter ki kulun niyeti yalnızca ALLAH CC olsun. Hasılı, içimden bir ses diyor ki 

"Aklın yolu da Kalbin yolu da Bir'e işaret ediyor."

Allah yoldan şaşırtmasın. Sıratı müstakimden Allah cc katında doğru olan yol her ne ise o yoldan ayırmasın. Allah kalplerimizi hidayete erdikten sonra kaydırmasın ve dini üzerinde sabit kılsın. 

Sana dilim döndüğünce iyileri, doğruları, güzelleri anlattım okurum. Okuduğum hadis-i şerif, kalemime bunları akıttı şu dakikalarda. Allah'a emanet ol. Hadi selametle...

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 


28 Kasım 2020 Cumartesi

SINAVIMIZ VAR SİTRESLİYİZ HOCEAM!

 

Bir hikâye yazmak istiyorum bugün. Anlatmak istediklerim bir his bulutu olarak duruyor zihnimin köşelerinde. Ama bilmiyorum başkahramanımız kim olsun, nasıl anlatsın bize bunları? 

Neyse hiç uğraşamayacağım kurgu düşünmekle falan. 

Şehrinizde kaç tane üniversite var? Hah, işte o binaların içinde binlerce... Aah doğru ya, içinde değiliz. Memleketlerimizde evimizde bilgisayar tablet cep telefonu vs bilimum teknoloji aletlerinin başında online derslerdeyiz. Öğrenciyiz. Her beş evden birinde var bizden bir tane. Dua edin dâ. Vize sınavlarımız başlıyor artık. On üç tane dersimiz varsa on üç tane de sınavımız oluyor ayrı ayrı. 

Durun da azıcık dertleşelim. Bir de sınav sistemlerini değiştirdiler. Neymiş efendim sınavda sorular arası geçiş yokmuş. Birinci soruyu okudum ya şimdi ben, diyelim ders felsefe, hadi ki beş parmak boyu öncüllü paragraf gelse... Soruyu bir iki okumaya çözdün çözdün çözemedin salla sallayamazsan boş bırak yani başka seçeneğin yok. Diğer soruya geçtikten sonra geri dönüp o soruyu tekrar düşünemezsin. Yasakmış. İlkokuldan bu yana turlama taktiği veren de aynı kişiler değil miydi? Ben anlamadım gitti. Hadi bu neyse, bir de hem sınavlar olacak hem de canlı dersler devam edecekmiş. Bir de devam zorunluluğumuz var biliyor musun okurum. Valla acıyın bize ya. 

Buldum, başkahramanımız bir üniversite öğrencisi. Stresten işi tembelliğe vurmaya başlamış artık. Son gün pik yapan üstün zekâ kat sayılarımıza bel bağlamışız çoğumuz. Allah vergisi bir şeydir o tecrübe. Sınavdan bir gün öncesi en uykucumuz bile beş demlik çay on paket kahve üç bardak kakao içmiş gibi ayık ve dinç olur zabaha gadar :) 

Bazılarımız da mütemadiyen çalışan tayfayız. Kendi kafamıza göre çalışma stratejilerimiz vardır. Harıl harıl gürül gürül çalışırız. Başımızı kaşımak mı? Yapma ya hu, zaman mı var?! Geceler bizim gündüzler bizim. Gel gelelim onca sınav stresi aynı anda yüklenince zihnimize, bildiklerimiz kanatlanıp uçmazsa iyi... Biliyor musun iki saat boyunca twitter'da gündem bile olduk öğrencilik haklarımızı savunalım diye! Amaan kim takıyor? Belki de biz tek taraflı düşünüyoruzdur anlayamadığımız hikmetleri vardır bu sınav sisteminin (!) 

Ooy oy dağlar! Neyse yok yok başka şeyler düşüneceğim, sinirleniyorum sinirlendikçe de kırışıyorum diyordu kokoş bir dizi karakteri. O hesap, sakin olacağım evet sakinim. Konu mu değiştirsek? 

Formasyon ödevinin son teslim tarihi ne zamandı ya?! Bak görüyor musun, nasıl da çıkıverdi aklımdan?! Bütün streslerden aarii olan münakid bir ontolojik karineyle bea'zı mütekellimlerin de dediği gibii... 

Yok arkadaş benim devreler fena yandı. Su getirin. Saçma espriler de yapmaya başladığıma göre durum vahim. Dua edin siz de caanım okurum. Şu gariplere iki inşirah okuyun da üfleyiverin oturduğunuz yerden. Bi sıkıntılarımız def oluversinler. Hayra girersiniz. Hı? Sağolasınız şimdiden. Hadi selâmetle...



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 



27 Kasım 2020 Cuma

DİLEK ÇİÇEĞİNİN KATİLİ


Kapattım gözlerimi bir dua ettim. Topladım nefesimi. Çekerken içimi titredi mum ışığıymışçasına. Üfürdüm dilek çiçeğine usulca. Birer birer uçup gitti aminlerim yanarcasına. Sararcasına esti rüzgâr başıma savruldum düşünceler arası. Duygular, is karası. Bulut karası izlerim. Yağmur yarası hislerim. Birer umut sarası gibi geldi tüm doğrularım bir an. Titredim yine. Hırkamın düğmelerini ilikledim birer birer. Tüm zarafeti dökülen dilek çiçeğine baktım sol alta bayılmış gözlerimle. Dalgalandı kaşlarımla alnımdaki çizgiler. Korktum. Güzel değildi artık benim yüzümden. Ona kendi dileklerimi giydirmeye çalışmakla iyi etmediğimi fark ettim. Hemen yanındaki çimlerin üstüne oturdum. Çektim dizlerimi kendime. Yatırdım başımı diz kapaklarıma. Çevirdim yüzümü ona. Doluştu hayallerim göz kapaklarıma. Ağırlaştı yorgun bakışlarım sönerce mum gibi. Ölürce buz kesti parmak uçlarım. Pişman hissettim. Neden? Dilek çiçeğinin katiliydim ya (!) Aminlerim cehenneme uçmuş demin, bilememişim. Ya ben? Kimin giydirdiği dileklerle kayboldum? İndirdim kirpiklerimi dayadım pınarlarıma. Aradım kendimi. Neredeydim? 

