22 Mayıs 2019 Çarşamba

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKAN



Dürüst olacağım. Bakalım ne kadar doğrusunuz, sözüne güvenilir insanları tüm gerçekliğiyle tanımaya heves ederken. Ne kadar dürüstsünüz, iç sesinizin dedikodularını, sırlarını saklarken herkesten? Güvenilmezlikle yaftalarken önünüze geleni, ne kadar düşünüyorsunuz bizzat yaraladığınız insanları? Ya acımasızca suçlayıp durduğunuz kendinizin feryatları? Sesinizi ta içimde duymadığımı mı sanıyorsunuz? Ne kadar güvenebiliyorsunuz kendinize, kendinizi bile affedememişken? Güvenmek istediğiniz insanların her gerçeğini duyduğunuzda kaç hatasını affetme cesareti gösterebileceksiniz? Onları olduğu gibi kabul edebilecek misiniz? On yaşındayken söz verdiğim gibi, dürüst olacağım ve tanımanıza izin vereceğim. Hayır, önce kendinizi... Sonra tanırsınız beni. Çünkü sizinle aynı kişiyim. Ya siz? Ne kadar samimi ne kadar güvenilirsiniz?
.
Fatma Zehra Akyiğit
FeZA

21 Mayıs 2019 Salı

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKAN



Bazen ateş oluyordu bazen su…

Kırgınlığım ve kızgınlığımı sevgiye dönüştürdüğümde iki şey oluyor. Mutlu oluyorum. Acı çekiyorum. Acı çekiyorum çünkü gülmekten korkuyorum. Çünkü gülerken bir anda ağlamaya başlamaktan korkuyorum. Ağlarken, gülmekten ümit kesmekten korkuyorum.

Acıyorum gözlerime. Acıyorum sevgime. Sevdiklerim, kırılıp gitmesin benim öfkeli sözlerime. Öfkem kendime. Kızmasınlar, kırgınlığım kendime. Kırmak istemem kimseyi. Kızmak istemezdim kimseye. Ümit etmek istemem. Bu yüzden çok sevmek istemem kimseyi. Ama severim. Çok severim her bir kesi, kimse bilmeden. 

Uzunca bir süre, dört yıl kadar, duygusuz biriydim. Rahattı, güvenliydi böyle olmak. Rahat bıraktım insanları zihnimde. Her şey yolunda görünüyordu. Sonra özledim insanları sevmeyi, her şeyleri olan mutsuz insanların yanında buğulu puslu bakan neşeli sokak çocuklarını görünce.

İstedim Allah’tan sevgimi. Verdi tekrar yavaş yavaş. Ve ben anladım neden daha önce hissizliği seçtiğimi. Bir seçimin eşiğindeyim şimdi. A) sevmek ve birer birer gidişlerini seyretmek mi? B) tam ortasında duyarsızca terk etmek mi her şeyi? Gerçekten düşündüğüm, birinci seçenek iken, kendime yalan söylemek ve suçlayıp durmak herkesi ve kendimi!

Kitap yazsam okur musunuz beni? Sizi yazsam, içimdeki sizi? Okur musunuz bizi?

-Hey! Bakın. Buradayız. Nefes alıyoruz, hayattayız hâlâ imdat! Kurtarın bizi. İçimizin kuytularına düştük, sesimizin yankısına gelin, duyan yok mu?

Seviyorum sizi ve bu bana acı veriyor. Sevmek güzeldi hani? Hepiniz birer yaralı çocuksunuz gözümde. Evet bir çocuğum belki ve bunları hissediyorum size karşı. Elimde yara bandım yok. Duyamam da sesinizi, sarılamam da size, uzaktasınız. Gücüm de yetmez sizi vurulup düştüğünüz yerden kaldırmaya. Hatta, korkarım merhem sürmeye çalışırken canınızı daha fazla acıtmaktan. Ama ne yapabilirim, seviyorum sizi. Ve aciz kalıyorum sevince. “Ben varım bakın” diyemiyorum. “Ben varım yanınızda!”… Yokum, hiç olmadım biliyorum. Bu acıtıyor işte canımı.

Ben, hep aradım birilerini. Allah’tan ve beni O’na yaklaştıran Güzel’lerden başkasını bulamadım yanımda. Acizdim ve aciz olmak bir tek orada iyiydi. Çünkü Allah’tı cc mükemmel olan. Kendimi ilk orada sordum. Daha bulamadım cevabımı. Ama bir yoldu. Sevmek için bir yol. Sizi Allah için sevmeye ve acılarımıza Allah için sabretmeye bir yol…

.

