12 Nisan 2021 Pazartesi

HEPSİ B"EN"DİM

 


Yargılar. İnfaz kararı suçlamalar. Söz dolandırmaya lüzum yok. Unuttum çocukken. Hatırlamadım yıllarca. Sonra bir şimşek çaktı ve yağdı göğüme ceviz kadar dolular. Doldular vura vura sineme. Açıldı perdeler. Işık boğdu gözlerimi. Acıdı. Acıydı gözlerimin önüne gelenler. Kaçacak yerin yokken karabasanlarla karşı karşıya durmak… Kesildi nefesim. Şişti gözlerim. Faillerin profillerini çizdi verdi elime hatırladıklarım. Öfkelendim. Kırgınlık çöktü büyüyememiş çocukluğumun yumruk kadar yüreğine. Sustum. Sordum kendime. Sordum aynamın göz çukurunda katillerine saf niyetlerinin çocukluğumun. Suçladım. Kırgındım ve öfkeliydim işte. Geçmiş dediğin silüet dokunamadıkça tutup kollarından dur! diyemedikçe zulmüne kara dumanların, kaybettim inceliğini kalbimin. Alabildiğine kalınlaştı boynuma dolanan halat. Kurtarmaya çalışan, halatın ucunu çektikçe canım yandı, nefes alamadıkça anlatamadım. İçimde yıllandı. Tutmak istemediğimde… İşte o zaman, suçlandım iyi yaşayanlar tarafından (!) karamsarlıkla…

Hayır, öyle değil!

Dili tutulmuş bir çocuğun konuştuğu ilk cümleler bu karanlıklar. Çocuk bu, yapmayın, elbet zifirin ötesinde yıldızlar var. Unutmuştum çocukken. Büyüdüğümde hatırladım. Suçlamıştım anlamsızca kendimi yıllarca. Çocuktum. Hatırladım. Suçlu ben değildim. Kızdım. Çok üzgündüm. İnsanların neşeye ihtiyacı vardı. Güzel şeyler duymak okumak istediler. Gülmemi beklediler. İyiliğim içindi, gülmemi istediler. İyi olabilmek için ağladım. Sustum. Duygusuzlukla suçlandım. Yazdım. Yazdığım ne varsa siyah, simsiyah kasvet, iyisine kötüsüne herkese fırlattım kurşun kelimelerimi. Masumdular sahi. Kızdılar hamlığıma. Yanamadığımdan, kırılır mı düşünmeden böyle cahilce nefret kusuyorum önüme gelene, sandılar… Zanlar sel gibi aktı üzerime, sürüklendim. Bir o taşa bir bu taşa çarptım duramadım hiçbir yerde. Gitmek istedim. Bilmediğim şehirlerde kaybolmak istedim. Gittim. Sokak çocuklarını gördüm. Yakın hissettim gözlerindeki kıpır kıpır buğudaki neşeyi. Büyüktü bu şehirler. Şehrin insanları küçüldü gözümde küçümsendiğimde. Aldırmadım. Gülümsedim. Büyüklermiş gibi gülümsedim. Hoşlarına gitti. Sahteydi kimisi. Kimisi yol gösterdi. Minnet duydum. Büyüktüler, büyüttüler beni. Tramvay nedir, tramvay durağında sarı çizginin ötesine neden geçilmez, tramvayın iki kapı arasındaki daire neden dönüyor, kapı kapanırken neden içeri geçmeye çalışılmaz, pason yoksa neden parayla binilmez, ramak kala öğretmeyi lütfederek büyüttüler. Bilmek… Kibir vermişti kimisine kimisine alışkanlık yapmıştı kimisine fırsat vermişti iyilik için yolunu kaybetmiş bir çocuk ruhuna yardım etsin diye…

Zaman geçtikçe duruldum. Kırgınlığımı sevgiye dönüştürmeyi öğrenmiştim…

Fakat terk edemezdim. Bırakmamı beklediler, ben… Bırakamazdım çocukluğumu yüz üstü. Bir ben miydim? Hayır, en azından içinde kalmamalıydı bunca siyah. Reva mıydı karanlık?! Yıldız doğmalıydı artık. Dedim ya duruldum, dağıldı karanlığım sabaha döndüm, neşeme döndüm, Rabbime, özüme döndüm, huzura… Çocukluğumun elinden tutuyorum, melankolik mısralarıma ses etmeyin n’olur. Yaktığı onca defterinden kalan müsveddelerini buldukça yazıyorum. Okuyanların neden zoruna gidiyor suçlanmak? Ve karamsarlıkla duygusallıkla hatta duygusuzlukla suçluyorlar şiirlerimi, yazılarımı… Yanılıyorlar. Ben değilim, bir çocuk ruhu. Çocukluğumun…

Neşeyle huzura erince terk etmek şart mı hüznü? Olmaz. Yapamam. En azından kalemim, anlatmalı karanlığı kağıda ki gönülde yıldız açsın gece…

İnsanca yaklaşmak insana…

Bahsettiğim insanların hepsi bendim belki. Suçlanan da suçlayan da bendim. Kendimi nasıl görüyor idiysem insanlar da beni öyle görüyor zannettim. Basit bir değersizlik suçluluk psikolojisiyle açıklanabilir miydi? Nefsine zulmedenlerden olmanın bir penceresi de bu muydu bilmiyorum, bildiğim, ne o kadar gökte ne o kadar yerde… Vasat şu insan. “Ben” dedi mi kurbanlığın da kahramanlığın da, suçluluğun da… Sanırsın bir “en” yarışına girmiş nefsi. “Sen en günahkar bile değilsin. Senden daha günahkarları var” diyen zat ne kadar isabetli söylemiş. Ne bu kibir? Mazlum olmuşsun zahirde belki, Allah hidayet versin zalimlere, ya bu göze gelmez nefsin emmaresine ne demeli? Bu ne cüret! Bana nasıl zulmedilebilir? Ey nefsim! Peygamberlerin uğradıkları zulüm nedendi, açıklayabilir misin düz pazarlıkçı mantıkla? Ki çocuktun… Masumdun mazlumdun. Bunca kıyameti koparan şimdi hangi masum yanın, iyi düşün, nereden vuruyor nefsin seni, vesvası hangi yandan yaklaşıyor?… Affetmek lazım. Kızmak da yerince…

Razı olmak en hayırlısı be okurum, her halimize…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...