Kabul edemedik olduğumuz gibi kendimizi birbirimizi, neden? Binlerce elbise dikmişiz zihnimizde tıkırdayıp duran dikiş makinelerinde. Onları giymeye zorlamışız sevdiklerimizi. 

Hâl böyleyken suçu dilek çiçeğine nasıl atabilirdim?! Uzandım çimenlerin üstüne sırt üstü. Seyrettim gökyüzünü biraz. Rüzgâr kuruturken göz pınarımdaki damlayı, bakışlarımın kızardığını hissettim. Ellerimi perde yaptım yüzüme. Daha fazla görünmemeliydim bu kıyafetlerle. Kendi elbisemin söküklerini kendi ellerimle yamamalıydım ya da kendi terzimi kendim bulmalıydım. Ve kimseyi üzerindeki kıyafetle yargılamadan önce sormalıydım, bana seni sen anlat, kimsin? 

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

24 Kasım 2020 Salı

ÖZEL YAZIM (2)

 


Bir özel yazıma daha hoş geldin kıymetli okurum. Bugün, neden özel yazmak istedim biliyor musun? 

Kafamda o kadar sıkışık bir düşünce trafiği içimde o kadar kalabalık duygular var ki... Geldiği anda içimde olanı yazmak istiyorum. Yazar olmak ille kurallı mı olmalı? Kural 1 okuru sıkma! Tamam okuru da anlıyorum günde üç paket yazı ateşliyorum bayıyor bir süre sonra merakını kaybettiriyor falan ama... Durduramam kalemi. Durdurmak da istemem. 

E tabi geriye iki seçenek kalıyor; 

Bir ne blogtu dergiydi uğraşıyorsun yaz defterine oku oku hisset! 

İki ne bekliyorsun sen tüm sosyal medya hesaplarından paylaştım diye gören gelsin okusun... 

Yok öyle bir dünya değil mi cancağızım? Benim göğümde milyon defa gök gürleyecek de senin gözlerinden yağmur akacak! Benim toprağıma üç beş tohum düşecek de sen çiçek açacaksın! Ben buradan senin için dua edeceğim Allah seni sevsin sevdikleriyle beraber eylesin diye ve sen de hissedeceksin öyle mi?!

 Yok artık daha neler! Çok mu hayal? 

Ben yazarken yaşıyorum yazarken ölüyorum sen... Doğuyor musun diriliyor musun peki her defasında okurken? Hasılı kelam işte ben de, özel yazmaya karar verdim. fza ile muhabbetleşmek isteyen canlar için. Her kimsen, hoş geldin okurum. Adını sanını bilmem. Ama geldiysen buraya bir meselen var muhakkak içimde kalsınlarınla... 

Şiir yazasım var ama kafiyesini kaybetti hecelerim. 

Okumayı biliyor musun? İnsanların içinden geçip de dışarıya çıkamayan ücraları... Neye benzetesimi şaşırıyorum bazı duygularımı ve düşüncelerimi bilmesin kimse diye. Açıkça yazsam üstü örtük olmayan tohum filizlenemez. Kirpiklerimle süpürerek içine göz bebeğimin kapatıyorum kapılarını bakışımın. Yol versem, dalacak uzaklara biliyorum. 

Susuyorum şimdi. Uykum var. Harfler bulanıyor ben yazdıkça kusmuk gibi kirletecek boş kağıdı. Tutma söyle diyeceksin. Niye mi tutuyorum içimde? Korkularım var belki. Ya sen? Sen okurum? Ne dersin, insanlar içimde kalsın deyip anlatamadıklarını yazmalı mı? Yazsa bile okutmalı mı ateşlere ve sulara? Ateşler yakar sular parçalar kıymetsizce. Beş paralık olacak kadar değersiz mi acılar? Ya da paylaştıkça azalması güzel bir şey mi? Azaldıkça kaybettiğimi hissediyorum beni ben yapan şey sanki onlardı ve ben onları hunharca saçtım topraklara! Çöl gibisin okurum. Kaktüs bitirdim sende değil mi? Kaktüsler de çiçek açar. Çiçekten sayıp koklamaz mısın dikenli şiirlerimi? Sen de kanatmasından gocunursan ne yapayım ben? Çöller çiçeksiz mi kalsın? Belki de bir serap olmalı içimden akanlar. Sen var sanmalısın. Var sanıp koşmalısın yazılarıma. Geldikçe farkına varmalısın yokluğunun... 



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA












23 Kasım 2020 Pazartesi

ZAMAN İSTASYONU VE BOŞLUĞUMUZ


Zaman istasyonunda oturduğun yerden tren beklemek olmaz. Raylara ayaklarımızla basmamız icap eder. Adım adım ilerlerken ayaklarımızın ucuna bakarak yürümemiz... 

Ne kadar da hazırcı olduk biz böyle. Ne dersin okurum? Öyle bir gafletin gölgesini düşürüyor ki dünya üstümüze, altından kalkabilene aşk olsun. Biz de zaten hep bir kurtarılmayı bekliyoruz birileri tarafından. Bir kitaptan bir arkadaştan bir Dosttan ks bir Gül'den sav biricik Yâr'dan cc medet umuyoruz ki elimizden tutsun bam telimize dokunsun bizi bir silkelesin bizi hakikate yönlendirsin... Acizliğimize başka kanıt gerekmez. 