FATMA ZEHRA AKYIGIT 
FZA

20 Mayıs 2019 Pazartesi

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKAN



Bu yazımı okuyup okumamanız hiç önemli değil. Çünkü sadece sesli düşüneceğim. Hepsi bu.  Önümüzdeki günlerde tam on bir tane sınavım var. Finaller😟 Fza’yı bilenler, tahmin edersiniz, çalışmak için elimden geleni yapıyorum. Bu yazıları-projeleri de derslerden başımı kaldırıp da biraz etrafıma baktığımda yazıyorum. Benim için en güzeli de şu ki, yazarken içime dönüyorum. Bir gün otobiyografimi yazarsam eğer, söz veriyorum, kitabın ilk sayfalarına “içimdekiler” bölümü ekleyeceğim. Okuyabilir misiniz? İçimdekileri diyorum, sadece yazılarıma bakarak okuyabileceğiniz iddiasında mısınız? Şimdilik bunu pek de merak ettiğinizi sanmıyorum. Belki bir magazin programında kameralara “aarkadaşlar lütfen çekmiyin, konferansa yetişmem gerekioo” derken görürseniz beni (Allah korusun! ne? Bunu gerçekten istemiyorum. magazin programında ne işim var? İlerde böyük adam olup zengin olunca başardım diye TED’e çıkcam ben 🙂 Bak bunu isterim işte :D) Ha işte o zaman merak edersiniz; perde arkasında neler var? (Herkes için söylemiyorum tabi. Aranızda önyargısına sahip çıkan canlarım var 😉 Bir de şu sorular meselesi var tabi. Merak etmeyin yahu, ahiret sorusu sormayacağım. Filozofik, aristokratik de sormayacağım. Öyle karmaşık kurmaşık paradoks soruları da sormayacağım. Uygulamamızı beğendiniz mi diye playstore sorusu da sormayacağım. Olağanüstü bir soru beklemeyin yani. Ortalama şeyler, havadan sudan… Şaka bir yana, sadece sizi kendinizden dinlemek istiyorum. Başkasından değil. Sizden duyduklarımla biraz kendimden uzaklaşmak istiyorum. Belki de daha çok kendimi dinlemek istiyorum. Bakacağız artık. Bana neler söylemek istiyorsunuz? Sizden duymak istediğim bir cevap mı var? İnsanları nasıl anlıyoruz? Anlamak istediğimiz gibi mi? Bize anlattıkları kadar mı? Herkes en doğru cevabı mı vermeye çalışıyor yoksa doğru olduğuna inanmak istediği cevabı mı? Vesaire. Bilmiyorum. Bunu bana sizin cevaplarınız öğretecek. Bir hayli meraklıyım. İki yıl içinde yanımda kimler kalacak? Ara sıra yalnız kalmak istediğimde, daha önemli bir işim olduğunda falan gideceğim. Döndüğümde kimleri nerede bulacağım? Kendimi nasıl bir dünyanın içinde bulacağım? Şu anda içinde bulunduğum yer neresi? Yanımdakiler kim?
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT
FeZA
   

1 Nisan 2019 Pazartesi

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKAN



Bazı güzel insanların, benim onlara verdiğim kadar kendilerine değer vermediklerini görüyorum. Onları değerli olduklarına ikna etmek çok zormuş bunu anladım. Tıpkı benim kendime değerli olduğumu ispatlayamamam gibi. (Yoksa aynaya mı bakıyorum?)

Bir parantez arası:
(Belki de “nefsini aciz bilmek” meselesini fazlasıyla yanlış anladım. Bu, Allah’ın verdiği varlık ve insan olmaklık nimetini hiçe saymak ve elinin tersiyle itmek anlamına gelmiyor olsa gerek. “Hiçlik” ten maksat daha ulvi bir şey olmalı.) 

Olması gereken; iyiliklerimi, yeteneklerimi, başarılarımı, güzel duygularımı, dualarımı, bilgilerimi, hayallerimi vs. olumsuzlayıp bir köşeye atmak ve nefsime ne kadar kötü olduğumu söylemek değildi bence. Hali hazırda Allah bu nimetleri lütfetmişken bütün bunları istediğinde geri alabilecek olan Allah’a şükretmem gerekirken… Şimdilerde böyle düşünmeye başladım. Kendin olmaklık ve terbiye edilmesi gereken nefse sahip olmaklık başka şeyler.

Peki zaman zaman hissettiğimiz değersizliğin, yetersizliğin sebeplerinden biri de yanlış anladığımız dini sözler olabilir mi? Bu zamana kadar okuduğum, dinlediğim bütün dini literatürü sil baştan hatmetmeye ve yeniden anlamaya karar verdim. Bunlara yenilerini de ekleyeceğim, eksiklerimi tamamlama yolunda yolculukta olacağım inşallah. (Daha birçok sorum var bununla alakalı! Konuşuruz yeri geldikçe.).

