31 Ocak 2022 Pazartesi
KALEMİM DOST (3)
30 Ocak 2022 Pazar
ÇOCUK - İHTİYAR (1)
Büyümüyor çocuk yanım inatla
Takılıp düşmekten yeşil-mor dizlerim
Silinmiyor yaşları gözlerimden izlerin
Yürümüyor ihtiyar yanım inatlaşıp
Kapılıp gitmekten Azrail'in ardına
Almıyor bir nefes, ömrüm hatrına
Yaşamak diyorum, hatasıyla sefasıyla
Sen sev diyorum, affedilmemek pahasına
Zeze geliyor aklıma,
Defterim, şeker portakalım.
Portugam, Mangaratibam,
Mahalle sakinleri...
Büyüyorum.
Biliyorum,
Çoktan dalgalanıp duruldu yaşıtlarım
Benimse hâlâ çalkalanmakta denizlerim
Yelkenlerim fora!
Fakat hâla bilmediğim yerlerde meltemim
Deniz tutuyor ihtiyar yanımı,
Liman uzaklaştıkça gözlerimden.
Yağmurda sırılsıklam neşeli, çocuk yanım
Yarası kabuk -tuttukça- ellerimden.
(bişnevdergi-başlıksız şiirlerim 5)
24 Ocak 2022 Pazartesi
DEĞİŞİR İNSAN (1) HOŞ GÖNÜLLÜ OLMAK
Hani şu üslûp meselesini konuşurken, değişmesi gereken bir durumdan
(FeZA mesela. Kaybetmek istemediği insanlarla yakın olmaktan uzak durur. (Bu durumun değişmesi gerektiğinin farkındayım, değişir insan...) Çünkü samimiyetine inandığı ve güvendiği insanların, her şey yolunda giderken eften püften bir konuda "yanlış üslûp" gerekçesiyle onun samimiyetini ve tüm iyiliklerini güzel hatıralarını bir kalemde silip atmaları, ona ağır gelir.)
bahsetmiştim ya; bugün Nazım Hikmet'in şu sözünü okuyunca
"Kaybetmek",
"samimiyetimiz, iyi'liklerimiz, güzel hatıralarımız...",
"bir kalemde silip atmak",
"yakın olmaktan uzak durmak".
Kaybetmek... Yakın olmaktan uzak durmak... Belki de birbirini tetikleyen şeyler bunlar. Biz kendimizi kapattıkça "tanıtmadıkça" muhatabımız bizi nasıl tanıyabilir ki? Biz, "yakınlık kurmadıkça" muhatabımız da samimiyetini iyiliklerini güzelliklerini bize nasıl tanıtabilir ki? Hâl böyleyken; "insan" ile nasıl "tanış olunur" insan nasıl "hoş görülür" insan nasıl "kazanılır" insan nasıl "ait, hür, güvende, huzurlu, samimi, sevgili, saygılı, dürüst, sadık, vefakâr, iyi... kalabilir" yanımızda yahut nasıl "sadece kendisi olarak var olabilir, kendisini dönüştürebilir, geliştirebilir" yanımızda? Acaba kendini tanıtmayan ve muhatabını tanıyamayan FeZA mı bu örnekte?
Samimiyetimiz, iyi'liklerimiz, güzel hatıralarımız... Bütün bu hoş'luklar gönülden gelen ve zahirde can bulan şeyler değil midir? İnsan gönlünden gelerek "olduğu ve yaptıkları" için, bir karşılık bekler mi? Karşılığında istediği şey "hatır, gönül, vefa, belki de kusur ve hatalardan affediliş" olsa, bu, dost olanın haklı bir "beklentisi" midir? Beklentileri karşılanmadığında "kırılıp gönül koyan" bir dost olabilir mi? Beklentilerin karşılanmamasının zahirdeki tezahürü "hatırın, gönülün bir kalemde silinip atılması" olsa bile, dost olanın, kırgınlıklarını yeniden sevgiye dönüştürüp "gidecek olana ya da gelmeyene" onun iyi olması iyilerle karşılaşması için hayır dualar etmesi icap etmez mi? "Dost" olmak bunu gerektirirdi herhalde. Ben dost diyeyim de siz isterseniz yârinize eşinize arkadaşınıza ailenize... yakın muhatabınız olan kim varsa ona uyarlayın. Kim olursa olsun, kimse bize maddi manevi bir karşılık vermekle borçlu değil, gönülden gelmeli; gelmiyorsa hoş görmek lazım. Kendi gönlümüzden gelerek bizim yine kendimizi, samimiyetimizi... ızhar etmemiz hiç olmazsa meramımızı dürüstlükle ifade etmemiz yeterlidir. Gayrı gelen hoş gelsin bize giden hoş gitsin bizden, Nazım Hikmet'in dediği gibi bu önemli olmamalı bazen.