Ne kadar da emindik oysa gaflete düşmezden önce, istesek her türlü ibadeti niyazı erdemi; kâmil insan olmanın tüm gereklerini yerine getirebileceğimizden (!)

Hesaba katmadık çeldiricileri.
Şeytan şöyle dursun, nefsimizi...
Dünya şöyle dursun, ona meylimizi...

Ne kadar inkar etmeye çalıştıysak da acı tecrübelerle gördük ki, o kadar da güçlü değil "istesem yaparım" larımız çünkü henüz kâmil değil imanımız. Allah'tan cc izinsiz yaprak kımıldamaz. Allah dilerse olur her şey. Allah dilerse yaptırır. Emir ve yasaklar açıktır. Halis bir niyetle gayretin imtihanıdır bu belli ki. 

Zaman istasyonunda raylar insan taşır. Tren gelir geçer... trene binersek hızlanırız. Bindik diyelim, tutup da pencereden tekrar yola atlarsak ya kaşımız gözümüz yarılır ya kolumuz bacağımız kırılır. 
Yani Dostun uzattığı eli tutacak olan yine biziz. Allah cc dilerse tutarız o eli, bineriz trene, dilerse Allah cc imtihan eder. 

Bilerek ya da bilmeyerek düşsek bile kalkıp yola devam edecek miyiz? Mesele budur belki de. Ne kadar niyetliyiz hakikat marifet yolunda olmaya? Hedefe varmaya demedim, yolda istikrara... Kulluk irademizle kâmil insan olmak raylarında ayağımız yüreğimiz kanaya kanaya ilerlemeye ne kadar sevgili ve istekliyiz? Yahut Dostların elinden tutup Allah ve Rasulünün Kur'anın ipine tutunup trene bindikten sonra sabırla kalbimizin hafiyyen Allah Allah iniltilerini dinlemeye...
Sabırsız mıyız biraz ne? 
Gaflet dediğin, rayların kırık demiri.
Kimse gelip bizim için tamir edemez onu.
Ya üzerinden atlayıp geçeceğiz ya düşe kalka yürüyerek geçeceğiz. Ya da şimdi yaptığımız gibi kırık demirin üzerine oturup gelip geçeni seyredecek ve kalbimizden yükselen feryatları ruhumuzda sıkışan kendimizi duymaktan bile aciz, dalıp gideceğiz boşluğa.
 
Allah bizleri doğru yoldan ayırmasın. Hep razı olduğu insanlarla hemhal eylesin.
Amin.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA

22 Kasım 2020 Pazar

KENDİME NOTLARIM (GÜNCELLENİYOR)

 


Yükselmek istiyorsan arkamdan gelen var mı yanımda kalan kimler var diye aranıp durma etrafını. beklentilerini azalt. niyetini Allah için sağlam alıp çiz yolunu. acele de etme. yavaş yavaş emin adımlarla ilerle. önüne çıkan fırsatları da değerlendir. geliş ama taviz verme fza.

.

kendin ol fakat kendin olmayı fazla abartma zira belki sen Allah'ın razı olduğu bir kul değilsin. Kendini tanı ve Allah'ın sevdiği razı olduğu yolda yetiştir. Allah'tan bunun için yardım dile fza.

.

Nefsine hoş gelse de boş yapma fza şeytan doldurur :) söz dinle 

.

nefsin övülmekten hoşlanıyorsa yer kendini

Nefsini pohpohlayan dövüldüğünde yer kendini

.

Kalbini huzursuz eden işi yapma fza 

.

Önce şunu sor, ne istediğini biliyor musun? Sonra şunu, bedel ödemeye hazır mısın? Sonra da sor kendine, bunu bedellerine katlanmayı göze alarak mı seçeceksin yoksa iyisiyle kötüsüyle kabullenip seve seve mi sürdüreceksin? Eğitimci yazar mı olmak istiyorsun, okumayı ve yazmayı sürdür fza

.

Hüzünle neşe arasında bir huzur vardır🌷⚘🥀🌱

.

Sen Allah için niyetini güzel yap her işin güzel olur fza 🌺

.

Eğer inandıklarına sahip çıkmazsan tribünler dolar fakat sen boş kalırsın. İnandıklarına sahip çıkar ve hatalarını telafi ede ede eksiklerini tamamlaya tamamlaya yoluna devam edersen belki tribünlerde bir kişi kalır ama sen fza, senin, için huzurla dolar taşar.

.

Hüsnü zan ederken yanıldıklarına kötü bile diyemezsin ya, öyle işte. 

Saflığın adı enayilik değil. Hakkın emrine nehyine sadık kal yeter fza. Sen sûi zan eyleme. Allah en güzel yol göstericidir. Dua et, kendinden emin ol, dahası gerekmez. 

.

Ben dediğin şeyle nefsini karıştırma fza. Kendini bil nefsini bil. Şerefini bildiğin gibi acziyetini de bil. Gayretin insanlığa kulluğa olsun. Seni sen yapanı tefekkür et Ona cc şükret O'ndan cc razı ol. Maksadın Allah cc matlubun Allah'ın rızası olsun. 

.

İyi insanlar da var şu dünyada kötü insanlar da fza. Ne güvensizliğe gazel oku ne de kayıtsız şartsız güvenmek gafletine düş. Yaradılanı sev Yaradanın hatrına. Sevme kötülüğü. Sev iyiliği. Niyeti de hareketi de es geçme. İçindeki adaleti kazandığında büyüyeceksin. 🌺

.