Herkesi kendisi olarak kabul etmek istiyorum. Kendimi de… Kimseyi benim gibi olmaya veya bir idol gibi olmaya zorlamayacağım. Kendimi de öyle. Eğer biri gibi olmayı istiyorsam, bunu, Allah benim için dilediğinden ve kendim de Allah’ın bana dilediği şeyden razı olduğum için, istediğimden yapacağım. Yahut da Allah O’na kıymet verdiği için, beni de O’na seçtiği için, beni O’na razı ettiği için, O’nun benden razı olmasını dilediğim için… Mecbur olduğum için değil yani. İnsanların da kim olmak istediklerine dair kendi seçimlerine saygı duymak istiyorum. Bu demek değil ki iyiliği emredip kötülükten sakındırmayacağım bilakis, Allah’a inanan hiç kimseden (bildiğim kadarıyla) doğru olanı saklamayacağım. Farklı olarak, bunu yaparken insanların doğru olanı özgür iradeleriyle sevmelerine ve istemelerine müsaade edeceğim. Israr etmeyeceğim. Çünkü herkes için doğruya giden yol farklı olabilir. Bazılarımız öğretmenin gösterdiği formülle buluruz bazılarımız zihinden hesaplarız bazılarımız doksan dokuzuncu defa yanlış yaptıktan sonra buluruz sonucu. Henüz sonuca varamamışlardan biri olarak, gönüllü olduğum bir yol bu. BİRLİK’ te aramak….

Yalnız, tek bildiğim, her birimizin de adımlarımızı bizden önce Allah’ın dilediği. Bizim de küçücük irademizle, yumruk kadar kalbimizle, dağları delecek derece sivri sandığımız aklımızla, kocaman hikmetler dolu sınavlardan geçtiğimiz. Geçtiğimiz yahut kaldığımız… Her ne kadar zaman zaman zorlanıyor olsak da, Allah’ın bize şah damarımızdan yakın olduğu… Onun öylesine merhametli ve affedici olduğu… Biricik yardımcımız olduğu, sınırsız bir güvenle inanılmaya ve ibadet edilmeye layık olduğu… O’ndan gelen her şeyin de bütün varlığımızla razı olunmaya değer olduğu….

Biliyor musunuz, her birimiz, en azından “insan” olduğumuz için çok değerliyiz. İnsanları sevin, insanlara değerli olduklarını hissettirin, insanlara saygı duyun, insanları oldukları gibi kabul edin, insanları hoşgörün. Şunu da hep hatırlayın olur mu; biz INSANIZ. Ve (Allah’a inananlar için söylüyorum) bizler KULUZ. İşte bu yüzden Allah’ın yüceliğinin yanında birer HIÇ’ iz ve yarattıkları arasında Eşref-i mahlukatız, DEĞERLİYİZ. 

.
FATMA ZEHRA AKYIGIT 
FeZA

31 Mart 2019 Pazar

GÜNLÜK YAZMA SORUNSALIM



Hadi günlük yazmaya başlayalım. Oldum olası üşenirim yediğimi içtiğimi yazmaya bilirsin. Geç bunları midemde kalsınlar! (Ah şu berbat espri yeteneğim :D hayır yani espriye de benzemiyor ki, ne!, koyktun mu :) Defterim sence kaç kişi okumuştur bu rezilliği? Hehee, çabuk pes ettiniz :) Kendimi anlatmaya bayılıyorum. Ama yalnızca sana defterim. Başka "birine" anlatmam. Ama "herkese" anlatabilirim. Çünkü birine güvenebilirim. Bu tehlikeli bu zamanda (hep öyle derler ya). Herkesin umrunda değilim ama. E bu da işime geliyor. Defterim, bu anlatmak konusunda, bir sen umrumdasın bir de bazı kimseler. Kim olduğunu bilmediğim kişiler onlar. Tanıdıklarımın iyisine kıyamıyorum kötüsüne değmez diyorum. (Kim iyi kim kötü kim bilebilir ki iyi ne kötü ne ben kimim sen kimsin siz hepiniz kimsiniz verdiğin cevaptan emin misin kendim?) Bir sana kalıyorum bir de herkesin içinde meçhul kalan bazı kimselere. Hey siz! İçimsiniz bundan böyle. Sizde kalmak güzel. Belki pişman olurum bundan. Tanıdıklarım arasındaki kıyamadığım iyilere sesleniyorum! Ben sussam da yazsam da konuşsam da çekip gitsem de dönüp gelsem de kendi kafama essem de yanımda kalabilir misiniz? (Hepimiz bir başımıza gireceğiz kabre zaten, hani diyorum, hâlihazırda yaşıyorken...) Duymuşlar mıdır, ne dersin defterim? Sessizlik... Güzel. Beklendiği gibi. Hadi hayata gülümseyelim defterim.
.
FATMA ZEHRA AKYİĞİT
FeZA

AY DEMEYE ŞAHİT ISTER

Karşımda parlayan dolunay sanki ayın on dördü. İlklerini yıldızca kaydı say, içimde umudun son dördü. 

