30 Mart 2021 Salı

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN

 

Söyle, yüreğinde saklama. Tedavi olmak istiyorsan, yaranı açmalısın.” (Felsefenin Tesellisi, Boethius)


Ergen kalemi dediğinin yüzü sivilcelidir. Sivilce dediğin kızarır, şişer ve patlar! İğrendirici derecede uzaklaştırılmayı hak eder. Ve doğal bir şekilde patlayamayan sivilcelerin, kağıtlarda izi kalır. 


Ne mide bulandırıcı bir benzetme yaptım değil mi? Kullanmadığım fondötenimin renginden midir nedir, ince espriyi anlayanlar içinden gülsün, çoğunlukla halk tabiriyle temiz bir yüzüm oldu. Bu, diğer anlamından bağımsız mıdır bilmem, bizim oralarda aynı zamanda sivilcesiz ergenler için kullanılan bir tabirdir. Fakat kalemim…


İtiraf edeyim mi?

Çok nadiren yeni yazılarımdan okuyorsunuz. Şimdi sizlerle paylaştığım yazılarımın yüzde doksanını on dört ilâ on altı yaşlarımda, yüzde dokuzunu yirmili yaşlarımın başında ve kalan yüzde birini de şu sıralar yazdım. Yaptığım benzetmeyi nereye bağlayacağım? Açıklayayım.


Bu yazılarımı bahsettiğim yaşlarımda yazdığımda, hissediyordum. Ve hissettiklerim çoğunlukla içimde kalıyordu daha doğrusu defterimde… Çünkü yazdıklarımı okuyacak “gönül”lüler yoktu. Okuyanlar, kalemimdeki patlamaya hazır sivilcelerden hoşlanmayıp temiz yüzlü kelimeler yazmam gerektiğini söylüyordu. Fakat ben, ya kendimde ya da gözlemlerimde fark etmez, hissetmediğim bir şeyi yazarsam, kelimelerimi temiz yüzlü sayamam. On yıl geçmiş üzerinden her birinin. Gülesimi getiren durum nedir biliyor musun kıymetli okurum? O zamanlar içimde patlayan iltihaplı, rahatsız edici duygu düşünce fikirlerimi, görenin uzaklaşmak istediği hani, şimdi aynen olduğu gibi paylaştığımda şunları duyuyorum; “İçimde kıvranıp duran sancıyı o kadar güzel ifade etmişsin ki…” 

Dostlar!

Bunu “bakın o beğenmediğiniz sivilceli kalemim nasıl da ortaya döktü sizin de içinizde olan irinleri!” demek için söylemiyorum. Diyorum ki, yaşımız kaç olursa olsun, rahat bırakın kalemlerimizi, biz yazalım. Kasmayın bu kadar kendinizi “olmuş, tertemiz” yüzlerinizle de bir kulak verin anlamaya çalışın nelerden dem vuruyoruz? Okumaya, dinlemeye, anlamaya değer bulmak için kimyasal dolu çamaşır suyuna banılmış “tertemiz” yüzler beklemeyin karşınızda. Yara izimiz var bizim kalemlerimizin göz pınarında. Kirliyiz, günahlarımız var. İçinde bulunduğumuz imtihanların cahiliyiz, kaybettiklerimiz var. Nereye gittiğini bilmeksizin sürüklendiğimiz boşluklarımız var, bizi kendinizden ötelere itelemeyin. İçimize dönüp sorduklarımız var, cevapsızlığımızın sancılarında karanlıklarımız var, bizi güneş değiliz diye zifiri siyah sanmayın, yıldızlarımız var gözlerimizde ışıldayan. 


Düşünüyorum da, keşke bir ergen iken sıcağı sıcağına bu yazılarımı, kalem yüzümün sivilcesine bakmaksızın, “temiz” yürekle okuyan birileri olsaydı da ben de şimdi sizlere hatalarından gizil hüzünlerinden arınmış biri olarak tertemiz duygular düşünceler fikirler yazsaydım. 


Hayır, bu doğru değil. Böyle hissetmiyorum. Şimdi bu eski yazılarımı yeniden yeniden ve yeniden okurken ne düşünüyorum biliyor musunuz? 


Ergen kalemi dediğinin yüzü sivilcelidir, sivilce dediğin kızarır, şişer ve patlar! Sen kalemini olduğu gibi kabul edip ona kulak verip dediklerini anlamaya çalışmadıkça, izlerin içinde kalmaya devam edecek. Sonrasında ne olması muhtemel, sen tahmin et. Bırak, yüzüne bakmayan bakmasın. Sen sev kalemini. Tüm “temiz” yüzlüler gider de bir, sivilceli kalemin kalır, içinde kalmaktan iltihaplanmış kelimeleriyle. Onları okumaktan keyfi kaçan varsa, gelsin güzelini söylesin güzelleştirsin ya da sadece mırın kırın edip çekilecekse, okumasın bırak. Herkesin sivilcesi kalemde kitapta değil ki. Kimi dilde kimi gözde kimi kulakta kimi ellerinde… Kimisinin sivilcesi de neşeli şarkılar çalan gülüşlerinde, kimisinin, bakışlarını çakal öldüye vururca uykuya gömüşlerinde gizlenir, bunu da pek kimse bilmez. Kimin işine gelsin yüzleşmek kendi içindekiyle? Al birini vur ötekine! 


Aradığınız “temiz” yüzlü ergenlerden sayılı kaldı bu dünyada ahali! Gerisi doğuş sancılarında. Siz o “temiz” yüreklerinizle en iyisi, “yara izli” yüzlerini okuyun kalemlerimizin. Ve hissedin içinizde kalan irinleri. Rahatsız olun. Rahatsız olun ki temizlenmek ihtiyacını duyun. Hep beraber atalım ki içimizdeki “ergence” (bu ifadeyi çok daha güzel anlamlarla donatalım, akıl baliğ mesela…) kelimeleri,  eli kalem tutan gençlerimiz “er genci” olsun bu “insan vatanının”. Korkup kaçan, sessizliğe sinen değil, elindeki kalemle önce kendi gönlünü sonra da gönüllerimizi “insan”lığa fethedecek kadar cesurca ve sorumluluğunu özümseyerek özgürce yazanlar olsunlar. 


Sözüm meclisten içeri. Kalemimin hayatta kalmayı başaran sivilceli yazılarını sizlerle paylaşıp bitirdiğimde şimdiki aklımdan ve kalbimden geçenleri de yazmak isterim. Ben, bilenler bilir, yazarken düşünürüm, yazarken tanırım kendimi. Misal, yazarken açabilirim yaramı, yazarken merhem ararım ona, yazarken yapıştırırım yara bandımı ya da yazarken vururum kızgın neşteri… 


30 MART 2021







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...