Bıktıysan bırak fza. daha ne çekiyorsun dünyanın derdini? Kapat gözlerini çek içine bir nefes ver dışarı zehrini. Umursamamak da lazım ara sıra. Umurunda değilsin dışarının, bu iyi, hadi içini rahat bırak şimdi.

.

Emek olmadan yemek olmaz fza. Bazen o kadar emek verir hazirlarsin yemegi, yakarsın atesi, bes dakika gaflete duser ocagi sondurmeyi unutursun ve yemek yanar. Emeğini de dozunda bırak dâ. Vaktince ateşi kısmayı da bil. Altı çok yandı diye yemek iyi pişecek demek değil. 

.




SON BU BAHAR BANA

 


Sonbaharın baskınıyla üşümeye başladı yüreğim.

Şimdi altına dönüştü zümrüt yeşili çimenler.

Sararıp soldu renk cümbüşü çiçekler.

Kuş cıvıltılarının bıraktığı sevgiler yok artık.

Hazan vurdu, şimdi nefretli bu gözler.



Eylülün rüzgarıyla savurdum umudu.

Sevdayı, özlemi, dünyayı, mutluluğu...

Geriye, bir ömür dolusu hüzün ve

Bir yürek dolusu nefret bıraktım kendime.

Acılar mı, insanlar mı, gerçekler mi?

Canımı yakan, sevgi mi yoksa nefret mi?

Sonbahar mı yaşamaktan nefret ettiren?

Soldurduğu yapraklar mıydı sevgim?

İsyanım mı yoksa beni benden eden?

Neden yaş yerine asit damlıyor gözlerimden?

Duygusuz bakışlarımın, ağlayışlarımın sebebi...?

Hissiz, karanlık, karamsar kalbimin katili kim?




FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

YAVAŞ BAĞIR!


Aynamdan gözlerime yansıyan 

hüzünlü halim! 

Yavaş bağır zira tek kelime duymaya 

yok mecalim!




FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

GÖZYAŞI İÇİRTEN BİLİNMEZLİK

 



Yüreğimden kopan bir çığlık kadar sessiz haykırışlarım.

Gözlerimden yağan sağanak bir yağmur kadar ıslak...

Ellerimden tutan şu rüzgar kadar serin Hayalin 

Ve inad edercesine hislerime tutsak...

Düşlerimden seçilen kabus kadar karanlık mı kaderim? 

Bilemem, susar bir gün belki sayıklayışlarım.

Sevemem isyanı, ümid ederim, lakin

son nefesim gibi yorgun yakarışlarım.

gözyaşımla doldurduğum kadeh !




İçmek için koşacağım sana lakin 

Bir ihtiyar kadar ölgün adımlarım .

Ve ölmüşüm gibi donmuş suretim .

Geçmişim kadar sahte bir hayat bu

Ve ben sarhoş olmak için seçilmedim 

Yaşamak arzusundayım aslında ben 

Lakin gömmek istiyor bilinmezliğin


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

KARANLIK BU ÇİLİNGİR SOFRASI



İçiyorum şehrin ışıklarını sarhoş etmiyor

Dikiyorum güzellikleri kafama kâr etmiyor

Sıkıyorum alnımda yumruğumu

Yumup gözlerimi

Söylediğim türküler 

Feryadımı dillendirmiyor



Ayyaş desinler gönlüme fark etmez

Sarhoş olam zaten ancak unuturum  

Gözlerimden acı şarap akarken

Hüzün niyetine

Kafası güzel desinler

Boşver alışırım.




Gecenin bağrı soğukmuş meğer

Köprü altı sıcak

Karanlığın kucağına bağdaş kurarım




Önümde dertler çilingir sofrası

Bakarım gökyüzüne ara sıra

Belki birkaç yıldız görüp

Umutlanırım.



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

KLOZETİN İÇİ


Şu klozet...

Sifona dokununca

üzerine yüklenen tüm elemleri

sinesine çekebiliyor.

Hem de kime ait olduğuna bakmadan...

Usanmadan hep aynı iş!

Dinliyor her geleni.



Derdini anlatan içini boşaltıp

rahatlıyor ve gidiyor.

Ne bir teşekkür ne minnet!

O beklemiyor.



Şu klozet diyorum

tanıdığım bir çocuğa çok benziyor.

Onun da kimseye,

sinesine çektiği elemlerin biriktiği

lağım çukurlarından

bahsettiğini  göremezsiniz.

Kendisi bile bilmez fakat ben bilirim.



Öylesine çürük kokan

öylesine mide bulandıran

Lağım çukurlarıdır ki bunlar

Gençlik gibi, ömür gibi, ölüm gibi

suç günah pislikle tıka basa

Bir çocuğa yakışmayacak kadar iğreti...



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 


SALLA RÜZGÂR!


Salla beni rüzgâr!

Hareketsiz kalbim.

Dök yapraklarımı 

sarardı benzim. 

Dolunay!

Parlat bakışını 

gölgemi okşarken.

Çalkalan deniz!

Hışıltınla ninnimsin.

Kapan gözlerim!

Ben yaşını silerken.

İpimi tutan ince dal!

Kırılma, düşersem 

incinirim.

Ey karanlık, saklan!

Bulursam seni 

kendime küserim.


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

İLKOKULDA ÖĞLENCİYKEN


Bomboş gökyüzü 

Hiç kuş yok, 

yıldızlar var en yüksekte.


Evler uzakta.

arabalar garajında olsa gerek,

İnsanlar misafirlikte!


Sokak lambaları loş.

Mavi önlüğümün rengi 

Mora çalıyor sanki.