Bir, önümde uçlu bucaklı bir hayat var ölümün çok gördüğü. Gözümde çıkışta zalimin hor gördüğü. Özümden düşüşte demin dost bildiğim. Yaşamakla yarışta cani nefse kurban bedenim. Canhıraşça varışta sonsuzluğa cesedim. Cennette kavuşmak istediklerimin; alev kara gömleğini kasıtlı yangınlardan kurtarır öperim. Namlu fırlağı kurşunlar arasından sıyırır taze kanıyla şehidimi bayat toprağa gömerim. Kıymet bilmez gencimin sere serpe yere yığılan uyuşuk ömrüne acırım. Kendi canımı hiçlere harcadığımla durur yürür sancırım. Hayat mıydı birinci umut? Tam ortasından yarıldı ay. Ta başından yarıktı yollar, yarımdı ay.

İki, elimde bir sağlık hazinem var uykusuz gecelerin baltaladığı. Saatlerin daha çok erken saçmalığı falan değil bana bir şey olmaz rahatlığı. Olan olmuş zaten kalemimin her harfine yazdığı… Aslında yalan bu. Bilmezden gelmek düpedüz! Fakat bir gerçek Azrailin bahanelerle can aldığı. Neyin körüyüm? Yetmez mi devekuşlarının kumun altında boğulduğu? Boşuna mı her sabah göğün güneş doğurduğu? Gereksiz miydi ashabın varıyla yoğuyla kıyama doğrulduğu, yiğİt vatan evlatlarının yumruğunu siper yerine koyduğu? Ben böyle gaflet edeyim diye miydi Allah’ın kalbime bir damar kondurduğu? Umarsızca uçurayım diye miydi bir günlük kelebekçe zamanı? Sağlık mıydı ikinci umut? Vahşi ağzını sonuna kadar açıp var gücüyle ısırdı şeytan, bir çelimsiz hilal kaldı ay.

Üç, tutunabileceğim bir pişmanlık dalım var çürük meyvelerin salkındığı. Şahlığını ilan eden bir nefs var sarayımda. Bu oyle bir saray ki, emmarenin, tahtında günahlarla kalkındığı. Tövbe bahane değildi oysa. Sahici bir umut olmalıydı hakikaten. İçimdeki güven arayışının ıspatıydı. Affedileceğine sevildiğine korunduğuna dair ihtiyacını itiraf edişiydi aciz yanımın. Böyle olmasını isterdim. İsterdim ki hiç olmazsa levvame kadar samimi olsun pişmanlığım. Masum muydu tövbelerin bir yanın isyankar iken? Sessizdi bir yanın gözlerin ağlarken. Hissettiğin suçluluğun yüzde kaçı vesveseydi sen acıların çocuğu gibi takılırken? Gönlümden çıkan kanlı yaşlardan haber versem gerek Ya Rabbim’e pişmanım derken yaptığım günahlardan esefle. Af mıydı üçüncü umut? Ay kalmadı desem güneş mahzun yıldızlar mahzun. Ay nerede dersen, tutukladı karanlık bir bulut onu. dördüncü umutla şimşekler çaktı aklım kalbim aydınlandı.

Dört, İman. İslam. Ehli sünnet.

Ve sağ yanağıma bir damla yağmur yağdı.