Yeniden başlamak gerek bazen. Değişir insan. Hoş gönüllü olmak, hoş gönüller kazanmak için yeniden "hoş"görülü olmak lazım gidene de gelmeyene de.
GÜZEL İNSANA BAKTIKÇA BAKASI GELİYOR İNSANIN
23 Ocak 2022 Pazar
ÜSLÛP'TAN KAYBEDIŞLERİMİZİ SAMİMİ NİYETİMİZ AFFETTİRMİYOR
ceviz kabuğunu doldurmayacak bir meselede
sizin baktığınız pencereye göre
yanlış üslûp kullandığı için
aslında belki de kendisinin yaşadığı çevrede normal ve içten sayılan bir şekilde ifade etmeye çalıştığı için meramını, hadi çevresi ya da niyeti bahane değil diyelim insanları bize uyduğu ölçüde doğru kabul edelim (!) ;
bir yanlış üslûbu, görünenin aksine iyi niyetle düşünülmüş fakat yanlış bir şekilde ifade edişi
affedebilecek kadar yakından tanıyor musunuz?
Yoksa daha onu anlamaya bile çalışmadan "Ben, bana bu üslûpla konuşulmasını asla affedemem, ben bu şartlar altında devam edemem, benim için sen bu kadarsın, mümkünse bir daha yan yana gelmeyelim, iletişimimizi keselim, arkadaşlığımız buraya kadarmış..." kabilinden "doğru üslûplu sözlerle", bir kalemde silecek kadar "gurur ve prensip sahibi, kibar..." biri olarak, onu hiç mi tanımıyordunuz?
Yanlış üslûba savunma yazmıyorum fakat yanlış olan ne ki birbirimizi tanımak gayretine bile girmeden, kendimizi açmak tanıtmak gayretine bile girmeden, öyle yakın gibi ama meğer uzak bir mesafeden, kendimiz çok kusursuzmuşuz gibi insanlardan mükemmellik ve tam tamına bizim doğrumuza uyum bekleyerek, kolayca, zihnimizde ona bir etiket yapıştırıveriyoruz?
2021-2022'DEN BİRKAÇ BİR ŞEY (1)
"Herkes de aynılaşıyor gözümde-gittikçe- geldikçe- değişse de insan zaman ve mekân- aynı- kalıyoruz işte var ve yok"
.
"Yalnızlık soğur canı çekik bedenimde
Yanar alevlerce ağır başımda gözlerim
Yorgun hissediyorum bugün kendimi
Mevsim beyaz
Ellerim buzdan kemik gibi
Batıyor parmak uçlarım kalemime
Kanı ılık akıyor damarlarımın
Kaynamıyor genç bir aşığınki kadar
Donmuyor da
İhtiyarlamış hissediyorum göğsümdeki
Nef-e-si
Sekerat hâli bir susamışlık çöküyor
Şerbetim şehadet, kabrim tek kişilik
Toplu gömülüyor yaşayanların hepsi"
.
"Bir hisli görüş... Bakışlarıma çarpıp düşen kar tanesi gibi süzülerek inse ve yumuşakça erise dudaklarımda, aksa usulca yüreğimin en derinlerine tertemiz bir damla su gibi aziz- bir dost gibi ama değil. Zira benim kelimelerim afilli değildir gönül gözlüğü olmayana, sisli görünür..."
.
"Gökten yağar nazlı aklar,
Gözbebeklerin nerede?
Yağsın bakışlarından yüreğime şu fani aşk dedikleri
Kirpiğinden, karla karışık yağmur gibi
Islanır bir çiçek yol kenarında sırılsıklam
Nerede sağanakları beşerce hislerinin?