Gelirken yollarda 

bir tanecik kedi bile yoktu.

Sokak köpekleri de uyudu belki.


Rüzgâr uğuldamıyor,

Ses yapmasın diye 

Ay dede ona kızmış olmalı.


Annemin deyişiyle;

Çantam deve yükü gibi!

O kadar kitabı ne demeye...


Neyse ki yemeğimi yedim,

Büyüdüm, güçlüyüm...

Sahi annem 

ne pişirecekti bugün?


Eve varmama az kaldı.

Yağmur yerlere göl durdurmuş!

Gider gitmez 

Ayağımı sobaya dayayıp 

Çoraplarımı kurutayım.

Evde yapıştırıcı var mıydı?

Görüyor musun, yine açılmış!


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

BAŞTAN SAY ÇOCUK


Noktalı yerleri sen tamamla!

Hep aynı terane şiirler,

Şairin kustuğu işte!

Hayat başka mı sanki,

Yaşayıp öldüğün keşke!

Aradaki yedi farkı bulan, yazar!

Acı...

Demir acısı.

Ağır...

Geçmeyen baş ağrısı

Mide bulantısı düşünceler!

Kara...

Gece karası sıradan!

Yürek karası acımasızlar!

Eksiltili cümleler

Anlaşılmazlarsa yorarlar!

Sır...

İçinde kalmışları insanın.

Kelimelerin arkasında saklanır.

Sobeleyen ebe!

Baştan say çocuk!

Elma dersen çıksınlar

Armut dersen...

Elma demeyesin e mi,

Bırak, içimde kalsınlar...


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

ÖYLE ŞARKILAR VARDIR


Anlamını bilmediğin şarkılar vardır

Birileri kadar yabancı

Birileri kadar tanıdık gelen ...

Birilerini kendinle karıştırdıkların vardır.

Gitarla davulun kavgasını ayıran piyano

Birilerinin çığlığıyla yeniden kızışan sesler

Seni de nefeslerine çekmek isterler

Burunlarından üfürmek dumanını

Ağırlığıyla ezmek isteyen yavaşlığını ...

Birileri kadar vurgulu susarlar

Susar ve izlerler yaralananları.

Anlamını umursamadığın şarkılar vardır

Birileri kadar olmazsa olmayanlar

Birileri kadar olmamakta direnen...

Birilerini yok eden acımasızlar

Birilerini hayata döndüresiye iğneleyen ...

Gökyüzüne uçurup karanlığa sokan başını

Çıkarıp yeniden bataklığa batıran ayağını...

İşkenceyi Fizan’dan getiren şarkılar

Hemşireyi rüyalardan tutan illegal.

Birileri vardır her tınıda seni dinler

Minneti duyurur kulaklarına hakareti...

Hakirliğini anlatır benliğine

Fakirliğini siler kendi çöplüğünde

Kral eder, kölenin emrine verir seni

Kâh soytarısı olursun kâh akıl hocası

Hasılı, Şarkılar vardır;

ses yok, gürültü gırla azizim!



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 


BİR ŞİİR SÖYLE SOKAK KEDİSİ


Bir şiir söyle sokak kedisi

Sözlerinden şarkı yapayım

Bak mevsim bahar senfonisi

Gözlerimden çiçek açayım

Patilerinle tut ellerimi

Sonra sen kovala ben kaçayım

ya da

Bir şarkı söyle sokak kedisi

Sözlerini ben yazayım.

Kısma öyle boncuklarını aç

Kapı önlerinde

sütler bekler seni bak

Dinle, pisi pisi diyen bücürü, kaç

Sevinsin, peşinden gelsin badi badi

Çık şu ağacın en yüksek dalına

Sonra düş dört ayağına

Övünsün seninle, işi rast gidenler

Zengin bebeleri yumak yuvarlasın

Sen bırak onu bunu da gel

Yolunu gözler toz toprak çimenler

Bir şarkı söyle sokak kedisi

Çağır çöp kenarından yavrularını

Her mırıltına ritim tutsunlar

Bakayım ben de boncuklarına

Baharımdan çiçek koklasınlar

Boşver halılarda kıvrılıp uyuyanı

Gel çıkalım sokaklara

Çağıralım çocukları

Evlerinden süt getirsinler

Bir şarkı söyleriz hep beraber

Akşam ezanı okunana kadar

Anneleri çağırınca

pıflayışlarını seyrederiz

Onlar gidince paydos eder,

Bulduğumuz yere seriliriz



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

DOKUNMAYIN


Bu gece dokunmayın!

Yazasım var bu gece kuralsızca

Şiir gibi derin ya da mani kadar saçma

Anlamsızım bugün anlayamadım

Ağlasam gülesim,

Gülsem ağlayasım geliyor.

İfadesizim bu gece

Gözlerim ne çekiliyor gülerken

Ne de şişiyor ağlarken.

Yazdıklarımı silesim gelir belki ansızın

Sonra tekrar yazmak ister, vazgeçerim.

Aşasım var bu gece tüm engelleri

Engebeli dağlara çıkasım var

Engin deryalarda yüzesim...

Tüm ağıtları kahkahamla boğasım...

Doğasım var yeniden

Her şeyi sil baştan...

hayır öldüresim...

Gömesim gelir nedensiz

yaşama sevinci denen şeyi.

Anlayasım gelir anasız bebeği

Sırtıma alıp taşıyasım gelir

O rüyadan bu rüyaya!

Sallayasım gelir ağladıkça

Ona eşlik edesim...

Yazasım var bu gece umarsızca

Su gibi aziz olasım var

Toprak kadar...

Ölmek mi yine ?

Daha demin doğacaktım ya ben!