.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT 

FeZA






SOKAK ÇOCUKLARI


Şehrin ışıklarıydı günahkar… Masumdu bu küçüklerin size bakamayışında ürken ahları. Gerçeğe ihanet eder gibiydi akamayışında yaşları; onlar, zamana isyankar, kirpiğine kuraktı. Kara kuru olanı, elleriyle dizinde ritim tutardı, kaçarak binerken tramvaya  dudaklarında şarkılar… Sarı saçlı olanın suratında kahkahalar diz boyu; gözünde korku, omuzlarında hayat… Heyhat! Sevap değildi bir fotoğrafın ağlayan gözlerine instagramda beğeni atmak. Yalandı itiraf edin! İçiniz değildi yanan. Yanan, bir sokak çocuğunun gece lambasıydı. Yumruk kadar yüreciği korkmasın diye sapsarıydı güneş gibi ışıklar. Yorgansızdı beton yataklar. Soğuk değerdi çelimsiz boyunlarına teneke yastıklar. Uyananlar başkalarıydı hep. “Evli evine köylü köyüne, evi köyü olmayan sıçan deliğine” derdi kimi çocuklar. Tatlı rüyalı geceler, evli köylü çocuklarındı. Buralar başkaydı. Sokaklarda rüyalar görünmez, sıçan deliğinde kaşıntıdan uyunmazdı… Küçük bir insandı aşağıladığınız düşman! Güya ana-babasının düşmanlık öğütlediği örgüt üyesiydi her biri! Aklı erip de din vatan düşmanı olanın cezasını versin Allah! Pişmanlık koysun zulmünün yerine. Yine de iftiraydı sabilerin omzuna yüklediğiniz yükler. Karton, kağıt hafifti oysa, sokak kiri tertemiz… Attığınız suçlar sizindi. Gayet semizdi cepleriniz. Şu sokak çocuğunun, bir tek hayalinde doyurabildiği aç karnına idi hasediniz. Hal bu ki bombalar öz vatanı başına demirdi onların. Gurbetten bir merhametli el, onlar için özgürlüğün kuş tüyü…. Çok gördünüz kendi çocuklarınıza aldığınız beş çoraptan birini. Kim demiş! Siz çok gördünüz böyle fırsatçıları… Tek dertleri paraydı onların. Verdiğiniz çorabı giymez satarlardı. Sormak aklınıza geldi mi, içine atılacak odunu var mıydı olmayan sobanın? Elinden kurtarmayı denediniz mi hiç; olmayan eve ekmek almak yerine, ufacık çocuğun bir deri bir kemik bacaklarında, sopa kıran babanın? Üşümeye hakkı var mıydı kaldırımda parçalanarak sertleşen minik ayakların? Sokağın yüzsüzleştirdiği yara sarmaz ananın, zehir dilinden kurtulamadıkça inleyen sayıklamaları yavrucağın…. Kimse değil, Şehrin ışıklarıydı günahkar… Masumdu kindar perdelerinizi aralayıp da bakmayışlarınıza ağlayan sokak çocuğunun ürkek gözleri. Büyümeyen yaşına kırgındı güçsüz elleri, kalem tutmayı öğretmeyen her yetişkine kızgındı! Çöplük kokan işaret parmağıyla gösterdiği her yazıda hayallerini okuyordu kara üzümleri, sulu sulu parlıyordu umutsuzca. Siz, hiç görmediniz.. Zulme hayır! …dı ya hani? Öyleyse neden hep bomba atanlara özendiniz? Size göre, başarıydı zengin olmak! Evi bombalanmış çocuklara diş bilediniz. Nasıldı, bir çocuğun umutlarına haciz getirip dünyasını yıkmak? Anlayamıyorum, nasıl bir dünyaydı umarsızca dilediğiniz? Bu yaptığınız evlat ayrımı yapmak! İstemeden batakta düşmüş yaralı çocuğa, kendi çocuklarınızı onlardan korumak adına, iyi niyetle kurşun sıkmak…


.
FATMA ZEHRA AKYIGIT 
FeZA

11 Mart 2019 Pazartesi

YAZAR OKULU DERS NOTLARI 9


Üniversitelerde okutulan bir Türk dili ve edebiyatı kitabı edin.
Adam öyle güzel bir Türkçeyle konuşuyor ki her cümlesi hacı Şakir sabunu kalıbı gibi 
Muharrem eski-Türk dili ve kompozisyon.
İyi bir dilci olmakla İyi bir edebiyatçı olmanın birbirinden ayrılmaması gerekir.
Bir edebiyatçının aynı zamanda iyi bir ilahiyat, tarih, sosyoloji vs. bilmesi lazımdır.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ders notları kitabı
Marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta zayidir.
Yazmak, zihnin hıfzı sıhhasını yapar.
Duygu düşünceleri bir düzene koymak lazım. Sürekli okuyup da yazmamak olmaz. İçinizi bir boşaltmanız lazım.
Yazarlık bir gözlemdir. yaşamamış olduğunuz bir karakteri anlatmak ancak o karakteri çevrenizde bulup çok iyi bir şekilde her yönüyle gözlemlemekle mümkün olabilir.
Şiirsiz edebiyatsız bir dünya çıplak köledir. Ne doyar ne de ısınır. 
Yazı diliyle bir anlatı metni yazın.
Şöhret afettir. İnsan alkış ister. Alkışlara inanmayın. Bunun etkisinden çıkmayı bilmelisiniz. Çıkamazsanız kapkaranlık bir sahnede yapayalnız kalırsınız.
...Şimdi yardım almaya başlayanlar yarın buyruğumuzu da alsın.
Güzel bir seda ile okunan ezanın bir gayrimüslimin İslamla şereflenmesine vesile olduğu gibi estetik, yazarlıkta da çok önemlidir.
Dünya kadınlar gününde herkes kadın erkek eşitliğini anlatırken siz bir yazar olarak fabrikada gece vardiyasında çalışan çeyizsiz gelin kızı anlatın.
Dilin toplumda nasıl karşılık bulduğu önemlidir.
Toplumun bir zihni vardır. Yaptığımız herhangi bir şey toplumun bilinçaltını etkiler.
Tanımazken yorum yapamadığımız insanlara tanıdıktan sonra neden eleştiri yöneltiyoruz?
Edebiyat serseriliği de içinde barındıran bir terbiyedir . ÖF
Sizin tanımınızda edebiyat nedir ve edebiyatçı kimdir?
Kelimelerin arasında bir uyum oluşturmalısınız. Birbirine anlam katmayan birbiriyle uzlaşmamakta direnen kelimeleri yan yana kullanmakta ısrar ediyorsanız bu yanlıştır.
Hiçbir dil ihtiyaç duyulmayan kelimeyi üretmez. Bir kelime istenilen anlamı ifade etmekte yetersiz kalıyorsa yeni bir kelime üretilmiştir. Bu tür kelimeler aynı anlama gelen kelimeler olarak anlatım bozukluğu oluşturmazlar. 
Vurgu yapacaksa özneyi açıkça kullanın ancak devrik cümlede yanlış yerde kullanılan özne kaybolur gider.
“denemeyi deneme" eseri.