Yağ gözünü seveyim,
Yaş alsın ömrüm ömrüne ilişik,
Açayım solayım seninle çiçekler gibi
Sesinle nağmeler gibi can bulayım
Aşık falan değilim, sevdalı değilim...
Meçhul bir yâr nasıl sevilir?
Deli derler insana, kul aklım nerelerde?
Gitmedim diyorum kendimden de nicedir
Kaldım mı bilmiyorum bite bite-
Azaldıkça azalıyorum
Olmayan yâre yazılır mı şiir?
Yazmak istiyorum"
.
"Çek içine bir tomar nefes gibi
yazmak istediğin ne varsa
Demlensin çay gibi içinde kalanlar,
meraklanma
Gözlerinde buharlanıyor taşanlar,
sesinde çatallanıyor
Çek içine duman gibi
anlatmak istemediklerini
Küllensin yıllar gibi,
ölüne toprak olsun
Yanaklarından sarkıyor
taşıyamadıkların,
alnında çizgileniyor
Saçlarında ağarıyor zaman,
gün de ağarıyor şafaktan
Sinende kararıyor bulutlar,
yağmur nazlanıyor yanağında
Ayaklarında toz bırakıyor kaçışlar"
.
"Yaşamak bir suç gibi yapışmak zorunda mı yakamıza?
Kur-an'ın affedişiyle bir nur gibi yakışmaz mı ahvalimize?
Yaşamak bir alacaklı gibi dayanmak zorunda mı kapımıza?
Allah'ın nasibiyle bir lütuf gibi yakışmaz mı sol yanımıza?
Yaşamak bir kafes gibi hapsetmek zorunda mı bizi?
Kuşlar gibi hür, uçurmaz mı bir ömür gözbebeklerimizi?
Yaşamak sende nefes gibi huzur doldurur içime yâr
Kavuşmak yazılmış mıdır deftere Hak bilir
Bir sıcak çay gibi ısıtır yüreğimi hayalin,
İçinde adın geçen dualarım dahi "
KURALSIZ YAZMAYI ÖZLEDİM, GELDİM
Ah canım okurlarım, çoook uzun zaman oldu bu blogta yazmayalı. Nicedir kendi defterimde kendime yazıp duruyorum bir şeyleri. Bazen de bizim Bişnev Dergi'de gel-gitlerimi (kurallıca :) , 24Okurda Tramvay Durağını (yine biraz kurallı) vb. yazıyorum. Ama hiçbir dergide yazdıklarım bana burada öyle taktiksiz kuralsız bam bam yazarken rahatladığım kadar sıcak samimi hissettirmiyor. Canım defterim iyi ki var. Bir de bu blog, iyi ki var; kendime ve hayata yönelmek için gitmek istediğimde gidebildiğim, dönmek istediğimde yine aynı sadakatle bana kucak açan bu blog. Sadece FeZA'nın kalemini merak edip paylaştığım kadarıyla tümm yazılarımı google'ın her bir tarafından araştırıp bulup okumak isteyen çılgın okurlarımın olduğu bu blog (sahi öyle bir ademoğlu bu yeryüzünde yaşamıyor olmalı :) Yeniden başlamak ve kuralsızca, kim ne düşünür umursamadan yazmaya devam etmek istiyorum. Çok şey değişti. Konuşuruz. Hadi Allah'a emanet ;)
YENİ YAZIMI OKUMAK İSTİYORSUN
DEĞİSİR İNSAN ZAMAN VE MEKÂN (32)
İnsanın kelimesi kalmaması nasıldır bilir misin? Bilirsin elbet. Birçok kereler yaşadın böyle zamanları. Ve inanırım, senin imtihanın da sen...
-
Yükseklere tırmanır, tırmanırsınız. Tam güneşin neşesi yüzünüze dokunmaya başladığı sırada hevesiniz kaçıverir, bacaklarınızı zayıf hissetme...
-
Bir özel yazıma daha hoş geldin kıymetli okurum. Bugün, neden özel yazmak istedim biliyor musun? Kafamda o kadar sıkışık bir düşünce traf...
-
Cevabını bilip de ısrarla sordukların vardır Bazen bildiğin halde anlayamadığın cevapların… Anlamazdan geldiklerin vardır Bal gibi de anladı...