Gülsem mi ağlasam mı bir bilsem!

Gece kara, sabah ak öyle mi?

Sabaha yetim doğan çocuk

Gülsün öyle mi?

Özlemesin toprağın kaçırdığı anasını,

Telli duvaklı kefeninde gelin ya,

Günler aydın ya gülsün,

Karanlığın ayazında hislenip ağlasın

Sessizce üşüsün, gizlice...

Gizlice ölsün öyle mi?


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

UYDURUK MEZAR



Bu garip...
Geçmiş hafızamdan silinmiş gibi.

Geleceği kendim korkutup kaçırmışım gibi.

Şu an kendime anlam veremiyorum.

Sanki gözlüğüm karanlığa bulanmış da

Gözlerimi kör olduğuma inandırmışım gibi.

Neden ki ? Belki...

Toprağından çıkarılıp

maziye gömülmüş, ümîdin cenazesi

Kokuşmasın diye tütsü yakılıp

Yalanla dondurulmuş çaputlara sarılmış.

Sanki...

Aynada gördüğüm mezarlığa

Düşlerimi kaçırmışım da

Kandırıyorum çocuk kalbimi

Ölüm cennet demekmiş gibi!


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

KELEBEK RENGİ


Kelebek

Gündüzün gökyüzünde mavisin

Gecenin karanlığında kara

Gözlerine baksan bir çiçeğin, neşesin

Kapasan gözlerini, yara



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

SALINCAK


Rüzgarın salladığı salıncağımda nefesim kesiliyor

Kanayan burnum oluyor

Kan kokusu üşütüyor yüreğimi

Daha hızlı sallıyor, esiyor, estikçe uçuyorum

Kanatlanan ruhum oluyor

Başım…


Toprağı öperken bedenim ürperiyor

Kalkmaya çalışıyorum.

Sallanmaya devam ediyor, çarpıyor, ağrıyan başım oluyor

Durmuyor, elimi kaldırıyorum, dur!

Kemiğini sızlatıyor parmağımın

Ağlamaya başlıyorum bağıran içimdeki çocuk oluyor

Ben susuyorum gözlerim konuşuyor



Dinleyen sadece salıncağım oluyor, bekliyorum

Yavaşlıyor ninni gibi, duruyor.

Sanki acımı uyutmuş çağırıyor beni

Binen ben oluyorum, sallasın diye rüzgarı çağıran…

Burnundaki kanlı sümüğü içine çeke çeke gülümseyen

İçimdeki çocuk…


FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 


YAŞLILIK NASIL MI EVLADIM? DİNLE...


Kovarım asamla gitmez penceremden sinek gezer odamın küflü kokusu. 

Hey gidi… 

Başım taptaze karabiber dökerdi aşıma. 

Yumak yumak kireç düşüyor şimdilerde ne çare… 

Tünerim bir kanepeye dalıp gider gözlüğümden kırıp camlarını firar eden kör bakışım. 

Kara bıyık altından sırıtır romatizma yüklü bulutlar. 



Geçen gün komşular mavi gök sarı gelin almış dediler. 

Hayırsız… 

bir ütü basmaz suratımdaki çaputa ah. 

Ağırlaşmış kulağımda kemiklerimin çıtırtısı.

Ağzımdaki son değirmen taşı da öğütmez bir daneyi. 

Vallahi garezinden! 



Tutturmuş gider bir deprem şarkısı ellerimden. 

Derken acı acı tüter güya ısınmış yemek yanığı. 

Tencere derdine kim düşsün al etmişken yağmur feryat figan koparır dizlerimin tellalı.



FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA 

YORGUN ÇOCUK


Yabancı biriydi bunları düşünenler. Kesinlikle ben değildim. Nasıl olur? 

Daha önce hiç görmediğimden eminim. acı biber sürülmüş çocuk ağzı gibi kızarıklığı etrafına yayılmış bir ağız, dudaklarının arasında çalıntı gibi duran çatlak ses… hayır, ses çıkarmadan konuşuyordu. dili kara yılan sinsiliğinde kıvrılıyordu dişlerinin arkasında. Dokundum omuzlarına. Ürperticiydi soğukluğu mu demeliyim sıcaklığı mı, tuhaf hissettiriyordu. Aynaya hohlamışım da sıcak nefesimin buğusu soğuk aynayı ılıtmış gibi. Ne öfkeleniyordum ne de rahatlıyordum. Yoruyordu. 

Her neyse. Kimi kandırıyorum. Evet. Hepsini ben düşündüm. Kesinlikle o bendim. Nasıl mı, yorgundum. Hala yorgunum gerçi. Derler ya “ hayat!”…

Açıklayayım, aynaydı. Karşısında durdum öylece ve sadece gözlerime baktım. içine, tam göz bebeğine. İçimde kalanları gördüm. 

Yıkıldı yıkılacak bir sokak duvarına yaslanmıştım. Oturur vaziyette, dizlerimi kucaklamışım. Gözyaşım sümüğüme karışmış, yine çocukça bir şeylere içlenmiş ağlamışım. Ne zaman ağlasam dudaklarımın kenarı kızarır. Boğulur boğazım, titreyip durur anlatmak istediklerim. Yine donmuştum işte. Kim olduğu fark etmezdi aslında sadece sarılmak istemiştim sıcak bir kucağa. Ben bırakana kadar da gitmesin…

Gelmemişti kimse. Ben de anlatamamıştım. Koşa koşa doğru caddeye… yok, intihar değil, hıh, hatırlıyorum tabi ya, camını sileceğim bir araba durur da üç beş kuruş alabilir miyim diye kırmızı ışığı beklemeye koyuldum. Yandı kırmızı. Camı karartmalı, lüks bir araba durdu önümde. İyi temizlensin diye hohladım. Yanmıştı nefesim. Buz gibiydi cam. Sildim. Ayna gibi olmuştu. Kendimi gördüm. Gece düşmüştü çoktan gözlerime. Yorulmuştum. İşin garibi aracın sahibi yaptığıma kızmamıştı. Lamba hala kırmızıdaydı. Zaman mı durmuştu ne?  

