8 Ekim 2020 Perşembe

DEĞİŞİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN


Bugünlerde yeterince cesaretimi topladığımı düşünüyorum. Artık hayalime giden yolda ilk korkumu aşmış bulunmaktayım. Kendimi test ettim. Okurlarımdan gelen geri bildirimleri gözlemledim. Ve testi oldukça yüksek bir puanla geçtiğimi yakinen görebiliyorum. Kendime sorduğum soru şuydu; kendi yazdıklarını her haliyle samimiyetle kabul ediyor musun? 

   Bir anne baba evladını tüm yaramazlıklarına rağmen kabul edebiliyor. Bir öğretmen öğrencisini tüm yaramazlıklarıyla kabul edebiliyor. Bir dost dostunu tüm yaramazlıklarıyla kabul edebiliyor. 

(Şu an aklıma geldi, konu değiştirip dönüyorum müsadenizle)

Yaramaz sözcüğü nereden çıktı ortaya acaba? Atklıma gelen ilk tahmin şu “yara””maz”.

yarar sağlamaz

bir yarayı sarmaz.

yarası onulmaz.

Şu an uykum gelmeseydi buradan çok sayfa çıkardı.

   Pekala konumuza dönelim. Bugüne kadar kişisel blog sayfamda paylaştığım yazıların hepsi benim yaramaz yazılarımdı. Başlarda çok sinirimi bozdular. Baştan başa hata doluydu kimisi. Anlatım bozuklukları, gereksiz kelime cümle kullanımı, dilbilgisi ve noktalama hataları vs. hatta bazen uykulu uykulu yazdığımdan saçmaladıklarım bile olmuş! Ama test gereği silip düzenleme hakkım yoktu. Tuttum kendimi. Hata yapmama izin verdim. Zor oldu tabi. Kaç kere elim sil tuşunda diretti ama ben direndim. Vuhuuv! Sonra zamanla alıştım biliyor musunuz? Nasıl mı? Siz okurlarım beni çok şaşırttınız. Yüzde doksanınız özelden yapıcı eleştirel ve olumlu geri dönüşler yaptınız. Kalan yüzde beş “özensizsin ve çok uzun yazıyorsun okumaya üşeniyorum” culardı 🙂 Yine de başarılar dilediler canıım. Diğer yüzde beş de “bence sen yazmayı bırak” çılardı. Ve ben başlarda yüzde doksana inanmıyordum 🙂 Yüzde onu haklı buluyordum çünkü dediğim gibi kendim yazımda yayınlandığı andan itibaren o kadar çok hata buluyordum ki! 

Sonra neyi öğrendim dersiniz? 

   Yazımın iyi ya da kötü olmasının; herkese göre iyi ya da kötü olmasına değil, benim yazmaktaki niyetim ve samimiyetimi doğru ve güzel ifade etmekte nasıl ve ne kadar gayret ettiğime bağlı olduğunu fark ettim. Cesaretimi topladığıma inandığım bu günlerde Allah için, samimi niyetimin arkasında durmaya karar verdim.

   En basiti, sırf ciddi bir konuyu anlatırken dili sürçtü diye bir dostunuzu dinlemekten vazgeçmezsiniz değil mi? Ne bilim işte, komik bir örnek vereyim durun 🙂

   Diyelim ki patronunuz evinize konuk olacak bu akşam. Hazırlıklar tamam her şey mükemmel. Konuk geldi yemekler yendi sofra toplandı falan. Artık koltuklara oturuldu çay içiliyor. Evin küçük yaramazı da gece üstü açık yatmış üşütmüş. Karnı ağrıyor. Gaz sancısı çekiyor yavrucak. Patron çayından ilk yudumunu aaldı ki 🙂 bizim ufaklık bam! Ortam fena. Pencereleri sonuna kadar açsanız da gider mi o koku beri vakitte? Heh heh. napcanız şimdi? Rezil etti sizi ufaklık. napcan atcan mı? Sevmicen mi bidaha annesi? Babası? Ha?

   Yaa bahsettiğim mesele de bu işte. E şimdi ben bu kalemi klavyeyi nerelere atayım? Nasıl atayım? 

Evet, artık endişeye lüzum yok. 

Zaman zaman on dört yaşımda yazdığım şiirlerimden zaman zaman on altılarımdaki melankoliğimden zaman zaman on sekiz yaşında yazdığım denemelerimden zaman zaman yirmilere başlarken yazdığım gelgitlerimden kesitler okudunuz. Yazmaya devam ediyorum ve okumaya devam ediyorsunuz. 

(bu siteler, yazımı kaç kişinin okuduğunu da gösteriyor 🙂 Yani okuduğunuzu biliyorum. Keyifli okumalar diliyorum.) 

   Aslında bir mesele daha var 🙂 Mesela şiirimde diyelim ki ölümün kıyısında depresif rüzgarlar esiyor, korkmanıza gerek yok ya hu kimsenin bir yerlerden atladığı yok 😀 Ben bazen kendimi yazarım bazen sizden birinizin içinde kalanları anlatırım. Nereden mi biliyorum sizin içinizde kalanları? Gözlerinizi dinliyorum. Bazılarınız yaşadığını iddia ediyor. Fakat alt kirpiğinde buğulanan soğukluk hiç de öyle söylemiyor. Vesaire vesaire öyle işte. Hayat bazen dağ zirvesi bazen kuyu dibi. Bazen de yuvarlanıp gidiyor işte. daha görecek gözler var. Daha yazacak çok şey var. Bana müsaade. hayırlı geceler hayırlı gündüzler…

9 EKİM 2020 CUMA



.

FATMA ZEHRA AKYİĞİT

FeZA

2 yorum:

YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN

DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)

İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...