9.DERSIN SONU 

27 Şubat 2019 Çarşamba

YAZAR OKULU DERS NOTLARI 7-8


Savunmaya geçmek , hırçınlaşmak, yazarlığın ciddi bir kusurudur. Bundan kurtulmanın yolu tarafsız bir bakış acısıyla yazabilmek, bunu yapabilecek bir anlatıcı seçmektir.

Duygusal kelimeleri çok yoğun kullanıyorsan şiir ruhunu, olayları detaylarıyla anlatıyorsan hikaye roman ruhunu, fikir – düşünce sende on plana çıkıyorsa deneme makale vs. Ruhunu yansıtıyorsun.

Yusuf bal- da (görsel ve deneysel şiir kitabı)

Şiirden bir kelimeyi çıkardığınızda anlam daralıyorsa o şiir tamamdır. Gereksiz kelimeleri atmalısınız.

Romanı “sadece" karakterin tipine yoğunlaşarak yazmaya çalışmayın.

Sait faik – dülger balığı
Merak duygusunu güçlü tutmak...

Okurun zihninde hangi kelimeleri öne çıkaracak, hangi kelimeleri geriye atacak, gözünün önüne nasıl bir bilgi-duygu akışı gelecek vs. , bunu yazar çok iyi belirlemeli.

1 saatlik olay vardır. Siz o bir saatlik olaya sebep olan parçaları geçmişi vs. katarak o bir saate anlam yüklersiniz. Dikkat edilecek nokta şu ki; o diğer parçaların, olayların hangisini dışarıda bırakıp hangisini romana katacağına yazar karar vermeli. Dışarıda kalan kısımları okura düşündürtmeli.

7.DERSIN SONU 

Kehkeşan = samanyolu
Edebiyat biraz da çevre meselesidir. Edebiyat ve kültür etkinliklerine katılmanız gerekir.
Amaçlarımızdan biri dergilerde yazabilmek olmalı. Bu bir basamak ölçütüdür.
Yazmasanız dahi bol bol dergi takip etmelisiniz. Okumalısınız.
Oyu bir okuyucu olabilmek için insan kendi anadilini çok iyi bilmelidir.
Her türde okumanız lazım. Antoloji, makale, roman, şiir vs. Diğerleri  ilgi alanınız olmasa dahi fikir edinmelisiniz.
TDK- güzel yazılar ( 10 kitaplık bir antoloji)
TDK- Türkçe sözlüğünün, yazım kılavuzunun, derleme sözlüğünün,  tarama sözlüğünün, deyim ve atasözleri sözlüğünün SON BASKISI
Ferit Develilioğlu- Osmanlıca- Türkçe sözlük
Haykırım (bekir oguzbasaran)
Halayı meşhur lügati fasihten evladır. Bir kelime halk içinde özümsenmişse bu yeterlidir. Bu konuda, kelime Türkçe midir değil midir sorgusu lüzumsuzdur.
Günay Karaağaç- türkçe verintiler sözlüğü (Türkçeden diğer dillere geçen kelimeler sözlüğü)
Üslubu beyan, ayniyle insan. İnsanın üslubu şahsiyetinin yansımasıdır.
Gâvurun yağlı ketesi kaypak müslümanı dinden çıkarır. (Seyrani)
Türk dil tarihini, temel kaynakları bilmeniz lazım.
Mitolojiler kurgu için ilham kaynağı olabilir.
TDK- Cem Dilçin- örneklerle türk şiir bilgisi
Bekir Oğuzbaşaran – şiir diller, nfk gerçeği
Beşir Ayvazoğlu- portre yazarı. Yazar ve şairlerin hayatlarını vs. yazıyor.
Bayram Durbilmez- derviş tarzı türk şiiri
Seyrani şiiri ,Aşık Veysel, dünya şiirleri
8.DERSIN SONU