FATMA ZEHRA AKYİĞİT FZA


20 Kasım 2020 Cuma

SONUNA KADAR OKUMADAN GEÇMEYİN!

SONUNA KADAR OKUMADAN GEÇMEYİN!

sonuna kadar okumadan geçmeyin!



.

16 YAŞINDA YAZMAYA BAŞLADIM "BİR HAYAT VARDIR" I.

YAZDIĞIM KADARINI 19'DA PAYLAŞTIM BİR KERE. 

TEK TIK YOKTU KİMSEDEN.

FZA YİNE AYNI FZA'YDI. 

AMA OKULA GIDIP OKUMUYORDU O ZAMAN :) 

AÇIKÇA BU ŞEKİLDE YARGILANIYORDUM BILIRSINIZ. 

BILMEZSİNİZ BELKİ KALEMİ YİNE AYNI KALEMDİ. 

DERS KİTAPLARININ BILMEM KAÇ KATI KİTAP OKUYORDU. 

24'TE BİTİRDİM ŞİİRİ.  

25'TE TEKRAR PAYLAŞTIM. 

TEK BİR SATIRINA DOKUNMADAN. 

SANKİ ŞİİR O ŞİİR DEĞİL, ÖZELDEN ÖYLE GÜZEL YORUMLAR ALDIM Kİ. 

BELKİ GERÇEK SAHİBİNE ULAŞTI HER BİR MISRASI 

BELKİ ANCAK ŞİMDİ DOKUNABİLDİ İÇİMİZDE BİR YERLERE 

BELKİ İSTEDİĞİ DİPLOMA ETIKETINİ GÖRÜNCE TATMİN OLDU BENİ YARGILAYANLAR, 

BİLEMEM. 

İÇİMİZDE BİR YERLERE DOKUNABİLMEK YETER BANA. 

AMA ŞUNU BİLİN, ÇOCUK DİYE ERGEN DİYE OKULDA OKUMUYOR DIYE ATANAMAMIŞ DİYE KÜÇÜMSEMEYİN KIMSEYI

ÖNCE SİZDEN AYRI BİR BİREY OLARAK İNSAN OLDUĞUNUN FARKINA VARIN VE BIR KULAK VERIN. 

SONRA OKUL MU DERSİNİZ ÇALIŞMAK MI DERSINIZ, BÜYÜTÜN GELİŞTİRİN DESTEKLERİNİZLE. 

ONA BIRLIKTE TOPLUM OLMA BİLİNCİNİ O ZAMAN VEREBİLİRSİNİZ ANCAK. 

TAMAM PARASIZ OLMAZ AMA MAAŞ İÇİN KOŞAN AT GİBİ YETISTIRMEYIN ÇOCUKLARINIZI. 

O ÇOCUK, HEM KENDİ GÖZÜNDE HEM DE SİZİN GÖZÜNÜZDE İNSAN OLURSA BİLEBİLİR ANCAK ALIN TERINI. 

PARA KAZANMANIN YOLU ÇOK MALUM.

KAYBETMEYIN BENIM ÜLKEMİN ÇOCUKLARINI. 

YİĞİTSENİZ SEVDİRİN ÖĞRENMEYİ GELİŞMEYİ İLERLEMEYİ DÜŞTÜĞÜNDE KALKMAYI YARASINI SARMAYI KARDEŞLERİNİN ELİNDEN TUTMAYI İNSANA DEĞER VERMEYİ.

YİĞİTSENİZ GÜZEL BİR HAYATI SEVMEYİ ÖZLEMEYİ VE ONUN İÇİN ÇABALAMAYI ÖĞRETİN. 

SIRF OKUL DERSİNİ ZAMANINDA YAPIP SINAVLARI FUL ÇEKİNCE OLMUYOR BU İŞLER. 

SEVDİRİN ÖNCE. 

ÖNCE SİZ SEVIN HATTA. 

SİZ BUNCA ŞİKÂYET EDERKEN HAYATTAN SİSTEMDEN SİYASETTEN...

 HAYAT BUNLARMIŞ GİBİ (!) 

O ÇOCUK NİYE DERS ÇALIŞSIN Kİ NİYE KİTAP OKUYUP BİR ŞEYLER ÜRETSİN Kİ, KİMSE MEMNUN DEĞİL ZATEN! 

SİZ ÖYLE BİR TOHUM ATIN Kİ, ÇOCUK, BİR NİYET BİR HAYAL BİR HEDEF DOĞURSUN KALBİNE ZİHNİNE. 

VE BIRAKIN ONU KENDI ZAMANINA VE ISTIDADINA GÖRE BÜYÜTSÜN. 

KENDINIZE BENZEMEYE ZORLAMAYIN. 

ÖNCE KABUL EDİN ŞU İNSANI YA. 

O BİR İNSAN. 

ALLAH'IN ÖZEL BİR KULU. 

TEK BAŞINA DOĞDU KENDİ KİŞİLİĞİYLE KENDI ÇAĞINA. 

TEK BAŞINA GİRECEK MEZARA. 

SİZİN DEĞİL O. 

SİZİN MALINIZ DEĞIL. 

SİZE VERILMIS OLAN BIR EMANET. 

