17 Şubat 2021 Çarşamba

ANLAT!



-Hoş geldin.

-Kimin öğüdünü dinlemeye geldim?

-Benim 🙂

-Tmm, hadi başla. On dk’ya giderim haberin olsun.

-Anlat bakalım, dinliyorum.

-Ne anlatim. Sen anlat işte.

-Ben konuşmayacağım, seni dinlemek istiyorum….

-Kimseye güvenemediğin için, çare olmayacağını bildiğin için ya da kendine göre bir sebepten anlatamadığın yaraların var. Bak, şuradaki kitapları senin okuman için ayırdım. Bunları okuduğunda iyileşmeyecek ama en azından yaralarını tanıyacaksın. Bakış açın değişecek. Yaraların için bir yara bandı bulmuş olacaksın.-İşte en sevmediklerim! -Bunları oku, senden başka hiçbir şey istemeyeceğim desem?

-Olmaz, hiç yolu yok. İmkanı yok okumam. Yalvarsan bile.

-Aklımda kalacaksın ama. Senin acı çektiğini görmek beni üzüyor. Bak, ben de senin gibiydim. Büyüdüğünde, benim yaşıma geldiğinde, benim gibi olmanı istemiyorum.

-Nasıl?

-Öyle olma işte.

-Anlatmıyorsun?

-…

-On dk geçti. Ben gidiyorum.

-(elinden hiçbir şey gelmediği için ağladı, ağladı. Sonra mavi aynayı aldı eline. Baktı. Başından şakaklarına sızan irinli kanı seyretti bir süre.) “Senin kendine hayrın yok, neyin derdindesin? Kimsin, onu bile bilmiyorsun. Olmayıp olmayıp da bir anda şapkadan çıkan tavşan misali dalga geçer gibi ‘ben varım bak yanında’ diyorsun. Kim olduğunu sanıyorsun? Bu zamana kadar yoktun ya.”

Düşündü. Kendini düşündü. Onun yaşındaki halini. Biri dinlemek isteseydi bile anlatır mıydı? Biri onu anlamak isteseydi bu hoşuna giderdi elbet ama anlatmazdı biliyordu. Sadece üstü kapalı sorular sorardı. İçine kapalı sözler söylerdi gülümseyerek. Biri de yanında kalsın isterdi aslında anlatmasa bile. Çünkü unutmak isterdi galiba. Hatırlamak öldürüyordu ama o yaşamak istiyordu. Yalancıktan da olsa sevmek istiyordu hayatı. Kim bilir, belki mişli geçmiş zamanı şimdiki zamana dönerdi sevmesinin. Hayatı seviyormuş gibi yapmazdı, “hayatı seviyor” olurdu cümlesi. Eğer yanında kalsaydı biri, belki çok sonra, unutana kadar anlatmak isterdi her şeyi, eğer bıkmasa ve dinleseydi sadece. 

Akşam haberlerini izliyor musunuz? Hiç cinayet, istismar, hırsızlık, şiddet haberi izlediniz mi? Ilk izlediğiniz günkü kadar etkiliyorlar mı sizi? Böyle mi olmalıydı? Problem yaraları hatırlamak mı? Problem dünyanın acı gerçeklerini görmek mi? Problem birinin yaralarımızı hatırlatıp acımızı tazelemesi mi? Neden haber izliyorsunuz öyleyse? Çalınan malları geri getirebildiniz mi, öleni diriltebildiniz mi, o çocuğu o pisliğin elinden kurtarabildiniz mi, o kadını/adamı/genci o dayaklardan koruyabildiniz mi? Halâ izliyorsunuz ama haberleri. Halâ üzülüyorsunuz ama. Hâlâ elinizden bir şey gelmedikçe zamana/akışına bırakabiliyorsunuz. Eğer biri yanında kalsaydı, bunu yapabilmeyi öğrenecekti belki de. Yaraları, anlattıkça alışıldık şeyler olacaktı onun için. Belki zaman zaman ağlanacak hali, komik gelmeye başlayacaktı. Mizahi karikatürler çizecekti kendisi için. Aynaya bakarken sırıtacak ve “hayat yaşamaya değer azizim” diyecekti.

Ya cevap vermek istemezseniz sorularıma? Ya anlatmak istemezseniz kendinize ait satırları? Ya saklanırsanız siz de bizim gibi? Bir şey demeyeceğim gitmenize. Saygı duyacağım kendi içinize. Bilin ki aklımda kalacaksınız. Çünkü her birinizi, siz buna yalan deseniz dahi, seviyorum. Aynada kendime bakacağım. Siz de hep orada olacaksınız. Ne sizi ne de kendimi anlamam mümkün olacak zira birbirimizden uzaklaştıkça içimizde kalacağız. Gitmenize sesimi çıkarmayacağım. Bir avuç aminle teselli olacağız.

.
FATMA ZEHRA AKYIĞIT
FeZA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...