22 Şubat 2019 Cuma

YAZAR OKULU DERS NOTLARI 5-6

YAZAR OLMAK ISTEYENLERE ÖZEL 5-6 :)

Edebiyat metni okura zevk verir, bir amaca hizmet eder, estetik bir yani vardır.
Başlığın çarpıcı olması da önemlidir.
Oturup ilham beklemeyeceksin, kalbinin derinliklerindekini eşeceksin eşeceksin çıkarıp işleyeceksin.
Yazmaya karar verdiğin metnin yerini, mekanını, kişisini, zamanını gidip yakından tanımalısın, araştırmalısın. Bütün gözlemleme sürecini tamamlanan lazım.
İlk defa yazdığın hiçbir şey asla doğru değildir. Yırtmayı öğreneceksiniz.
Yazdığın eserde bir ders vermek istiyorsan bunu okura hissettirmeden yapmalısın.
Yazar her şeye başka bakmalı. Kendi üslubunu oluşturduktan sonra “acaba kim nasıl eleştirir” diye çok kasma.
Yazacağın şey için “anlatmak ihtiyacı” hissetmelisin.
Binlerce şair var, içinde kalanları hala anlatamamış, nihayetinde intihar etmiştir.
Yazdığınız metne ruhunuzu verdiğiniz takdirde yazar olursunuz.
Benden önce yazanlar nasıl yazmışlar incelemen lazım.
Eserlerini de yazarları da araştırman lazım.
Bir yazarın birkaç kitabini okuman lazım.
Bir eseri en az iki defa okuman lazım.
Okuduğunuz yazarların ve eserlerinin diğerlerinden farklı olan yönlerini bulacaksınız.
Gösterdiğin çaba sana acı veriyorsa başarıya ulaşabilirsin.
Dokuz defa okuyup bir defa yazacaksınız. Fakat okuduğunuz kitaplara bağlı kalmayacaksınız.
Roman yazmanın birinci aşaması olarak kısa hikaye yazmayı deneyebilirsiniz.

5.DERSIN SONU 
Tüm insanların görüşlerine, inançlarına vs. Saygı duymayı bilmelisin.
Gerçek bir yazar büyük fedakarlıklar yapmak zorundadır.
Yeterli ve gelişmiş bir seviyeye ulaşmadan kitap bastırmak “erken kifayetsizlik"tir.
Bilgi +çile+ bilgelik. Kolay değil. Herkes uyurken siz yazacaksınız.

6.DERSIN SONU 

YAZAR OKULU DERS NOTLARI 4

YAZAR OLMAK ISTEYENLERE ÖZEL 4 

Yazacağın konuda bir alan daraltması oluşturacaksın. Mesela kendini anlatıyorsan hangi yönünü anlatacağını belirleyip onu yazmalısın. Kişiliğinden bahsederken tutup da sevdiğin yemeklerden bahsedemezsin.
Kelime ve kavramlara farklı bir acıdan yaklaşmalısın ki kimsenin yazmadığı bir yer yakalayabilesin, özgün olasın.
-Bir kıza iltifat edersin, kız sana bakar, o şiirdir. Kıza laf atarsın, kız sana tokat atar, o şiir değildir.
-yanılıyorsun, tokat da bir şiirdir eğer iyi atıldıysa (!)
Konu bütünlüğü ve akıcılık olmazsa güçlü bir üslubun etkisi kalmaz.
Zorlama kelime kullanma gerektiği kadar kelime kullan.
Edebiyatçı için hatırlamak; bir olayı yeniden yorumlamaktır.
Farklı anlatıdırlar kullanıyorsan her anlatıcının üslubu farklı olmalı.
Elma ağacı armut ağacı deme, ağaç de. Bir kız çocuğu deme bir erkek çocuğu deme, çocuk de. Okurun ufkunu açacak metinler oluştur.
Metnin başında bahsettiğin cümleleri ,metnin sonunda okura hatırlatacak imalar yaparak etkileyici bir final yapabilirsin.
Okurun zekâsını küçümseme. Anlamayı okura bırak zaman zaman.

DÖRDÜNCÜ DERSIN SONU 

YAZAR OKULU DERS NOTLARI 3

YAZAR OLMAK ISTEYENLERE ÖZEL 3 

Mesela, soğuk kelimesini kullanmadan soğuğu ve üşümeyi okura yaşat.
Kelimelerin etimolojisini araştır. Bir kelimenin, kavramın alt ve üst anlamlarını bilmelisin.
Yazar, kendi kavramlarını oluşturan insandır. Kelimeleri düşündüğün gibi kelimeleri düşündürtebilmelisin de. O kelimenin anlamını insanlara sorgulatabilmelisin. Yeni anlamlar yüklemelisin.
“eşya küçülüyor uzakta" bunu nasıl anlayabiliriz? Uzağında olduğumuz şeylerden yoksun hissederiz veya uzağında olduğumuz o şeye arzu duyarız veya uzaktakini doğru anlamlandıramayız veya...
Evde yaşadığınız bir olayı o sırada orada bulunan bir eşyanın gözünden yazabilirsiniz.
Duygu aktarımında sıfatların dilini kullanın.
Mesela okuyucu karaktere önyargı duysun sonra buna pişman olsun.
Birçok yazarın etkisinde kal ki kimse kimden etkilendiğini anlamasın.