ONU KORUYUN ONA YOL GOSTERIN ONU SEVIN TAKDİR EDİN. 

KORKMAYIN KİBİRLENMEZ. 

NEFİS TERBIYESINDEN ÖNCE ÖZSAYGISINI EDİNMESİ LAZIM O ÇOCUĞUN. 

YOKSA NASIL ANLASIN EŞREFİ MAHLUK OLDUĞUNU DA NASIL SEVSİN ALLAHA GİDEN YOLLARDA KOŞMAYI TERLEMEYİ? 

KENDINE SAYGISINI KAYBEDERSE ÇOCUK, NE KUL OLABİLİR NE MAAŞ GETİREBİLİR ELİNİZE. ÖNEMSEYİN OLUR MU? 

ÇÜNKÜ SIZ DE ÖNEMLİYDİNİZ ÇOCUKKEN. HALA DA ÖNEMLISINIZ. 

ÇOCUKLARINIZ ÖNEMSENMEYİ HAK EDİYOR. 

ÇÜNKÜ SİZ KABUL ETSENIZ DE ETMESENIZ DE ONLAR DEĞERLİLER. 

NE TEMBEL ÇALIŞKAN NE GÜZEL ÇİRKİN NE AKILLI GERIZEKALI... 

SİZİN ONLARA TAKACAĞINIZ BU TÜR SIFATLARLA VAR DEĞİLLER. 

İNSANLAR KULLAR YAŞIYORLAR VE ÖLECEKLER. 

TIPKI BİZİM GİBİ. 

.

Neyse bu söz daha çok uzar. Allah anne babamdan razı olsun ki bana ilmi sevdirdiler imkanlarınca tüm çalışmalarıma destekçiler. Allah beni de onlara layık evlat etsin. Bana da onlar gibi çocuklarına ilmi sevdirebilen bir ebeveyn olmayı nasip etsin zamanı gelince. Sitem ettim biraz hakkınızı helal edin. İçimden gelenler bunlardı. Dürüstlük hepimizin aradığı şey değil mi? Dürüstçe söyledim. İnşEllah söz yerini bulur içimizdeki yerinde.

.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT

FZA

.

16 yaşındaki bir ergenin (fza) yazdığı şiir BİR HAYAT VARDIR tamamını okumak isterseniz tekrar ve ısrarla paylaşıyorum çünkü ben yanlışıyla eksiğiyle hatasıyla beraber 16 yaşıma değer veriyorum. O şiirimi linke tıklayarak okuyabilirsiniz.

https://fatmazehraakyigit.blogspot.com/2020/04/cdevam-ediyor.html


 

19 Kasım 2020 Perşembe

BULDUM SENİ UYAN


Reddediyor bir yanım her şeyi indirdim başımı

Görmek istemiyorum bir şey!

Diğer yanım kabul ediyor bazı şeyleri

Seyrediyorum uzakları, var mı gelen giden?

Gören duyan olmamış neredeyim?

Ben yaklaştıkça uzaklaşıyor seraplar

Ben kaçtıkça kovalıyor karabasanlar

Dursam öylece, durmuyor zaman ben

Meraklarımı asıyorum bir halatı ilmek yapıp göklere

İdam tarihini mi bekliyor boynum

Yoksa kurtarılmayı mı?

Neden çözmek gelmiyor içimden?

Kurdelası elimde oysa uzansam dokunacağım gökkuşağına

Yorgunum biraz belki ondan…

Kapanıyor sol yanımın kulakları

Sağ yanım ağır bir müzik dinliyor

Aslında duymak istemiyorum hiçbir şey!

Kendimi dinlenmek istiyorum aynamda kahvemi mırıldanarak.

Gözlerimde kırk yıllık bestem var,

Seksen yıl gibi gelirdi küçükken,

Ritmini tırnağımla tutarım bardak kenarımda

Tık tık tık

Yerde birkaç tel kuş konsun çalısı

Eziliyor bedenim yer altında çürüyen tohum gibi

Ruhum bulut, tonlarca yaş yutmuşum

Güneş de ılık, ışıyor

Belki bir beyaz zakkum açarım

Belki gece rengi kokusuz bir gül…

Zehrim süründürür gülüm güldürür duyguları

Belki bir dalda iki çiçek açarım

Sorup durmuşum da cevapsızım esmiş gürlemiş susmuşum

Yemiş sillesini hayatın, hayır, şefkat tokadını Hakkın,

Kusmuşum ziftlerini yumruğumun

Vurduğum surat aynadan yansır yüzüme

Parmaklarımda cam kırıkları

Kan sızar

Ayna kesiği sızlatır bilirsin

Canın çıkar

Buzlu buhar solur üşüyen yanım

Duman solutur yangın yeri efkarım

Derini sığa çıksa da acısı tatlanmaz

Sessizliğin

Çığlığım ölü gülüşlerini huzursuz eder

Hissizliğimin

Sancıya tutulur mühürlü inandıklarım

Çatırdayarak kırılır şüphesi isyanı her neyle kaplandıysa yüzüm…

Süzülür özümden bir ırmak, cennetten değil

Gıdıklanır avuç içimde kalemim kahkahası gözlerimi yaşartır

Geçmiş değilim kılıçtan köprüyü

Geçerim zannederken kesip kanattım ayaklarımı

Sararım bir başıma sanırken soydum kabuklarımı

Üryan yaraya toz doluşur

Arınmaya yaş gerekir yine yine göze ağlamak yaraşır da ben

Neden ağırlaşıyor aksine göz kapaklarım?

Uyan ey bakışlarım!

Sırası değil şimdi

Buldum seni

Uyan!

FATMA ZEHRA AKYİĞİT 
FeZA





















YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...