ÜÇÜNCÜ DERSIN SONU 

YAZAR OKULU DERS NOTLARI 2

YAZAR OLMAK ISTEYENLERE ÖZEL 2 ;)

Karakterin içinde bulunduğu ortamı, beş duyuyu, duygusal zekâyı okura yaşatmalısın.
Üslubunuzda, eserinizde bir kusurunuz olsun ama o kusuru sadece siz yapıyor olun. Özgünlük.
Benzeyenle benzemeyen yönleri harmanla (demir acısı)
Mesela bir nesneyi değil o nesnenin insanlar üzerinde bıraktığı etkiyi kaleme al.
MELIKE ÇELIK - ÖLÜ SOYUCU
Ne anlattığından ziyade nasıl anlattığın önemli.
Travmalarımızdan besleniriz.
Metni “yazar” yazmaz. “anlatıcı" yazar. Kitabı başlayıp sonuna kadar yazan yazar tabiri caizse kafayı sıyırır. Bir dönüş biletiniz olmalı. Eseri oluşturma sürecinde Yazar olmakla anlatıcı olmak arasında geçişler yapabilmelisiniz.
Olayı kendi kendini anlatmak yerine
Olayı kendi bakışından anlatmak yerine ücra köşeden bakan birine anlattırabilirsin.
Seçeneksizlik bir gerçeklik değildir.

IKINCI DERSIN SONU 

YAZAROKULU DERS NOTLARI 1

Yazar olmak isteyenlere özel ;)

TURKIYE YAZARLAR BİRLİĞİ/
KAYSERI SUBESI/2019YILI/
YAZARLIK DERSLERINDE ALDIGIM NOTLAR

Edebiyatla hayatı ilişkilendiren şey akıldır. Fakat insanları harekete geçiren şey duygudur.
Yanlış görülen bir konuyu kabul ettirecek bir etki oluşturmak istiyorsan duygu aktarımını öne çıkar.
YAZMANIN 11 KURALI ÖZET;
Sana “yaz beni” diye yalvaran bir derdin olmalı. Derdi olan insan yazabilir.
Bu konuyla ilgili derin bir araştırma yap,beslen,yaz.
Metni yazıp rahatla. Metni soğumaya bırak tabiri caizse  biraz uzaklaş.
Biraz zaman geçtikten sonra tekrar eline alıp yüksek sesle kendine oku kendin eleştir kafana göre düzenle.
Edebiyattan anlayan bir kişiye yahut bir gruba oku, eleştirilerini al, gerekiyorsa düzenle.
Hedef kitleni belirle ve nerede yayınlayacağına karar ver.
Yayınlansın.
Yayınlanmasıyla şayet yayınevinin eleştirisine göre tekrar düzenle.
...
Çirkinliği anlatırken aynı zamanda iyiliğe vurgu yapabilirsin.
Kişi ve mekânın, olayların vs. Bir dış zamanını da katabilirsin.
Az kelimeyle çok şey anlatabilmelisin.
Israrla yazmak lazım. Disiplinli bir şekilde. Olumsuz eleştirilere aldırmadan.
Günde 200 kelime yazarak bir rutin oluştur.
“şiir darası alınmış sözdür”. Metnin fazlalıklarını atman lazım.
İnsan ne yazarsa yazsın kendini yazar denir.
Mesela “günah"ı yazacaksan insanların lügatinde “günah" ne demek bunu bilmelisin.
Tepenize pisleyen bir kuşu öldürmeyi planlıyorsanız siz Raskolnikov'sunuz...öldürmek, Habil ve Kabil ile başlayan serüven...
İnsan zekâsıyla eşya arasındaki ilişkiyi çözmek!
Aristokrat bir insanın yapmaması gereken şey... kendi içindeki karanlık yön...
Bilinen yönlerinin arkasındaki bilinmeyen yönlerini keşfedip kullanabilirsin. Bilinen fiziksel özellikleri yazmaktan çok karanlıkta kalan yönlerini yazmakla daha kaliteli bir is çıkarabilirsin.
“zamanın insan üzerindeki baskısı strestir" bunu kullanabilirsin.

                                  BIRINCI DERSIN SONU 

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...